Gayet sıkıcı geçen İngilizce dersinden sonra Tarih dersi uyuklamak için idealdi.
"HWANG HYUNJİN! Bu soruya sen cevap ver bakalım."
"Ehem. Şey. 13! Evet evet 13."
"Evet oğlum denklemin sonucu 13. Benimle dalga mı geçiyorsun sen?"
"Hocam o Osmanlı'nın 13. Padişah ı değil miydi?"
"Türkiye? Yavrum rüya alemin çok geniş olmalı. Oldu olacak Selçuklular."
Tae hoca ve Hyunjin'in tatlı atışması herkesi güldürdü.
"Hyunjin mal mısın ya?" dedi arkasındaki Soobin ona.
"Yok ya dün gece değişik bir rüya gördüm de uykusuzum."
"Tahmin edebiliyorum."
Hyunjin sıraya kafasını tekrar eğince Soobin arkadan saçlarıyla oynamaya başladı. Yavaş yavaş mayışmaya başlamıştı. Tae çocukları öyle görünce hiç dokunmadan dersi işlemeye devam etti.
Öğle arasına kadar uyumuştu Hyunjin. Ta ki başında tepinen Seungİn ikilisine kadar.
"Sevgili camış kuzenim. Artık uyanır mısın?"
Hyunjin yavaşça doğruldu sırada. Saate baktığında gözleri kocaman açıldı.
"Öğleden sonraki derslere girmeyeceğiz çünkü bay Park ve Bay Jung bizi çağırdı."
"Anladım. Gideriz yanlarına."
Hyunjin içinden 'Bay Min' olarak düzeltti Jeongin'i. Ama dışarı hiçbir şey vurmadı.
Üçlü kantine inerken koridordaki bağrışmalarla durdular. İki kişi kavga ediyordu.
"YETER YA BARİ ŞİMDİ RAHAT BIRAKIN ÇOCUĞU!"
Bağıran Minho'nun sesiyle hemen araya girdi üçlü.
"Ne oluyor burada hyung?"
"Bu piç kurusu Jisung hakkında ileri geri konuşuyor."
Hyunjin çocuğa baktı. Bir kaç kez görmüştü. Onlardan üst bir sınıf öğrencisi.
"Seni burada öldürmemem için tek bir sebep söyle bana!" Minho hızını alamamış çocuğa saydırıyordu.
"Hyung bırak. Canın acıyacak." Jeongin Minho'nun çocuğun kollarını sıkan ellerini açmaya çalışıyordu.
"İşte Jisung da altımda inlerken böyleydi." çocuk o iğrenç kahkahasını ortama bıraktı.
"SENİ GEBERTİRİM!"
Şu ana kadar sesini bile çıkartmamış olan Hyunjin çocuğun üstüne atladı ve yere düşmesini sağladı. Gerisini o da hatırlamıyordu. Tek bildiği kendisinden büyük birisine saldırdığı ve burnuyla kolunu kırdığıydı.
"Anlat bakalım ne oldu?"
Yoongi odasında oturan Hyunjin'e meraklı gözlerle sordu bu soruyu.
"O çocuk. Jisung hakkında yalan yanlış şeyler söyleyip duruyor."
"Ve sende sonucu şiddette buldun?"
Hyunjin yaptığı şeyin pişmanlığını yaşamıyordu. Ki şiddete karşı birisiydi.
"Hak etti o."
Yoongi içten içe Hyunjin'in arkasındaydı.
"Şu anda böyle düşünüyorsun. Hala sinirini yatıştıramadın. Ama şöyle düşün. Bütün okulun doğruluğuna, dürüstlüğüne güvendiği. Herkesin hep yanında olan çocuğu kavga etti. Ki herkes senin şiddete karşı olduğunu biliyor Hyunjin."
Yoongi konuşurken Hyunjin onu pür dikkat dinliyordu.
"Öğretmenlerin inanmadı başta kavga ettiğine. Öyle birisin sen."
Hyunjin yavaş yavaş sakinleştirici hissediyordu.
"Neden o çizgini bozasın ki?"
Hyunjin hak verdi Yoongi'ye.
"Doğru. Yalancının teki yüzünden çizgimi bozmamalıyım."
Hyunjin'in aklına yeni gelen şeyle bir anda korku sardı vücudunu.
"Ben ne ceza alacağım?"
"Normal şartlarda uzaklaştırma aldın. Ama hiçbir öğretmenin siciline yazılmasını istemedi. Sadece uzaklaştırıldın."
"Yani okula gelemeyeceğim."
"Doğru. Hem sende birazcık kendine gelirsin bari."
"Kaç gün uzaklaştırıldım?"
"Bir hafta."
Hyunjin sadece düşünüyordu. Neden insanlar Sungie'sinden bu kadar nefret ediyordu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I Miss You Sweetie
FanfictionHwang Hyunjin aşık olduğu çocuğu kaybettiği için büyük bir boşluğa düşer. Jisung'un ölümünü 'intihar' yerine 'cinayet' olarak adlandıran Hyunjin bütün zorlukların üstünden gelmek zorunda. Sizce bunu başarıp gerçeği gün yüzüne çıkarabilecek mi?