Adsız Bölüm 34

17.8K 527 26
                                    

Bölüm ithafı @schmerzs adlı hesaba. Beni desteklediği için bir sürü öpücük veriyor ve teşekkür ediyorum 🥺



"Nasıldı?"

Kulağıma eğilip yanağıma öpücük kondurmadan hemen önce sorduğu soruya gülmekle yetindim. Sırtımı ona yaslarken, dermanımın kalmadığını göstermiş oldum. Ancak onun hala sertliği koruyan formu dikkatimi çekti. Ağır, ağır ona döndüm.

Sağ elim pantolonun önünü kavradı ve sıktı. Genzinden hırlama geldi.

"Hayır, yavrum."

Bakışlarım erkeliğinden yüzüne doğru yükseldi.

"İstemiyor musun?" diye sordum masumca.

"İkimiz de devam edeceğiz." Parmakları atletimi yukarı çekiştirdi. "Aynı anda boşalacağız." Bakışlarını benden alıp manzaraya çevirdi. "Gölün içerisinde."


Heyecanımın nabzıma açtığı savaşın mağlubu da, kazananı da ben olacaktım. Bunu elbette biliyordum ancak karşımdaki arsız herifin tutku harici ne hissettiğinden bir haberdim. İçimden 'sabır' demekle yetindim. Sabrın sonu kıyamet dahi olsa, yalnızca sabrettim.

Nasırlı sert ellerinin sıyırdığı atletim çoktan bir köşeyi bulurken bakışlarım hala daha ondaydı. Silah tutan, barut kokan ellerini yasladı belime. Ağır, ağır okşadı orayı. Düşüncelere esir düşmüş halimden haberdar gibi bakıyordu gözleri. Altemur içimi görebilir mi, ona olan aşkımı bilebilir miydi? Görüyorsa, biliyorsa neden kastı vardı ruhuma.

'Seni terk etmeyi düşündüm.'

Şimdilik bu düşünceleri halının altına süpürmek mantıklı değildi ancak, ruhum için en iyisiydi. Tam o sebeple parmak uçlarımda yükselerek dudaklarımı yasladım dudaklarına. Benim vahşi öpüşümü dindirmek ister gibi belimdeki elleri okşamaya devam etti. Dudakları ise öpücüğü hakimine alıp yavaşlattı. Dudaklarıyla savaşı olan bendim, o ise bana bir şeyler anlatıyor gibiydi. Tutkuya karışmış şefkat kokan öpücüğü büyüler fısıldıyordu sanki dudaklarımın tam üzerine. Şarkılar söylüyordu yara bere içerisinde kalmış hallerime.

Alt dudağımı elde etti ilkin, ardından orayı uzun uzadıya emdi. Yüzü yüzümden uzaklaştığında devam etmesini bekledim. Tutkuya bulanmış gözlerime uzun uzadıya baktı. Belimdeki elinin biri yanağıma yükseldi.

"Gözlerindeki karışıklığı görebiliyorum. Dokunmak sana iyi gelmiyor."

Altemur içimi görebilir miydi, bilmiyordum. Ancak beni gözlerime bakarak anlıyorsa, hissettiğim duyguları tanıyorsa gerisi lafügüzaf.

Lal olmuş dilim suskunluğa düşmüş olacak ki ona herhangi bir yanıt veremedim. Bu sebeple veremediğim yanıtların boşluğu altında ağır ağır ezildim. Ona arkamı dönmek ve yüz ifademe Altemurun deyimiyle 'ayar' çekmek birkaç saniyemi aldı. Tekrar ona döndüğümde omuzlarının çöktüğü alenen anlaşılıyordu.

Çıplaklığıma aldırış etmeden beni bir bebek gibi kucakladı. Kollarımı ona sardım ve içeriye geçip koltuğa oturuşunu sabit gözlerle izledim. Kucağında yan bir şekilde oturuyorken ikimizin de farklı duygular hissettiğini anlamaya başlamıştım. Kendi içimizde bulunan karışıklıklar önümüze set çekiyor ve olabilecek sağlıklı ilişkiyi engelliyordu. Zira sevmek yetmiyordu. İki tane iletişimden noksan sığır insan devamlı tavşan gibi temas içinde olarak sorunları halledemiyordu.

Elleri saçlarıma uzandı. Siyah, dalgalı saçlarımı okşama telaşına girdi. Yüzünde bulunan yorgun ifade içime değişik duygular salıyordu. Sanki biri mideme ince ince iğneler batırıyordu da ben bundan kaçamıyordum.

"İkimizde yorulduk, yorduk değil mi fıstığım?"

Ona cevap verme mecaline ulaşamadığımdan olsa sebep, yalnızca başımı salladım. Elleri belime sarıldı ve beni koltuğa, yanına koydu. Ardından ayaklanıp şömineye doğru adımladı. Ne yapıyor olduğunu meraklı bakışlarla izliyordum. Şöminenin üstünde bulunan ahşap kutuyu tek eliyle açıp içinden göremediğim bir cisim çıkardı. Yönünü bana döndüğünde elindeki şeye bakmaya çalıştım ancak avuç içi örtüyordu. İyiden iyiye meraka tabii olmuştum.

Ağır adımları ile bana doğru ilerledi ve tam önümde diz çöktü. Evlenme mi teklif edecekti? Daha neler, Ahu!

Beklenti dolu bakışları üzerimdeyken avuç içine hapsettiği şey gözler önüne serildi. Buruşmuş ve biraz da eskimiş bir mektup vardı elinde. Bana doğru uzatıyordu. Kafası karışmış halimle mektubu elinden aldım ve içindeki kağıdı ortaya çıkardım. Dörde katlanmış kağıdın durumu mektuptan kötüydü. Buruşmuş ve yer yer mürekkebi dağılmıştı. İçinde olan el yazısı ise tanıdıktı. 

Kan akışım durdu, mektup ellerim arasında hapsoldu. Altemur ise ellerimi tutmuş değişen yüz ifademe anbean şahit oluyordu.

" Öyle çok okudum ki bu mektubu, virgülü koyduğun yerleri dahi biliyorum-"

Devam edecekti, işaret parmağım kapandı pembe-mor dudaklarına. Göz pınarlarıma tutunmuş yaşlar bir bir kendilerini saldı.

"Biliyordun."

Bağırdım mı, yoksa fısıldadım mı? Konuştum mu ya da, dudaklarımın arasından çıktı mı bir sözcük? Yanlışım doğruma düştü paralel.

"Biliyordum. Başından beri olmasa da ben biliyordum."

Oturduğum yerden bir çırpıda ayaklandım. Ani hareketimle ise sallanan memelerim dikkatimi çekti. Doğru ya, bir de çıplaktım. Altemur'da bunun farkında olmalı ki "Üzerini giyin konuşalım. Bu şekilde dikkatimi dağıtıyorsun" dedi.

Ona göz ucuyla bakıp verandaya ilerledim. Yere saçılmış kıyafetlerim işe yaramaz kumaş parçalarından halliceydi. İç çamaşırım yırtılmış, yerler de sürünen atletim ise hayli tozlanmıştı. Hemen arkamda varlığını hissettim. Belime yaslanmış kasıkları sertliğini koruyordu. Şu halde bile aramızdaki seksüel tansiyona ne denirdi, bilemiyordum.

"Dolabımdan sana kıyafet ayarlarım." Duraksadı. "Yine de evin içerisinde böyle gezmen fena fikir değil."  

Başka zaman olsa arsızlığına gülerdim ancak şu an beynimi işgal eden tek nokta yıllar önce ona yazdığım mektuptu.

Ve de şey...

Şey...

Arkamdaki sert penisi...

Derin bir nefes alışını işittim saçlarıma doğru. Sonra ise arkamdan ayrıldığını gösteren adım sesleri geldi. O bana kıyafet getirmeye gitmişken az önce beni dudaklarıyla boşalttığı çitlere yaslandım. Mutluluk ve tedirginliğin arasına hapsolmuş bir araftı Altemurun varlığı. 

Yaklaşık üç dakikalık bekleyişin ardından bana doğru yaklaştığını gösteren adım seslerini işittim. Derin bir nefes aldı. Göz ucuyla ona baktım. Onun bakışları ise kalçamdaydı. Yönümü ona doğru dönmemle bakışları kadınlığıma, oradan göğüslerime ve yüzüme yükseldi. Elinde tuttuğu kıyafetleri ayrımsadım. Nihayet o da dikkatini toplamış olacak ki kıyafetleri bana doğru uzattı. Elindeki iki kumaş parçasını aldım.

Bir baksır, bir de yakası geniş gelen tişört vardı elinde. Tişörtü şimdilik çitlere astım ve gözlerine bakmaktan kaçınarak baksırı giydim. Ardından tişörtü de üzerime geçirdim. Sol omzum ful açık kalırken aramızdaki ebat farkı şaşılacak cinstendi. Onun giydiği tişörtü yere sofra bezi niyetine sererdim ben. 

Düşüncelerime gem vurup ona odaklandım.

"Sanırım konuşmamızın zamanı geldi?"

"Geldi."



Bu sıra yoğun bir tempo vardı ki hayatımda anca fırsat bulabildim. Ani şehirler dışı seyahatleri, izlediğim dizilere gelen yeni sezonlar vs derken bölüm bu günü buldu. Umarım kurguyu unutmamışsınızdır 🥺

Okuduğunuz için teşekkür ederim. Oy vermeyi ve yorum yapmayı lütfen unutmayın

öpck

Asker Deneme Son -texting- +18Where stories live. Discover now