un

832 27 94
                                    

-⤝♆*♆*♆⤞-

Yıldızlar yaprakların arasından ona göz kırpıyordu. Küçük bir çocukken o da onlara göz kırpardı, ancak artık bunu yapmıyordu. Büyümüştü... Artık yıldızları bile zor izliyordu, zira vakti yoktu. Durmaksızın çalışıyor, bir şeyleri kovalıyor, didiniyordu. Günün sonunda az veya çok, bir şeyler geçiyordu eline. Ama hiç yeterli değildi. Olmuyordu.

Büyürken birçok şey kazanıyordunuz. Yeni yaşlar, başarılar ve hatalar, para ya da birkaç kirli duygu... ama ona göre büyüdükçe kaybediyordunuz. Masumiyetinizi, dayanma gücünüzü, yaşma sevincinizi, güzel duygularınızı ve hayatın güzellikllerini...

Eh, ancak bir ihtiyar olunca aklınıza gelirdi en güzel günlerinizin çocukken olduğu. Bunca yıl boşu boşuna didindiğinizi ve elinizde hiçbir işe yaramayan, çürümüş bir beden olduğu...

En azından Odette böyle düşünüyordu.

Bunu yaşamak istemiyordu, hayatının boşa gitmesini istemiyordu... Geriye dönüp baktığında güzel anıları olsun istiyordu. Ancak bu hiç mümkün görünmüyordu. Pekala, hayatı boşa gitmiyordu ama pek güzel anıları da yoktu. Hayat, onu bir an olsun rahat bırakmıyordu, hiç bırakmamıştı da. Şikayetçi miydi, muhtemelen... ancak hiç çekinmeden söyleyebilirdi ki hayatı boşa gitmiyordu.

Belki pek mutlu anıları yoktu, ancak insanları gülümsetmeyi başarabiliyordu. Ebedi mutluluğu aramıyordu, zira kabullenmişti öyle bir şey olmadığını. Ya da onun başına gelmeyeceğini. Ne zaman mutluluğu hissetse, o zaman o bulutların üzerinden yere sertçe çakılıyordu. Daha fazla kendisini ümitlendirmiyordu bu yüzden. Sonu hep aynıydı ve Odette, hayal kırıklığından hiç hoşlanmıyordu.

Neyse, bunların bir önemi de yoktu zaten. Konuşacak pek kimsesi yoktu, bu yüzden sürekli kendiyle konuşuyordu. Bazısı düşünceleri birbirne öyle çabuk bağlanıyordu ki gözünü kırpmadan saatleri, hatta koca bir geceyi bile geçirebiliyordu.

Ağaca yaslanmaktan boynu tutulmuştu. Yavaşça hareket ettirdi boynumu. Dudaklarının arasından sessiz bir inilti döküldü, feci tutulmuştu... Yüzünü buruşturdu, boynunu öyle ya da böyle çevirecekti, başka çaresi yoktu.

Çantasından dürbününü çıkardı ve dalların arasından yolu gözledi. Kervan birazdan şu küçük handa konaklayacaktı. Kaçak mal taşıdıkları için elbette ki büyük ve güzel bir handa kalmayacaklardı... Hoş! Malı onun peş para etmez köyünden çalmışlardı, kim niye onların karşısına çıkacaktı ki? Nasıl cesaret edeceklerdi onların karşısında durmaya? Öyle değil mi?

Ancak Odette diğerlerine benzemezdi. Yıl boyu didinip emek verdikleri hesatın büyük kısmını çalmışlardı, bu felaketti! Zira onlar ancak kendilerine yetecek kadar ürün hasat edebiliyor, satıp para kazanmaya dahi güçleri yetmiyordu... bu hesatın çalınması kışın kıtlık demekti! Bu korkunçtu!

Evet, sonuç olarak beklendiği üzere kervan, handa konakladı. Odette biraz bekledi, herkesin odalarına gitmesi, uyuması, etrafın sakinleşmesi için. Elbette birkaç kişi nöbet tutuyordu. Ancak onun üstesinden gelemeyeceği bir şey değildi. Kendine güveniyordu, yapabileceğini biliyordu.

Kervanın tümünü kaçırmak olanaksızdı, zaten bunu yapmayı da amaçlamıyordu. Gözüne iki atın yüklendiği büyük arabayı kestirmişti. En çok mal onda olsa gerekti, onları bir süre idare edeceğe benziyordu.

İki nöbetçi vardı. İlki uyukluyordu olduğu yerde, bu yüzden fazla oyalanmadan diğerine yaklaştı. Birileriyle konuşuyordu ancak göremiyordu bir türlü. Bu kötüydü... arkasından yaklaşsa, karşısındaki onu kolayca fark ederdi!

"Boş ver şimdi bunları... Her defasında aynı lanet şeyi yapıyoruz. Ben seni çok özledim, Maira..."

İngilizce konuşuyorlardı. Kaşlarını çattı, karşısındaki bir kadın mıydı?

mon chéri | harry stylesWhere stories live. Discover now