Twitter • Gündemdekiler ; #traitor

693 120 129
                                    

TR̶𝔸İTØR

“Aşk mı? O Titanic ile battı.”  — Dean Winchester.






Bisikletin pedallarına son kez asılırken sola dönmüş, eski yaşadığım sokağa varmıştım. En son aylar önce geldiğimi hatırlıyorum, sonbaharın ortalarında geceleri sağanak yağmur yağıyordu. Onu en son evinden almış, gecenin sonunda yerde kanlar içerisinde uzanırken bırakmıştım.

Bu gece sokakta kimse yoktu, bir kaç sokak lambası yanıyordu sadece. Sürüşümü yavaşlatırken firene basarak durdum. İki katlı bahçeli evi izlerken, sadece nefes alış verişlerim ve birkaç cırcır böceğinin sesi geliyordu kulağıma. Bisikleti yere devirip kaldırıma bir adım attım. Bahçe kapısını sessizce açarken aklımda ne diyeceğime dair bir fikrim yoktu. Buradan taşınmak istediğimde onun yüzündeki hüznü ve annemin şaşkınlığı gözlerimin önüne geliyordu.

Her sabah okula giderken Beomgyu’yu almak için çalardım tam karşımdaki kapıyı. Şimdi hangi yüzle, ne sebeple çalayım? Bilmiyorum ama deli gibi onunla konuşmak istiyordum. Ve hatta yüzünü görmek istiyordum.

Bir kaç adım atarak tam kapının karşına geçtim, öylece durdum. Derin bir nefes alarak elimi kaldırdım, ve en sonunda ard arda çaldım kapıyı. Bir süre kalbim çok hızlı çarparken bekledim. Fakat sadece kalbim ve ben vardık, kapıyı açan olmamıştı. Bir daha ve bir daha ama hiç ses soluk yoktu.

Dayanamayıp cebimden telefonumu çıkardım. Vaz geçmek yoktu. Rehberden hızlıca Bay Choi yazısını bulduğumda arama tuşuna basmıştım. Beomgyu’nun annesi biz çok küçükken ölmüştü, uzun yıllar yine burada sadece babası ile yaşadı. Ailelerimiz çok iyi anlaşıyordu ama bayan Choi’nin ölümünden sonra hepimiz biraz sarsılmıştık. Tabi ben Beom ile daha çok yakınlaşmıştım.

“Alo. Taehyun?”

Karşı taraftan gelen kalın sesle daldığım anılardan uyanmıştım. Onunla konuşmayalı çok uzun zaman olmuştu. “Evet efendim benim.”

“Ah Taehyun! Uzun zaman oldu. Bir sorun mu var?”

“Şey ben size geldim de, fakat açan olmadı. Evde kimse yok mu?”

“Hayır evdeler. Ben misafirlikteyim şuan, onlar duymamıştır büyük ihtimalle. Ben sana büyük oğlanın numarasını atayım sen ara onu.”

Karşıdaki adam cümlelerini ardı ardına sıralarken, bir kaç adım kapıdan uzaklaşmış arkamı dönmüştüm. Asıl sorun çoğul konuşması ve büyük oğlan mı? Beomgyu tek çocuktu. Şaşkınlık içerisinde “Ne! Nasıl?” diye sordum.

Hattın diğer yanındaki adam bir an durdu. Telefonu kapattığını düşünecektim ki nefes alış verişinin cızırtısı çalındı kulağıma. “Beom sana söylemedi demek...” derken tek kaşının havaya kalktığına emindim. Tepkisi gözlerimin önünde canlanabiliyordu.

“Anlamadım efendim. Neyden bahsediyorsunuz?”

“..Taehyun ben aylar önce yeni bir evlilik yaptım. Eşimin zaten Beomgyu’dan büyükte bir oğlu vardı. Şuan birlikte evdeler.”

Hiçbir şeyden haberim yoktu ne yazık ki. Eskiden Beomgyu hakkında bilmediğim bir şey yokken, şuan böylesine önemli bir şeyi bilmiyordum. “Oh... Peki siz atın numarayı ben arayayım.”

“Tamam.”

Karşı taraftan kapattığına dair bir ses yükselirken yerdeki parkedeydi bakışlarım. Gereksiz bir hüzün çökmüştü üzerime aniden. Yere yıkılmak falan istiyordu vücudum ama burada olmayacağını biliyordu beynim. Diğer yandan kalbim bu üzerimdeki beni yıkacak kadar güçlü ağırlığın günahlarım olduğunu bağırıyordu. Görüşüm bulanıklaştığı an kafamı kaldırıp ellerimle gözlerimi sildim. Bay Choi çoktan mesaj atmıştı numarayı, hızlıca kaydedip aramaya basmıştım.

TraitorWhere stories live. Discover now