👸28👸

218 10 8
                                    

"O kardeşim Gülçiçek. Benim nazlı çiçeğim, Alisha... Şimdi onu göndermem icab eder." Gülçiçek Kalfa şaşkın gözlerle baktı efendisine. "Lâkin Sultanım o artık şehzadenin haremi üstelik sizi tanımadı bile." Az sonra Efruze'nin emriyle Renginar Hatunu getirdiler daireye. Yemeğe inmeden önce gerçeği kardeşine söylemek için sabırsızlanıyordu.

"Yaklaş Alisha." Renginar Hatun ifadesizce yaklaştı. "İmroz adasından geldiğini söyledin. Annenin ismi Thedora mı?" Heyecanlandı güzel hatun. Nasıl bilebilirdi bunu? Kimseye söylememişti oysa. "Öyle lâkin siz nereden biliyorsunuz?" Efruze sedirinden kalkıp kardeşine sarıldı. Çok zaman olmuştu. Hem de çok. Minik kardeşi büyümüş kendisi gibi Osmanlı sarayına alınmıştı. Fakat eğer isterse onu gönderecekti. "Benim küçük çiçeğim. Güzel Alisha'm. Ben... Nasya." Renginar duydukları karşısında şaşkınlıktan adeta küçük dilini yutacaktı. "N-nasıl?" Efruze herkesi daireden çıkarmıştı. Kardeşinin elinden tutup onu da sedire oturttu. İki bardağa şerbet doldurup birini kardeşine uzattı. "O karanlık gün, sizden ayrıldığım gün. Her sabaha lanet ederek uyandım. Sonra beni bir kadın gördü. Köle pazarında. Öyle bitap bir hâlim vardı ki; acımıştı. Koskoca Sultan Murad Han'ın kız kardeşi İnşirah Sultan almıştı beni hizmetine. Bana kardeşi gibi davranıyordu ben de hep senden bahsederdim ona. Seni ne kadar özlediğimden..." Gözyaşlarını eliyle sildi Efruze. Sonra yutkunup devam etti.

"Sonra bir gün Sultan Murad gördü beni. Beni istediğini söylemiş. Evvela korktum. Lâkin sonra onu tanıdım aşık oldum. Seni de hep aradım. Yemin ederim ki aradım lâkin bulamadım." Ağlayışı artık şiddetlenmişti. "Eğer istersen burdan gitmene yardım ederim." Alisha başıyla onayladı. "Gidemem... Gidemem zirâ artık babamız da annemiz de yok. Aldılar onları. Hem ben artık şehzadenin kadınıyım. Sevdim onu. Gitmem istemiyorum." Efruze Haseki eliyle kalbine bastırdı. Sanki kalbini sökmüşlerdi. "Lâkin yine de gidebilirsin. Senin için kalacak yer de bulurum. Kendi hayatına devam edersin." Renginar Hatun derin derin nefes aldı. "Sana şimdi biri gidebileceğini söylese gider miydin?" Efruze kardeşinin elini tuttu. "Evlatlarım olmadan önce söyleselerdi giderdim. Lâkin artık mümkün değil. Ben buraya aidim." Renginar gülümsedi. Gözünden bir damla yaş aktı. Sonra da eli karnına gitti. "Ben de bu yüzden gidemem Sultanım. Zirâ evladım olacakmış, hekimler bugün öyle söyledi." Efruze birden başını kaldırıp kardeşine baktı. Bundan hoşnut olmamış gibi bir ifade vardı yüzünde. "Ne demek bu? Sahiden gebe misin? Bana yalan söylemiyorsun öyle değil mi?" Başını evet anlamında salladı Renginar.

Efruze tarifsiz duygular içerisindeydi. Biricik kardeşi Osmanlı'ya Sultan olacaktı belki de. Şehzade Osman'a evlatlar verecekti. Lâkin vakti gelince kardeşine ne kıyması gerekirse ne yapacaktı? Renginar Hatun ayağa kalktı. "İzninizle ben Şehzade Osman'ın yanına gitmeliyim. Ve size yalvarıyorum kimse ablam olduğunuzu bilmesin." Hiçbir şey bu söz kadar acıtmamıştı canını Efruze'nin. Sanki boğuluyor gibi hissetti. O çıktıktan sonra Gülçiçek Kalfa geldi yanına. "Sultanım!" Yorgun görünüyordu Efruze. "Kardeşim gebeymiş. Allah'ım bu nasıl bir sınav?"

Biraz konuşup hareme indiler birlikte. Kardeşinin istediğini yapacaktı. Kimseye söylemeyecekti. Ardından herkes işitmişti onun gebe olduğunu. Mahpeyker Haseki pek sevinçliydi. Hatun henüz tek gecede gebe kalmayı başarmıştı. Yemeğine kaşığını batırırken Efruze'yle konuşuyordu. "Bir torunum daha olacak çok şükür." Efruze umursamazca söylendi. "Ne hoş büyük valide sıfatı sana pek yakışıyor. Yaşın da pek müsait." Mahpeyker şuh bir kahkaha attı. "O günleri görür müsün bilmem lâkin dilerim sen de tadarsın. Torun bambaşka." Efruze reyhan şerbetini yudumladı. "Hiç şüphen olmasın. Bu sefer de başka hatundan herhâlde. Mâlum sütten ağzı yanan, yoğurdu üfleyerek yermiş. Evladının tek kadını olmasına izin vermiyormuşsun işittiğime göre. Lâkin gelinlerin çoktan kavgaya tutuşmuş. Bugün gördüm Fehime sıkıştırdı yeni gözdeyi." Mahpeyker'in tadı kaçmıştı. "Onlar daha tecrübesiz. Böyle şeyler olabilir ben icâbına bakarım sen kendini yorma. Yarın seninle bahçeye çıkalım istersen. Atike ve Aynışah da gelir. Şehzadem onlar için iki at hazırlattı. Onlar at binerken bizde hasbihal ederiz." Sahte bir gülümsemeyle cevap verdi rakibesine. "Ne güzel düşünmüş Osman. Lâkin keşke daha mühim şeylere de kafa yorsaymış. Mesela kaidelere. Hoş arkasında ona yol gösteren kimse olmayınca." Mahpeyker tam konuşmaya hazırlanıyordu ki Meleki Kalfa geldi. "Sultanım Şehzade Osman gözdesi için daire hazırlatılmasını emretti." Başıyla onayladı Mahpeyker.

                                       ***
Bir hafta sonra Valide Müzeyyen Sultan dairesinde harem defterlerini kontrol ediyordu. "Valide Sultanım, emriniz üzere falcı hatun geldiler." Valide hemen elindeki evrakları bırakarak gelmesini emretti. Hatun gelip evvela eğildikten sonra hemen tezgahını hazırlayarak kumları döktü. Akabinde İnşirah Sultan ve Gülnigâr Sultan girdiler. Hatun kumları karıştırdıkça yüz ifadesi değişti. "Sultanım beş arslan var hanede. Lâkin öyle bir rekabet var ki aralarında. Arslanların arkasında bir de kadın duruyor. Adeta savaşı o yönetiyor. Elinde kılıcıyla istemediği sevmediği kim varsa kılıçtan geçiriyor. Bir de sessiz duran bir yılan... Şimdilik uykuda lâkin karnındaki sabi büyüdükçe güçleniyor, güçlendikçe ne var ne yoksa yakıp geçiyor. O yılanın en büyük düşmanı kendi kanından kendi canından olacak Sultanım. Birbirlerine öyle yaralar verecekler ki..." Valide Sultan daha fazla duymak istemiyordu derhâl yolladı hatunu.

"Kim bu hatun validem? Kimse gebe değil." Valide Sultan sabah eline ulaşan mektuba göz gezdirdi tekrar. "Şehzade Osman'ın gözdesi gebeymiş. Rum bir hatun. Efruze'yle aynı yerden gelmişler." İnşirah Sultan'ın gözleri açıldı hemen. "Bu o!" Valide Sultan kaşlarını çatarak bekliyordu. "Kim?" Heyecanla kıpırdandı İnşirah Sultan. "Efruze nedimem olduğu sıralarda hep kardeşinden bahsederdi. Allah'ım sen ne büyüksün. Efruze için hünkârımıza yeni hatun bulmaya lüzum kalmadı validem. Onu kendi kardeşi yok edecek."

Sultan Murad hayırlı bir haber almamıştı bu sabah. Şehzade Osman'ın daha evvel bir düşman elçisiyle görüştüğünü öğrenmişti. "Nasıl yaparsın bunu Osman? Hadi yaptın diyelim nasıl saklarsın benden?" Şehzade Osman sıkkınlıkla cevap verdi. "Hünkârım elçi çok ısrar etmişti. Ben de cevabını verip yolladım. Asla bir karar beyan etmedim." Sultan Murad dairede volta atmaya başladı. "Benim Şehzadem başına buyruk davranamaz. Çık dışarı ben çağırmadan da sakın gelme." Efruze Haseki birkaç saat sonra Sultan Murad'ın yanına gitti. "Murad neden canın sıkkın?" Sultan Murad söylemek istemiyordu fakat anlatmış bulundu. "Düşman elçiyle görüşmek alenen desteklemektir." Efruze omzunu sıvazladı hünkârın. "Zinhâr! Osman sana ve devletimize sadakatle bağlı bir şehzadedir. Hem ne olmuş görüştüyse. Eminim haddini bildirip yollamıştır. Aklına aksini getirme. Zirâ Osman zinhâr sana ihanet etmez."

Biraz sonra kendi dairesine geçtiğinde hemen mektup yazmaya başladı Efruze.

"Yusuf Paşa Hazretleri

Şehzade Osman kendi fermanını yazmaya başladı bile. Vallahi bu gidişat hünkârımızı pek huzursuz etmekte. Mercan Paşa ile konuşup mevzuyu iyice karıştırmak icâb eder. Ben derim ki; Şehzade Osman kendi kuyusunu kazarken gaflet ve dalalet köprüsüne adım adım yaklaşmaktadır. Arkasında güçlü bir valide olmadığından, kendi yolunu çizmekte zorlanmaktadır. Neyleyelim bu gidişat hünkârımızın canını sıksa da evlatlarımın bekası için üstüne gitmekte sakınca görmüyorum. Yakında ahali de yüz çevirirse şaşmamak lazım gelir. Enver Paşa ile istişare etmenizi istirham ederim.

Baş Haseki Efruze Sultan."

Kendi mührünü bastıktan sonra ulakla yolladı Efruze. Bu gece hep birlikte akşam yemeği yiyeceklerdi. Zirâ birkaç gün sonra yola revan olacaklarından, hazırlıkların başlaması icab ediyordu. Şehzade Osman bu hadiselerle uğraşırken bir de cariyelerin kavgası çıkmıştı ortaya. Hoşkadem ve Fehime Sultan yine kavgaya tutuşmuştu. Fehime Sultan birden saldırmıştı rakibesine. Şehzade Osman ise ikisini de daireye çağırmıştı. "Bu ne hâl böyle? Siz benim evlatlarımın anasısınız. Hele ki cariyelerin önünde münakaşa etmek de ne demek? Fehime özür diler Hoşkadem Sultan'dan." "Sultan mı?" Şehzade Osman birkaç adım yaklaştı Fehime'ye. "Sen şehzade doğurunca Sultan oldun da Hoşkadem kız doğurunca olmadı mı sanarsın? İkiniz de eşitsiniz. İkiniz de benim hasekimsiniz lâkin bir daha zinhâr böyle karşıma gelmeyin." Fehime Sultan zorla baktı Hoşkadem'e. "Bağışlayın Sultanım." Şehzade Osman ardından Meleki Kalfayı çağırdı.

"Herkes duysun bilsin bundan böyle Hoşkadem benim Haseki Sultanımdır. Saygıda kusur edeni saraydan atarım."

Devr-i KadimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin