Giriş: "Kızıl Kelebek"

35 1 0
                                    


📍Başlama Tarihi

-Giriş-
🦋
"Kızıl Kelebek"

"Güneşe doğru uçup kaybolan o kızıl kelebek benim."

12.08.21

Kocaman boş bir bahçenin ortasına kök salmış ulu bir çınarı anımsatan yemyeşil bir ağaç... Ve bu yemyeşil ağacın kahverengi kollarına sığınmış olan küçük 'kızıl bir kelebek'...

Bu kızıl kelebek ağacın dalları arasında kanat çırparken saçları iki yandan örgülü, papatya desenli siyah elbisesiyle bir dalın üstünde oturup ayaklarını ileri geri sallayan bir kız çocuğuna rastlıyor. Burnu hafifçe kızarmış olan kız ellerini kelebeğe doğru uzatıyor ve bir ses duyuyor. Gittikçe artan bir ses...

"Elif! Elif, nerdesin?"

Kızıl kelebek kanatlarını hızlı hızlı çırparak uzaklaşıyor ağaçtan ve gökyüzüne doğru uçarken yok oluyor güneşin kızıllığında. Kız da kafasını aşağı eğiyor, minik beyaz ellerini de ağaca dayayıp zıplayarak iniyor çıktığı ağaçtan. Karşısındaki kendinden bir karış kadar uzun olan çocuğa bakmaya çalışıyor güneşten ötürü gözlerini kısarak. Kendinden en fazla iki yaş büyük olan Çocuk da soru sorarcasına kaldırıyor kaşlarını.

"Şu an yüzün bir soru işaretine benziyor," diyor kız çocuğu küçük oğlana bilmiş bilmiş.

"Soru işaretini ne zaman öğrendin bakalım?"

"Türkçe dersinde. Bende okula başladım ya artık. Ve senin yüzünde de bir tane görüyorum." Diyerek devam ettiriyor küçük kız konuşmasını. Bu sırada kıkırdayıp ellerini ağzına örtmeyi de ihmal etmiyor.

"Hımm. Sence ne merak ediyorum peki ben?" Diye soran oğlana minik beyaz parmaklarından işaret parmağını uzatarak ağacın yukarısını gösteriyor kız da.

"Parktaki çocuklar dedenle yaptığımız ahşap piyanoyu kırdılar. Bende gelip buraya saklandım." Cümlesini bitirdikten sonra biraz bekliyor kız ve sonra hızlıca "Az da ağladım." Diyerek ekleme yapıyor.

Oğlan kızın elinden tutup yürümeye başlıyor ve sonra ona "Biz de yeni bir tane yaparız o zaman." Diyor ve küçük bir çocuğun yüzüne en yakışan şeyi yaparak gülümsüyor. Ama küçük kız buna itiraz edercesine başını iki yana sallıyor hızlı hızlı.

"Ben artık keman çalmak istiyorum."

Küçük kıza oğlan, orada bir söz veriyor.

"Sana ilk kemanını söz ben alacağım."

Çocuklar yürümeye başlıyorlar ve ilerledikçe biraz daha büyüyorlar ve biraz daha uzaklaşıyorlar birbirlerinden. Ve oğlan gözden kayboluyor.

Aradan yıllar geçiyor. Kızıl kelebek yine bu kızın yanına geliyor. Bu sefer o uzatmıyor elini kelebeğe, kelebek gelip başında uçuşmaya başlıyor. Kız etrafında dönerek kelebeğe bakmaya çalışırken ayağına çarpan küçük krem rengi, dikdörtgen bir kutu fark ediyor. Eğilip aldığı kutunun kapağını kaldırınca bir notla karşılaşıyor. Nota bakmadan önce altındaki iki kolyeyi inceliyor.

'E' harfi olan biri kısa biri uzun zincirli, birbirleriyle iç içe geçmiş iki kolye...
Tekrar notu tutuyor parmakları ve katlanan kısımdan açıp okuyor bu sefer.

"Bunlar senin.
Şimdilik.
Sen bana bir cevap verince birisi de benim olacak.
Yani...
Umarım birisi de benim olur.'

Not burda son buluyor. Ve kızın gözleri güneşe doğru uçan kızıl kelebeğe kayıyor.

"Rüya da burda son buluyor." Dedim dudaklarımı büzüp suratımı asarak.

"Eee? Ne yani?" Dedi Zehra kaşlarını kaldırdı. Aval aval deyimini yerine getirmiş bir şekilde bana bakıyordu.

"Nesi mi var? Çok etkilendim. Gerçek gibiydi. Gerçekten yaşamışım gibi..."
Omuzlarımı indirip kaldırdım. Gerçekten kafamı kurcalıyordu bu rüya. Herkes tanıdıktı sanki... Ya da bir o kadar yabancı...

"Şimdi o küçük kız çocuğu sen misin?" Diye sordu bir süre sonra Zehra.

Biraz düşündüm.

Elif diye seslenmişti oğlan küçük kıza. Ama bir rüyaydı. Ve yaşamış olsam da hatırlamamam benim için doğaldı. Bazı şeyleri sildiğim gerçeğiyle yaşıyordum bir süredir. Öyle anlam veremiyordum ki rüyaya, tanıdık gelen tek şey o kızıl kelebekti sanki.

Güldüm.

"Küçük kız ben miyim emin değilim. Ama güneşe uçup kaybolan kızıl kelebek benim."

Devam edecek.

EMARE: Üç Kalpteki İzWhere stories live. Discover now