endless love

5.4K 453 68
                                    

Dalgalar kayalara her vurduğunda Rebecca, bana daha sıkı sarılıyordu. İçini ürperten neydi bilmiyorum. Hava sıcak, gecenin daha ilk saatleriydi. İçimizi sıkacak veya bunaltacak herhangi kötü bir şey olmamıştı. Ama sanki omuzlarına yüklenen bir ağırlık varmış ve Rebecca bunu taşıyacak güçte değilmiş gibi düşünceliydi.

Rebecca boyun oyuntuma başını yerleştirirken elbisesinin açıkta bıraktığı bacağına yerleştirdiğim elimi tuttu. "Hepsi bir rüya sanki." dedi. "Sağır edici bir zille geri uyanacakmışım gibi."

"Rebecca karamsarlığı bir yana bırak. Buradayım. Başın omzumda, ellerin ellerimde. Ve garip bir şekilde birkaç saat önce evlendik..."

Rebecca olduğu yerde doğruldu ve ayağa kalktı. Gözleri şaşkın bir şekilde büyürken kollarını iki yana açtı. Onun bu ruh hali değişimine gülerken kollarımı göğsümde birleştirdim. "Biz evlendik." Birkaç saniye durdu ve kendince emin olunca yineledi. "Biz gerçekten evlendik Calum!"

Gülerken dudaklarımı birbirine bastırmak zordu. Onu onaylayarak başımı salladım. Sol elimi kaldırırken "Evet, artık bu yüzüğü sürekli takmak zorundayım." dedim. Gözlerini kısarak çizgi haline getirdi ve omuz silkti. "İstemiyorsan yarın boşanabiliriz."

Arkasını dönüp yürümeye başladı. Ama yürürken omzunun üzerinden bakıp onu takip edip etmediğimi kontrol ediyordu. Bu oldukça komikti. Her ne olursa olsun bana güvenip arkasında olacağımı bilmesini isterdim. Bana bir bakıma güveniyordu aslında. Ama her zaman aklının bir köşesinde kuşku vardı. Bu düşüncelerini dile getirmesede ürkek bakışlarından ve "Beni asla bırakmayacaksın değil mi?" sorusunu gereğinden fazla sormasından anlayabiliyordum.

Hayatın zor tarafını gören insanlardan biriydi. Mutlu olmak için elinden geleni yapsa bile hep içinde bir yerde yaralarından hüzün sızıyordu ve bütün bedenini ele geçiriyordu. En büyük korkusu yalnız kalmaktı. Onu asla bırakmayacağımı bunu asla yapamayacağımı söylesemde gitmemden hayatın adaletsizce bir daha onu yalnız bırakmasından çaresizce endişeleniyordu. Gereğinden fazlasıyla hemde.

Rebecca, bana küçük ama görkemli kalbini hiç düşünmeden açmıştı. İlk başlarda o kalbe gün geçtikçe alabileceğinden daha derin yaralar bırakarak; inatla, sonradan pişman olacağımı bilmeden girmemeye çalışsamda sonunda ona aşık olmuştum. Birden bire ama bir o kadar yavaş ve  farkında olup bunu kabul etmeyerek. Bu sevmekten çok farklıydı. İnsan bir şarkıyı, annesini, arkadaşını da severdi. Ama aşık olmak zor bir sanattı. Aşk bir kere gerçekleşirdi. Ve ben o hakkımı Rebecca'ya aşık olarak çoktan kullanmıştım bile. Bizimle doğmuştu ve biz ölsek bile Rebecca ve Calum'un aşkı olarak devam edecekti.

Biz bu aşk ile sonsuz olacaktık.

"Calum?"

Gözlerimin onun yüzünde dalıp gittiğini ellerini omuzlarıma yerleştirip beni sarsmasıyla farkedebildim. "Ne düşünüyorsun?" diye keyifle sorduğunda elimi sıkıca tutarak beni peşinden çekiştiriyordu. Muhtemelen deniz fenerine doğru ilerliyorduk.

Güldüm. "Bilmiyorum. Mesela bu gece seni kucağımda eve taşımayı ve ondan sonra olacak güzellikleri düşünüyor olabilirim."

Bir anlığına durdu ve bana seni küçük seks meraklısı türünde memnun bir bakış attı. Ay ışığı yüzünü yarım yamalak aydınlatsa bile ne kadar güzel olduğunun farkındaydım. "Birileri oyun odasına gitmek istiyor anlaşılan." diye ritmik bir şekilde mırıldandığında elini bırakıp arkasından sarıldım.

"Oyun odası gibi basit şeylere ihtiyacım yok. Sana göstereceğim daha iyi şeyler, yapacağ-"

Kulağına doğru fısıldadığımda dirseğiyle karnıma vurdu. "Tanrı aşkına Calum deniz fenerinde seninle sevişmeyeceğim."

"Güzel olabilirdi." Kolumu omzuna attığımda başını göğsüme yasladı. "Çocuğumuza 'seni bir deniz fenerinde yaptık' derdik o da bizimle gurur duyar ve şu yılın en iyi ebevynleri ödülllerini alırdı."

Deniz fenerine gidene kadar bu saçma konuşmaya güldük. Dakikalar önceki gerginliği gitmiş ve hiç susmayan haline geri dönmüştü. Kilitli kapıyı kırarak açtığımda kaslarımı gösterip ne kadar güçlü olduğumu söyleyerek gövde şovu yapmış ve güzel bir öpücüğü kaptıktan sonra deniz fenerinde yukarıya doğru çıkmıştık.

Sahil ayaklarımızın altındayken tedirgince "Eğer bir çocuğumuz olsa ismini ne koymak isterdin?" diye sordu. "Çocuğumuz olsun demiyorum. Sadece, işte, merak ediyorum."

Gelen ziyaretçiler için yerleştirilen banklardan birine oturduğumda oturması için kucağımı gösterdim. Adeta bir bebek gibi kucağımda kıvrıldığında ellerimi beline doladım. "Calum olsun."

"Seni ukala."

"Tamam, tamam." Birkaç saniye düşündüm. Doğacak çocuk bizden bir parça olduğu için onlarda bizden yansıyan bir şeylerin olmasını isterdim. Sonuçta benim milyonlarca spermim içinden şampiyon sperm Rebecca'nın yumurtalığıyla birleşmeseydi dünyaya gelmeyecekti. Tabi bu düşüncelerimi ona söylemedim. Muhtemelen evleneli bir gün olmadan beni terk ederdi.

"Eğer kız olursa Cantilena, erkek olursa Thomas." dedim.

Başını sallayarak beni onayladı ve bunu o gün geldiğinde hatırlatacağını söyledi. Kollarımın arasında biraz daha kıvrıldığında şarkı söylememi istedi. Ona itiraz etmedim. Dediğini yaptım ve şarkımı büyük bir keyif ve içtenlikle sonuna kadar söyledim. Gerektiği yerde gitar solosunu bile yaptım. Bana eşlik etmesini veya ne kadar güzel bir sesim olduğunu söylemesini bekliyordum fakat çoktan düşler alemine derin bir geçiş yapmıştı. Uyanmamasını sağlamak için öylece durdum ve üşümesini engellemek için sıkıca sarıldım.

Uzun bir süre rüzgarın uğultusunu dinledikten sonra çenesini hafifçe kaldırarak yüzünü birkaç saniye izledim ve ardından çilekli parlatıcısının silinmiş,  kuruyarak çatlamış dudaklarına usulca bir öpücük bıraktım. O an karanlık veya havanın soğuk olması yada kıçımın uyuşması umrumda değildi.

Mutluluk kollarımın arasındaydı ve benim bir yere gitmeye hiçte ihtiyacım yoktu.

***

Hala kötüphanesinden silmeyenler için...

Bu flashbacki yazmazsam olmazdı :-(

Şuan ciddi anlamda üzüldüler beni...

Aaaaaggh Calum:-((

Eğer biraz daha böyle bölümler yaz derseniz yazarım benim için sıkıntı yok ehehehe

Breathe Me | HoodTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang