11.BÖLÜM

229 67 16
                                    

"Eskiden masmavi bir deniz vardı. Şimdi ise geriye sadece toprak ve taş kalmış." Dedi Fuldem sol taraflarını gösterip içini çekerek.

"Şuradaki binaya gideceğiz. Eskiden kırk katlıydı ama tabaka yapılınca on katını yıktılar." Diye devam etti ,tam karşılarındaki binayı göstererek. Adımlarını hızlandırıp binaya doğru gittiler. Binanın tamamı camlardan oluşuyordu. Girişine yaklaştıklarında ikisi de çan sesi duydular. Pamira hızla başını çevirip gözleriyle sesin nereden geldiğini bulmaya çalıştı.

"Hadi hemen içeri girelim." Dedi Fuldem, onun koluna dokunarak. Kapıya sonradan eklenmiş gibi duran kulpu Fuldem aşağı doğru çekti. Eğer içerideyseler kapıyı kilitlediklerini düşünmüştü Fuldem ama kapı hiç zorlanmadan açıldı. Hiç ses çıkmadan demir kapıyı geçebilecekleri kadar aralık bırakarak açtılar.

Karanlığa ilk giren Fuldem oldu. Binanın dışındaki camlar gölgeli olmalıydı. Fuldem sırt çantasını yere koydu ve oturdu. Pamira onu görmüyordu ama önünde olduğu için hissedebiliyordu. Fuldem çantasından çıkardığı feneri yakınca Pamira kapıyı kapattı. Fenerin cılız ışığı karanlığı kısa bir mesafe için yok ediyordu. Yavaş adımlarla ve etraflarını inceleyerek yürümeye başladılar.

Bulundukları yer binanın lobisiydi. Uzun bir koridordu ve yan taraflarda siyah koltuklar vardı. Yerlere gazeteler ve kağıtlar dökülmüştü.

"Burası kahve kokuyor." Dedi Fuldem duraksayarak. Pamira da kokuyu almıştı. Koku onların etrafında çember oluşturmuş gibiydi. İkisi de hareket etmiyordu. O an kulaklarını betona düşen camların sesi kapladı. Binanın içinde yankılanmıştı ses.

"Ses yukarıdan geldi. Aşağıda olmaları gerekmez miydi?" diye sordu Pamira.

"Saklansak iyi olur. Karşımıza neyin çıkacağını bilmiyoruz." Dedi Fuldem ondan beklenmeyecek kadar sert ve ciddi bir ses tonuyla. Pamira üstünden şaşkınlığını çabuk atıp sağ duvara doğru giden Fuldem'in peşinden yürüdü. Deri koltukların arkasına eğilip feneri kapattılar.

Pamira hiçbir şey göremiyordu. Gözlerine siyah bir perde inmişti. Üst kattan gelen ayak sesleri artmıştı. Sanki yukarıdakiler koşuyorlardı. Işık kendini göstermeye başlamıştı ve her yer aydınlık oldu. Görünmemek için koltuğa daha fazla yaklaştılar. Ayak seslerinin yanında konuşan insanların sesi de geliyordu. Her biri anlamsız, sözcük karmaşalarından ibaretti. Sol duvarın tarafındaki merdivenlerden üstlerindeki kıyafetler kirden siyahlaşmış kadınlardan ve erkeklerden oluşan kalabalık bir grup indi.

Ellerinde basit tüfekler ve sırt çantaları vardı. Pamira onların yanına gitmek için ayağa kalktığında Fuldem onu sertçe koltuğa doğru yasladı. İşaret parmağını dudağına götürüp Pamira'ya sessiz olmasını işaret etti. Yüzünde korku ve endişe vardı. Pamira koltuğun kolundaki aralıktan tekrar kalabalık gruba baktı.

Fuldem'i endişelendiren ve korkutan şeyin ne olduğunu ilk başta anlamamıştı. Kalabalığa baktığında ağzı şaşkınlıkla aralanmıştı. Oradaki herkes gençti. En yaşlıları belki yirmi beş yaşındaydı. Kalabalığın arkasından gelen çocukları gördükten sonra eliyle ağzını kapattı.

Çocukların hepsinin ten rengi farklı renkteydi. Mavi, kırmızı, yeşil, sarı ve mor renklerdeydiler.

"Yemek kokusu alıyorum." Dedi elli kişilik grubun en önünde duran adam.

"İnsan kokusu. Burada ölü insandan başka bir şey yok." Dedi öndeki adamın yanına giden başka biri. Herkesin elinde tüfek olmasına karşı onun iki elinde de kanlı baltalar vardı.

"Hayır bunlar ölü değil. Tazeler." Dedi en önde duran adam.

"Binanın içinde yemediğimiz insan kalmadı koku dışarıdandır." Dedi elinde baltaları tutan adam. En önde duran adam ise burnunu yukarı doğru kaldırarak etrafına bakmaya başladı. Pamira'nın bulunduğu yere doğru kafasını çevirdi.

MEŞGALEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin