3

143 13 5
                                    

3: Kaçtığın yer sığınağın kendisidir.

•••

Sizi mutlu etmeyen, enerjinizi hiç eden bir yerde yaşamak hayatınızı karanlıkta yolculuk misali yokuş aşağı sürüklerdi. Mustafa için de durum bu şekildeydi. Zaten sıkıntılı dönemlerde olduğu için modu düşük, sürekli dalgın bir ruh halindeydi. Ne zaman ki kendini daha iyi hissediyor olsa evren sanki bu olmaması gereken bir şeymiş gibi duruma müdahil olur tüm keyfini söküp alırdı. Mustafa biliyordu ki bu kendisine özgü bir durum da değildi. Burada yaşayan birçok kişi bu durumla sınanıyordu. Küçük, gelişmemiş ve asla gelişmeye açık olmayan yerler özellikle gençlerin boğazına yapışır inceden inceden keserdi nefesini. Ne soluğunu tamamıyla kesecek kadar sert olurdu bu yazgı ne de nefes aldırırdı. En kötüsü de bununla yaşamaya alıştırırdı.

Ne kadar tereddütleri olsa dahi kalabalık bir ortama girmek kendisine iyi gelmişti. Farklı suratlar görmek güzeldi, birileriyle öylesine, ortada hiçbir sorun yokken konuşmak iyi ve tasasız hissettiriyordu. Ancak Mustafa'nın adım adım yükselen modu bir anda tepetaklak yuvarlanmıştı en tepeden.

Büyük ihtimalle kafayı bulmuş olan iki kendini bilmezin yükselen sesleri üzerine herkesin odağı oraya kaymış endişeli bakışlar bulmuştu birbirini. O sırada Mustafa Yasin ve Ayşen ile konuşuyor daha doğrusu heyecanlı iki genci birazdan pasta kesileceği konusunda bilgilendiriyordu. Yükselen sesler üç gencin de dikkatini çekerken bir saniye sonra Yasin ve Mustafa'nın gözleri çakıştı. Eli Yasin'in omzunu kavrayıp hafifçe sıkarken bu defa Ayşen'e çevirdi gözlerini. Genç kız da tıpkı arkadaşı gibi korkuyla bakmıştı Mustafa'ya. Düğünlerinin kötü bir olayla sonuçlanmasını istemedikleri bariz ve anlaşılabilirdi.

"Sakin olun, her düğünde olur böyle şeyler." Aslında olmamalıydı. Hiç kimsenin insanların en özel gününü baltalamaya hakkı yoktu. "Ben bir olay neymiş bakayım, gelirim hemen." Tekrar güven verircesine sıktı arkadaşının omzunu ve neredeyse koşar adımlarla kızışan alana doğru ilerledi. Kavganın etrafına tünemiş insan kalabalığını omzuyla yararak merkeze doğru ilerlerken hararetli konuşmasıyla kısa boylu kızıl delikanlı çekti dikkatini. Sarhoş olduğu hakimiyetini kaybettiği kelimelerden anlaşılırken yumruk yaptığı elleri her an saldırıya hazır gibi duruyordu. Karşısında ise kendisine göre kalıplı ancak kendisiyle eş bir öfkeyle dikilen esmer bir oğlan vardı. Mustafa her iki genci de tanımıyordu ancak bedeninde sinir hücrelerinin dolaşmaya başladığını hissediyordu.

Kızıl saçlı gencin diğerine doğru kalkan yumruğunu görmesiyle düşünmeye fırsatı olmadan kendini kavganın tam ortasında buldu. Önüne siper olduğu adamdan bir baş kadar uzun olduğu için alt dudağıyla çenesini hedef alan yumruğun sızısı dudaklarından kısık bir inleme olarak dökülürken sakinleşmek için derin bir nefes aldı Mustafa. Eğer bu yumruk önüne atıldığı gencin suratında patlasaydı ardı kesilmez bir hengame ele geçirecekti ortamı. Mustafa doğru olanı yaptığını biliyordu ancak içinde fokurdayan öfke ve dudağından ince ince süzülen kanın yoğun kokusu burnunun direğini sızlatırken bu oldukça zordu. Yapmayacaktı. Sinirine yenik düşüp de arkadaşının en güzel gününü mahvetmeyecekti.

Yavaşça kirpiklerinin ardında sakladı ateş saçan gözlerini. Bu sırada yumruğu hiç beklemediği birinin suratında patlayan adam da asıl hedef olan diğeri de oldukça şaşkındı.

"Tamam kardeş, yumruğunu atıp rahatladıysan geç köşende uslu uslu otur." Karşısındaki gencin omzuna eliyle bir iki kez hızlıca fiske atarken hafifçe ittirmişti. Bu hareket içindeki öfkenin birazını bile dizginlemese de diğer adamın gözlerinde oluşan ifade sinirle tıslamasına sebep oldu.

"Sana mı soracağım lan ne yapacağımı?" diyerek Mustafa'nın yakasına sarılan parmaklar genci iyice zıvanadan çıkarsa da derince bir nefes alıp arkadaşı için usulca bir gülümsemeyi doladı dudaklarına. Elleri yakasında bulunan ellerin üzerine kapanırken usulca indirdi bulundukları yerden. Suratındaki sakin gülümseme ortada hiçbir sorun yokmuş gibi bir izlenim veriyordu.

Çocuksun senWhere stories live. Discover now