5

240 40 4
                                    

Gülümsedim.
Hasta bakıcısı iyi bir kadındı, sağolsun annemin her işi ile ilgileniyordu. Ben olmasam bile annemin yanında kalıyordu, gerçekten ona muhcap hissetmiştim.

Kısa konuşmamızın ardından ben annemin odasına, hasta bakıcı kadın da başka bir odaya gitti.

Sabahtı. Yeni uyanmıştık. Şimdi anneme kendi ellerim ile kahvaltısını götürüyordum yüzümde sönmek bilmeyen bir gülümseme ile...

Bir elimle tepsiyi tutarken diğer elimle de kapıyı açtım. İçeriye girdiğimde elimdeki kahvaltıyı masanın üstüne bırakıp camları açtım. İçerisi havasız kalmıştı. Annemi az önce kaldırmama rağmen yine uyuduğunu görünce göz devirdim ve onu uyandırmak için yanına gittim. Ellerimle yanaklarını okşarken bir yandan da mırıldanıyordum.

" Güzel anneciğim, hadi uyan~"

Hala uyanmamıştı. Kaşlarım çatıldı. Annemin normalde uykudan uyanması zor olmazdı, bu ilk defa oluyordu.

Yanağına bir öpücük bıraktım ve onu biraz sarstım. Yine de uyanmayınca korkmaya başlamıştım. Belirsiz bir telaş tüm vücudumu sararken bunu umursamamaya çalışarak annemi bir kaç kez daha sarstım ama şaka gibiydi... Uyanmıyordu.

Gelen hemşire ile hızla gözlerimi ona çevirdim.

" Annem uyanmıyor, uyandırmaya çalıştım ama uyanmadı. Uykusu da ağır bir insan değildir ki... Lütfen bir şey yapın hemşire hanım."

Hemşire hızla oradaki bilgisayardan annemim değerlerine bakarken bir yandan da pansuman yapıyordu.

" Anneniz..."

Dedi yutkunarak, sanki çok zor bir şey söyleyecekmiş de kelimeler boğazına düğümlenmiş gibiydi.

Nefes alamadığımı hissediyordum, belkide duyacaklarıma hazır değildim...

" Anneniz ölmüş."

Ne kadar çok bağırsam da engel olamamıştım. Annemi almışlardı benden. Gözlerimdeki yaşlar dinmek dahi bilmezken ne ara bu kadar çaresiz bir duruma düştüğümü düşündüm.

Odaya giren doktor ile kan ve yaş içinde kalmış gözlerimi ona çevirdim.

" Annenizin kanseri birden ilerlemiş. Böyle bir durumla karşılaşacağımızı bizde bilmiyorduk, genellikle kanser hastalık olarak insanın vücudunda bir süre zarfında kalan bir hastalık. Ama annenizinkisi çoktandır beri varmış anlaşılan, belkide biliyordu, bilemeyiz. Doktorlarımız adına hepimiz üzgünüz. Annenizin adli tıp raporu çıkınca sizi bilgilendirecekler. "

Üzgün bir şekilde cümlelerini sıralayan doktor ne diyeceğini bilemeyerek odadan çıktı.

Kahrolmuştum.
Hayatımda ilk defa bu kadar yıprandığımı hissediyordum. Annem, gerçek annem olmasa da gerçek annemden daha çok anneliğini hissettiren kadın...

Her şey o kadar ani olmuştu ki artık bayılacakmışıö gibi hissediyordum. Vücudum tüm bu şeyleri kaldıramazdı.
Özellikle de annemin ölmesini...bunu asla kaldıramazdım.

Bacaklarımı kendime çekip başımı yere yasladım. Artık tam anlamı ile kimsesizdim. Bu zamana kadar bana iyiyi, kötüyü, doğruyu, saygıyı öğreten kişi hayatımdan birden bire çıkmıştı.
Nasıl yaşayacaktım ki artık? Nasıl ayakta kalacaktım? Annemin gölgesi olmadan nasıl mutlu olacaktım?

Ağlamam iyice şiddetlenince ağzımdan kaçan hıçkırıklara engel olamadım. Ellerimi yumruk yapıp yere sertce art arda vururken acıyı hissetmiyordum bile. Çünkü psikolojik olarak hissettiğim bu acının yanında fiziksel acım hiçbir şeydi.

O sırada bir el beni çekiştirip yerden kaldırmaya çalışıyordu. Buna izin vermedim. Yumruk olan ellerimi yere vurmaya devam ettim. Ama beklemediğim o kişiden adımı duyunca ister istemez duraksamıştım.

" Hongjoong'um."

Bakışlarımı arkama çevirdim.
Bu Seonghwa'ydı.

" S-seonghwa?"

Duraksamamdan fırsat bilerek beni koltuk altlarımdan kavradı ve yerden kaldırdı. Ardından ağlamaktan şişmiş gözlerime aldırış etmeden yüzümü elleri arasına aldı.

" Annen gittiği yerde iyi olacak."

Diye fısıldadı. Sonrasında tam gözümün üstüne bir öpücük kondurdu.
Hala neler olduğunu anlayamıyordum. Başımın döndüğünü hissettim. Gözlerim yavaşça kapanmaya başlamıştı. Kendimi bu kollara bırakmaktan başka çarem kalmamıştı...

blue #seongjoong ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin