Bölüm 7. Diable

286 191 196
                                    


-Ben yaradılana değil, ancak Yaradana secde ederim.

Tanrı bunun üzerine Azazili cehenneme sürmüş. Ara ara Şeytan şekil değiştirerek Cennete girermiş, ama yakalanınca büyük bir işkenceyle yer altına Cehenneme geri gönderilirmiş. Tabi ondan geriye bir şey kalmasını istemediği için Tanrı onun şekil verdiği insanları da dünyaya göndermiş.

Sonrasınıda zaten biliyorsunuz...

Herkes bu hikayeyi ağzı açık bir şekilde dinlerken Clary konuşmaktan ağzı kuruduğu için boğazını temizlemek için yanındaki sudan bir kaç yudum alır.

Alec yüzündeki şaşkın ifadeyi silmeye çalışırken Clary'ye sorusunu sordu:

-S sen bu kadar şeyi neden ve nerden biliyorsun yaaa?!

Herkes bu sonrunun cevabını beklerken Clary'nin sesi duyuldu:

-Siz hiç kitap okumuyor musunuz yaa. Hatta kitabı boşverin siz bu gezegende yaşamıyormusunuz?!
Tüm bu hikayeler kutsal olmayan efsanelerde geçiyor:))

Konuşmaya devam ederken birden saatin neredeyse ikiye geldiğini fark ettim. Yarın haftanın ilk günü olduğu için derslerimiz başlayacaktı. Bu yüzden bizimkilere de yorgun sesimle dedim:

-Yarın yoğun bir gün olacak. Uyuyup dinlenmeli ve yeni güne zinde başlamalıyız. Çıkacağımız uzun ve zorlu yolculuk öncesinde öğrene bileceğimiz kadar çok şey öğrenmeliyiz.

-Hadi yataklaraa...

Sabah olmuştu, kolumdaki saatin titremesiyle uyanmıştım. Yine....

Yataktan kalktığımda Clary banyodan çıkıyordu. Bizden önce kalkmış ve işlerini halletmişti. Duyduğum gürültüyle başımı Alec'in yatağının olduğu köşeye çevirdim. Alec yerde hareketsiz yatıyordu. Orada bile hala uyuya biliyordu. Olivia'ysa kolundaki saate ölümcül bakışlar atıyordu.

Odadan çıktık ve aşağıya giden koridora saptık. Gözüme çarpan duvarlardaki resimler oldu. Bu duvar her gün değişiyor mu acaba diye sormadan edemedim kendime. Neyse, bu sefer duvarda bir tane bile tablo yoktu. Bu sefer sanki biri duvarı tuval olarak kullanmıştı. Sanki bize bir hikaye anlatmak istiyormuş gibi....
Evet evet bu bir hikayeydi. Clary'nin bize dün gece anlattığı yaradılış öyküsüydü.
Duvarın sağ tarafının Cennet olduğu bariz bir şekilde ortadaydı. Acık tonların hâkimliği bunu belli ediyordu. Resmin dört bir yanında akan ırmaklar , nehirler vardı. Her tarafta görkemli köşkler ve bahçeler vardı. Hani şu cennet bahçesi diye tarif ettiğimiz bahçelerden. Etrafta melekler dolaşıyor , bazılarıysa onlara verilen kutsal görevleri yerine getiriyordu...
Diğer tarafınsa cehennem olduğunu küçük bir çocuk bile analya bilirdi. Cennetin tamamen zıttıydı. Cennet ne kadar rengarenk ve neşeliyse cehennem de bir o kadar kasvetliydi. Etrafta acı çekerek dolaşan yarı saydam ruhlar. Ve onlara işkence eden iblisleler. Etrafta içi mavi alevler ve günahkar ruhlarla dolu cehennem çukurları... Başlarındaysa devasa, gözleri tamamen beyaz olan kara melekler.

Tabii ben bunları düşünürken koridorun sonuna gelmiştik. Aşağı indiğimizde ilk gördüğümüz bay Blackwood oldu. Lilith'in geldiği gün duvarda beliren neredeyse insan boyunda olan cehennem tablosunun önünde durmuştu. Bizi gördüğü an yanımıza geldi ve onu izlememiz için işaret verdi. Odasının önüne geldiğimizde kapı kendiliğinden açıldı. Bay Blackwood içeri girdi ve tahtı andıran koltuğuna oturdu. Biz de bay Blackwood'un işaretiyle etraftaki koltuklara oturduk. Herkes yerleşmişti ama bay Blackwood konuşmuyordu. Aniden kapı tekrar açıldı ve içeri bayan Goldstein girdi. O an bay Blackwood'un niye sessiz olduğunu anladım. Bay Blackwood bayan Goldstein'i bekliyormuş. Sonuçta bu görevde birlikteydik.
Bay Blackwood ciddi ve tok bir sesle konuşmaya başladı:

7 KrallıkWhere stories live. Discover now