20

123 12 30
                                    

(Han'ın gülüşü neden bu kadar tatlı? Güzel demiyorum çok tatlı? Gülerken karşısındakinin somurtması mümkün değillll!!!)

Bir süre öyle kaldıktan sonra beni kendinden ayırdı.

-Şimdi daha iyi hissediyor musun?

-Evet.

-Ne oldu?

-Boşver sonra anlatırım.

-Seok nerede? Seni bu halde tek başına mı bıraktı?

-Nerede olduğu umrumda değil?

-Ama artık benim umrumda. Söyle.

-Paten kayıyordu. Sahada.

-Kızım! Diye annemin sesini duyunca ikimiz de o yöne baktık.

-Omo! Han da buradaymış. Gelsenize. Sen Seulbi teyzenlere uğrayıp geliyorum. Dedi. Başımı salladım ve içeri girdik. Annem komşuya uğrarken evde teyzem de bacaklarını iki yana açmış elinde kumanda ile televizyon izliyordu. Babam da atlet ile muftak masasına oturmuş, saati tamir ediyordu.

-Sen mi geldin?

-Evet. İşte değil misin?

-Bugün izin alıp gelmek zorunda kaldım.

-Neden?

-Annen hamile olabilir.

-N-n-ne? Dedim. Gerçekten şaşkınlıktan ne olduğunu bile tam soramamıştın.

-Eveet! Test yaptı şimdi. Sonucu belli olur. Dediğinde ağzım dehşet içinde açılmış, kaşlarım çatılmıştı. Bir daha ağlar gibi oldum.

-Nerede bu test?

-Cebinde! Komşuya gitti.

-Ne demek oluyor bu? Baba!

-Ne güzel bir haber? Deyince Han'a baktım.

-Ne diyorsunuz? Ben üniversite öğrencisi olacağım!

-Olacak mısın? Emin misin?

-Evet! Olacağım! Dedim ve çantamı masaya koyup içinden sonucumu çıkardım. Deneme sonucumu babamın önüne sürdüm.

-Harika bir üniversite olmaz belki ama kazanacağım.

-Gerçekten mi? Söz verir misin?

-Söz veriyorum! Ama kardeş istemiyorum.

-Üniversite kazanırsan sana hediye olarak bir kardeş vereceğiz.

-İSTEMİYORUM! Diye bağırdım ağlarken. O sırada annem de gelmişti. Kaşlarımı çatıp ona baktıktan sonra odama gitmek için mutfaktan çıktım. Han orada kalmıştı. Gidip onun elinden tutup peşime taktım. Odama girmiştik. Kıyafet odası olan oda benimdi çünkü ben tek çocuktum.

-Üstümü değiştireceğim. Bekle. Dedim ve kıyafet odama girip üstümü değiştirdim. Geri çıktığımda Han yatağıma oturmuş, iki yastığımdan birini sırtına dayayıp ayaklarımı uzatmıştı. Ben de aynısını yapıp yanına oturdum. Kaşlarım hala çatıktı. Han kaşlarımı yukarı doğru kaldırıp benimle uğraştı. Sonra kendini kaydırıp uzandı.

-Haeng! Çok yorucusun! Ne olduğunu anlat artık.

-Ondan nefret ediyorum.

-Kimden?

-Seok'tan! Dedim. "Yessss" diye haykırıp yumruklarını havaya kaldırdı. Sonra kalkıp oturdu.

-Neden?

-Arkadaşız sanıyordum.

-Tabiki öyleyiz.

-Senle değil!

-Ah pardon! Ee sonra?

-Okul çıkışı pratik yapacaktı ve beraber gittik. Biraz kaydı. Sonra düştü. Gelip oturdu. Sonra sana bir şey söylemem gerek dedi ne var dedim o da...dedim ve sustum.

-O da...arkadaş değil miyiz dedi ne dedi?

-Senden hoşlanıyorum dedi. Bir arjadaştan ziyade seni seviyorum dedi.

-Ne?

-Sonra bana yaklaştı, yaklaştı, yaklaştıııı! Başını yan yatırdı, gözlerini kapattı. O kadar yakındı ki nefesini bi-

-YETER! Diyerek aniden bağırmış beni de korkutmuştu.

-Sonra onu itip ağzının payını verdim ve buraya geldim! BANA İHANET ETTİ! PİS HERİF!

-Yani, işin aslı! Sen arkadaş gibi görüyordun ama o seni seviyormuymuş. Senden hoşlanmış yani.

-Evet. Tam da öyle oldu. Dediğimde dili ile yanağını şişirip güldü. Histerik bir gülüş attı. Beklediğimden daha sakin karşılamıştı.

-Peki neden ağladın? Sana bir şey yapmaya mı kalkıştı?

-Hayır! Diyerek başımı salladım.

-Dürüst ol.

-Hayır! Gerçekten kimsenin bir şey yaptığı yok! Ağladım çünkü o benim ilk arkadaşımdı ve aramıza böyle bir şeyin girmesini istemiyordum. Birini sevmek elde değil ama o da kendini tutmalıydı. Ben nasıl...onu sevmediysem o da beni sevmemek için her şeyi yapabilirdi. Bilmiyorum belki de yaptı ama başaramadı. Ama en azından bu kadar rahat olmamalıydı. Yani...çok umursamazdı ve bu çok sinir bozucu. Hiç utanmadı.

-Bak bana.

-Hm? Diyerek ona döndüm.

-Onu seviyor musun? Dedi. Afalladım. Ona baktım dümdüz.

-Ha-hayır!

-Peki. Dedi. Ben de başımı çevirip önüme baktım. Tıpkı onun gibi. Bir süre sonra ona doğru dönüp gülümsedim. Yanaklarını çekmem için gelmişti. Hemen yanaklarını yakalayıp sıkı sıkıya çekiştirdim. Çığlık çığlığa yardım bekliyordu. Yanaklarını bırakıp sıkıştırdım. Yüzünde büyük bir hüzün vardı. Ama yanakları hala ellerimdeydi.

-Tatlış! Dedim. Güldü o da. Sonra o da yanaklarımı çekiştirdi. Ama acıdığını söylediğim gibi bırakmıştı.

Bir süre sonra onu uğurladım ve gitti. 2 gün boyunca müsaitti ama ailesi ile vakit geçirecekti. Sonraki hafta da çok yoğundu. Uzun bir süre iyice görüşemeyecektik.

(Han'ın ağzından)
Seok'un hesabını, Haeng'in hesabına girerek bulduktan sonra ona nerede olduğunu sordum. Hala paten kayıyordu. Beni görünce durup paten sahasından çıktı. Kapşonum ve maskem ağzımdaydı.

-Kimsiniz? Dedi.

-Benim. Jisung. Han Jisung. Dedim. Oturup ayakkabılarını çıkardı ve terliklerini giyinip karşıma geldi.

-Hyung! Sana bir şey söyleyeceğim.

-Benim de sana göstermek istediğim bir şey var.

-Sohbetim biraz uzun sürebilir. İlk sen göster istersen?

-Peki. Dedim ve yüzüne okkalı bir yumruk attım. Biraz gerilemiş, başını da çevirmişti. Dudağındaki kanı eline alıp baktı.

-Ne yapıyorsun ulan? Dedi. Tekrar bir yumruk attım. Yakasına yapışıp onu kendime çektim.

-Bir daha Haeng'in ağlamasına sebep olursan seni bulduğum yerde gömerim. Sadece ufak bir uyarıda bulundum. Anlıyorsun değil mi?..

WLTJD914 {Instagram Han Jisung}Where stories live. Discover now