7[🌵] Çiçek Değil Kaktüs

154 24 23
                                    

Düzenleme yapılmıştır, yeni bölüm değildir. Sonraki bölüm güncel yeni bölüm olacaktır ^^ keyifli okumalar🌸

7.Bölüm: Çiçek Değil Kaktüs

"Kaktüs! Bence senin adın bu...Çiçek hiç olmamış."

Hayatımız da çoğu şeyi anlamadığımız için ya da yanlış anladığımız için üzülürdük. Birçok şeyi olduğu gibi anlamıyor, olduğundan çok daha farklı şekilde anlayabiliyorduk. Ve bir yanlış anlama birçok şeyi düşündürebiliyordu insana, birçok şeyi yaptırabiliyordu.

Çiçek hem gördüklerini hem de duyduklarını yanlış anlamıştı. Şimdi de aklından binbir türlü şey geçiriyordu. Bir yanlış anlama birçok şeyi yaptırırdı insana, ve Çiçek şu an herşeyi göze alıyordu. On birinci sınıfın ikinci döneminde okulunu değiştirmeyi, istenmediği kişiyle aynı okulda olmayı ve en çok da Alara'yla birlikte hareket etmeyi...

Alara.

Çiçek'in takıldığı arkadaş grubundan en itici bulduğu, en sevimsiz olduğunu düşündüğü ve en hazetmediği kişi. Tüm bunlara rağmen de ona yardım edebilecek tek kişiydi aynı zamanda. Bu yüzden katlanıyordu işte.

Alara mı? Çiçek de biliyordu ki aslında Alara'nın Çiçek'in düşündüğü, ona yardım ettiği falan yoktu. O da tamamen kendi çıkarları için Çiçek'le ortak oluyordu. İkisi de bunun farkındaydı ve ikisi de bunu göze alarak hareket ediyordu.

Alara'nın telefondan gelen sesiyle düşünmeyi bıraktı. "Demek bir kız içinmiş ha," Cevap vermedi Çiçek. Çok zoruna gitmişti bu, Berkay'ın onları bir kız için terk etmesi, en çok da onun reddetmesinin sebebinin başka bir kız olması çok zoruna gitmişti. Zoruna giden başka birşey de bu kızın başörtülü olmasıydı!

Aklı almıyordu, Berkay onu başörtülü bir kız için mi reddetmişti?

Alara Çiçek'ten cevap alamayınca başka bir soru sordu. "Ne yaptın nakil işlemini peki?" Sesinde bıkmışlık vardı. Ve Çiçek bunun da farkındaydı. Buna rağmen katlandı ve cevapladı. "Nakil işlemi ikinci dönemde olduğumuz için uğraşıtırdığından birkaç gün sonra tamamlanırmış."

Alara anladığını belirten mırıltılar çıkarırken, "Peki" dedi. "Kızın kim olduğunu öğrendin mi?"

Çiçek az önce bir öğrenciden öğrenmişti öğrenmesi gerekenleri. Ve öğrendikleri hiç şüphesiz daha da çok canını sıkmıştı. "Okul temsilcisi, başarılı ve sevilen bir öğrenciymiş."diye cevapladı Alara'yı.

Alara duyduklarıyla bir 'hah' sesi çıkardı. "Başı örtülü nasıl başarılı, okul temsilcisi ve sevilen oluyorsa..."

Kızın başörtülü ve dindar olduğunu Çiçek Alara'ya anlatmıştı. Açıkçası Çiçek de onun gibi düşünmüştü. Başörtülü bir kız bir okula nasıl temsilci olabiliyor , nasıl sevilebiliyor ve nasıl başarılı olabiliyordu anlam veremiyordu...

İslam'ı bilmeyen, dini değerleri bilmeyenler, en çok da din düşmanı olanlar başörtülü genç kızlar, kadınlar başarılı olamaz diye yazılı olmayan bir kurala inanırlardı. Başörtülü kadınlar onlar için daima geri plandadır. Oysa başarının başörtülü olup olmamakla bir ilgisi yoktur. Tıpkı kadın erkek olmakla bir ilgisi olmadığı gibi.

Başörtülü olmak sevilmeyede, okulda başarılı olmayada, temsilci olmaya da engel değildi. Bunu zamanla öğreneceklerdi.

Çiçek hernekadar Alara gibi düşünüyor olsa da laf atmaktan geri alamadı kendini. "Sen örtülü olmamana rağmen başarılı, okul temsilcisi ve sevilen bir öğrenci değilsin. Onu ne yapacağız?"

Kesinlikle o kızı savunmak için söylememişti bunları. Sadece Alara'dan hazetmediğini belli etmek istiyordu. Çünkü onunla işi bittiğinde ortaklığında biteceğini bilsin istiyordu.

Alara Çiçek'in çarpıttığı lafla kalakalırken, dişlerini birbirine bastırdı sinirle. Karşılık vermemeli ve umursamadığını göstermeliydi. Bu yüzden "Ah, herneyse." dedi sahte bir umursamazlıkla. İçten içe yediği laf için Çiçek'e hakaretler ederken şu an onunla işi olduğu için böyle davranıyordu. Boğazını temizleyip Çiçek'e yapması gerekenleri anlatmaya başladı.

"Bu kız sevildiği kadar sevilmiyordurda şimdi. Okulda muhakkak ondan nefret eden birileri de olmalı, böyle kuyusunu falan kazacak kadar nefret eden biri. Bu kişiyi bulmalı onunla anlaşıp yapmalıyız ne yapacaksak."

Dikkatle dinledi Çiçek onu. Alara'nın söylediklerinden çıkardığı anlamı söyledi. "Düşmanımın düşmanı dostumdur diyorsun?"

"Aynen öyle,"dedi Alara az önce bozulan sesinin aksine keyifle. Çiçek dediklerini yaptıkça avcunun içinde olacaktı. Ve onu avucuna alınca da istediği herşeyi yaptırabilecekti.

"Pekala."dedi Çiçek okulun koridorlarında yürürken. "Teneffüs olmasını bekleyeceğim ve o kişiyi bulacağım. Kapatıyorum şimdi. "

Alara'nın daha fazla konuşmasına müsaade etmeden dediği gibi yapıp kapattı telefonu. Telefonu kulağından çekip kararan ekranına bir müddet baktı. Ekrandaki yansımasından kendini inceledi. Güzeldi. Kimsenin reddedemeyeceği kadar güzel. Ama o reddedilmişti. Hemde başı örtülü ve kendisinden daha az güzel olan biri yüzünden. Elindeki telefonu sıkıp dişlerinin arasından konuştu.

"Başına gelecekleri sadece bekle ve gör."

Takıntı buydu işte. Kendi kurduklarıyla yaşamaktı. Olmayan şeyin ardından ısrarla koşmaktı. Ve en çok da aşık olmadığı halde, bir hevesten ibaret olan hislerin kurbanı olmaktı.

Çiçek Berkay'a aşık değildi. Onunki sadece takıntıdan ibaretti.

**

"Hala inanamıyorum." dedi Beray akşamüzeri evlerine doğru yürürken. Berkay'a birlikte bir saat önce yürüyüşe çıkmışlardı. "Sonunda inanıyorsun." dedi cümlesini tamamlayarak. Kendi kurduğu cümlelerin tuhaflığına güldü önce. "Hala inanamıyorum, sonunda inanıyorsun mu?" dedi gülmelerinin arasından. Oldukça keyifliydi bugün.

Berkay gülümseyerek ikizine dönüp başını aşağı yukarı salladı. Kardeşinin gülüşü, mutlu oluşu gülümsemesini büyütürken içinde öyle bir mutluluk vardı ki şu an da konuşarak anlatamazdı.

"Nasıl da bilgili bir kızdı değil mi?"diye sordu bu sefer Beray, adımlarını durdurken aynı şekilde Berkay'ın da durmasına sebep olmuştu. Beray Aysima'ya son derece hayran olmuştu. İkizi ne düşünüyor merak ediyordu.

Berkay yeniden onu başıyla onayladığında Aysima'yı değilde bugün ondan aldığı cevapları düşündü. Soruları cevaplanmıştı ya bunun dışında başka hiçbir şey düşünemiyordu sevinçten.

Berkay'ın konuşmamak için sarfettiği çaba kadar Beray da konuşmak için yapıyordu aynı şeyi. "Çok tatlı kişiler hepsi, okulun ilk gününden böyle tatlı arkadaşlar bulmamız peki. Şükürler olsun Allah'ım."

Sondaki cümlede takılı kaldı Beray. Şükürler olsun Allah'ım. Derin bir nefes alıp aynı cümleyi o kurdu bu sefer. "Şükürler olsun Allah'ım."

"Yaa,"diye öne atıldı Beray duyduklarının sevinciyle. "Binlerce kez şükür, binlerce kez."

Berkay huzur dolu bir nefes çekerken içine yürümeye devam ettiler. Son anda aklına gelen şeyle durdu Berkay. "Ekmek almayı unuttuk."

Beray arkasına dönüp dudak büktü. Fırın baya geride kalmıştı ve geçtiği yolu tekrar dönebileceğini hiç sanmıyordu.

"Tamam bakma öyle bakma." dedi Berkay gülerek. "Ben giderim, sen eve geç."

Beray sevinçle omzuna attı elini. "Adamsın be!"

Berkay gülerek geldiği yolu dönerken Beray siteye giriş yapmıştı. Parkta oynayan çocuklara gülümseyip girmişti binaya. Asansörün gelmesini bekledi bir müddet. Oflaya puflaya beklediği asansör sonunda gelince oyalanmadan içeri girip evlerinin olduğu katın tuşuna bastı. Asansör yukarı çıkarken aynada kendi yansımasını bakıp kıvırcık saçlarını eliyle kabarttı. Saçlarının kabarık olması hoşuna gidiyordu. Asansörün varış ikazı duyulunca kapılar açıldı. Beray asansörden adımını atmıştı ki annesini evin kapısında kapıyı kapatmak üzere olduğunu gördü.

"Bekle anne kapatma kapıyı." Annesi sesini duyduğu kızıyla başını asansöre çevirirken karşı dairenin kapısında duran genç kız hayretle konuştu.

"Yok artık!"

Bunun üzerine genç kıza döndü Beray. Gördüğü kişiyle şaşkınlıkla duraksarken genç kız sordu. "Şaka mı bu? Beray?"

Aynı tepkiyi verdi Beray'da. "Aysima?" dedi gözlerine inanamayarak. Eğer doğru anladıysa şu an hayran olduğu kızın karşı komşusuydu.

"Sen, yani siz..." dedi Aysima hala hayretler içerisindeyken. "Şurada yani, tam karşı dairede..." dedi ama toparlayamadı kelimelerini. Oldukça şaşkındı. "Yeni karşı komşumuz siz misiniz şimdi?" dedi en sonunda bir çırpıda.

Aysima'nın kapısında olduğu daireyi işaret etti Beray. Aynı şaşkınlıkla konuştu. "Sen burda mı oturuyorsun?"

İkisi şaşkın bir halde gülümserken Aysima gözlerini az önce annesinin isteği üzerine akşam yemeğine davet ettiği karşı komşusu olan kadına çevirdi. Kadın kapıyı ilk açtığında siması tanıdık gelmişti, şimdi bir daha yüzüne baktığında anlamıştı nereden tanıdık geldiğini. Beray neredeyse annesinin kopyasıydı.

"Bende," dedi Aysima gülerek genç kadına bakıp. "Simanız nerden tanıdık geliyor diyordum kendime, Beray'danmış."

Beray'ın annesi Nergiz hanım büyükçe gülümseyip karşılık verdi. "Beray'ın bana anlata anlata bitiremediği Aysima'da sensin demek."

Şaşırdı Aysima. Beray'a dönüp "Hangi ara anlattın ya?" diye güldü.

Beray kıvırcık saçlarını kaşıyarak tatlı bir edayla cevapladı. "Fırsatını bulduğum ilk tenefüste annemi arayıp olan biteni anlatmış olabilirim."

Güldüler. Aysima ailesinin onları yemeğe davet ettiğini ve onları beklediklerini yineleyerek yemekte görüşmek üzere içeri geçti. Beray'ın mutluluğu katlanırken güle oynaya girmişti evine.

O akşam davetleri üzerine yemeğe gidilmiş, türlü türlü sohbetler edilmişti. Aysima ve ailesi Berkay hakkında detaylı bilgiler edinirken Berkay'a bizzat ilgilenecek kişileri tayin etmişti Aysima'nın babası. Biri Aysima'nın kuzeniydi, bir diğeri süt kardeşi. Geriye kalan herkes de elinden geldiğince yardımcı olacaktı.

Berkay için herşey hayal bile etmediği kadar güzel gelişirken Çiçek için aynı şeyler söz konusu değildi.

Çiçek bilinmezliklerle doluydu.

Durup düşünse yaptıklarına bir anlam vermeyecekti. Bu yüzden düşünmeden hareket ediyordu. Düşünmeden hareket edip düşünmeden yapıyordu herşeyi.

Hırsına ve hoşlantı sandığı duyguya kurban etmişti kendini. Öyle ki bu uğurda yapmam dediği şeyleri yapmıştı.

Şu hırsı bir babasıyla konuşmaya gelince yok oluyordu. Bir babasıyla konuşmaya gelince çekiliyordu cesareti, asiliği.

Kemal bey kızından bir adım beklerken, kızı yerinde sayıyordu. Neyi bekliyordu bilmiyordu ama beklemeye devam edecekti. Kızında bir ışık kırıntısı görmüştü yıllardan sonra, sırf bunun için bile beklemeye değerdi.

Çiçek'inse canı sıkkındı. Hem babasıyla konuşamıyor oluşundan hemde Berkay'ın uğruna reddettiğini düşündüğü o kızı öğrenmiş oluşundandı bu can sıkıntısı.

Ek olarak birde bugün bu kız hakkında öğrendikleri daha da sıkmıştı canını. Okuldaki neredeyse herkesin ondan memnun olması, sevilmesi, göz önünde olması, başarılı olması, her yerde bir şekilde adının bahsi geçilmesi...

Sert bir şekilde soluğunu bıraktı Çiçek. Yattığı yerden doğruldu. Bugün bu kızı sevmeyen kim var diye arayıp durmuştu okulu. Ve sonunda o birini de bulmuştu. Gerekli bütün bilgileri de bizzat bu kişiden almıştı.

Ev adresini, telefon numarasını, okuldaki faaliyetlerini, çevresini birçok şey öğrenmişti bu kişiden.

Alara'yla bu kızla konuşacaklardı. Kızın numarasını almış haberleşeceklerini söylemişti. Yalnız kıza adını sormamış bundan ötürü de kızın adını öğrenememişti. Alara'ya göre bu kişi tam da Aysima'nın hakkından gelmek için ihtiyacı oldukları kişiydi. Aysima'nın başarısından ve üzerindeki bu yoğun ilgiden rahatsızlık duyan hatta nefret eden, en çok da kuyusunu kazmalarına yardım edecek biriydi bu. Kesinlikle anlaşacaklardı.

Çiçek yastığının hemen yanında duran telefonunu eline alıp bugün edindiği bilgilere baktı. Bugün Aysima'yla müdür odasına ikinci kez gidişinde koridorda karşılaştığı geldi aklına. Aysima onu farketti mi bilmiyordu ama Çiçek onu farketmişti. Farketmemesi mümkün değildi zaten. Gözleri zaten bu kızı ararken tabiki onu farkedecekti.

O şu an bilmiyordu ama bu kız dokunacaktı onun hayatına. Kuyusunu kazmaya çalıştığı kız, asıl Çiçek'i içinde olduğu kuyudan çıkartacaktı ama henüz ikiside dahil kimse bilmiyordu bunu.

*

Gün aymıştı.

Herşeye ve herkese rağmen doğmuştu Güneş.

Derler ya en karanlık gecenin bile bir sabahı vardır diye. İşte Güneş'i doğuşu daima bir umutun doğuşuydu. Yeni bir gün yeni şeylere gebeydi. Yeni şeylerin habercisiydi. İnsan en çok yeni bir günden beklentiliydi. En çok yeni günün getirileri için umutlanırdı.

Çiçek bu umuda kapılmamak için sabahın ilk ışıklarında açmıştı gözlerini. Yatağından kalkmadan uzun süre boş gözlerle tavana bakıyordu. Hayatın onun için bir anlam ifade etmediğini en çok bu vakitlerde hissediyordu. En çok bu vakitlerde anlamsız bir hayat sürdüğünün farkındaydı.

Başkaları gibi yeni bir güne heyecan ve umutla açmıyordu çünkü gözlerini. Başkaları gibi neşeyle kalmıyordu yatağından. En kötüsü de başkaları gibi onu uyandıran kimsesi yoktu yanında. Bir annesi olmadığı gibi bir babası olmasına da o müsaade etmemişti. Belki Çiçek istemiyordu bunu ama yine de onu kimsenin uyandırmıyor oluşu içten içte boğazında bir yumru oturmasına sebep oluyordu. Asiydi belki sertti ama kırıldığı üzüldüğü, içinde kalan birçok duygu vardı onunda.

En çok da babasıyla yaşayamadığı duygular...

Gözlerini sıkıca yumdu. Ona birşey olacak diye öylesine korkmuştu ki, yıllardır hiç bu kadar zayıf ve aciz olmamıştı. Yıllardır hiç bu kadar hissetmemişti içindeki o babasına hasret kızı. Yıllardır hiç bu kadar hissetmemişti içindeki o annesine karşı nefreti...

Düşündükleriyle dudaklarını ıslattı Çiçek. Acı bir gülüş peydah oldu yüzünde. Pencere perdesinden içeri sızan güneş ışıklarına baktı.

"Bugün de gün aymadı bana." dedi kendi kendine. "Bugün de başkalarına doğdu Güneş."

O acı gülüşü sildi hemen yüzünden. Durduk yere Güneş'e de öfkelendi. Herşeye öfkeliydi aslında, herşeye...

Yatağından kalktı, kendinden taviz vermeyen dik bir yürüyüşle pencereye doğru yürüdü. Pencerenin önünde durdu ayakları. Gökyüzünde ışıldayan o en büyük gezegene dikti bakışlarını. Gözleri sulandı ama bakmakta ısrar etti. "Güneş'e hükmeden güç," dedi sert bir ses tonuyla. "Her gün onu doğudan doğuran, batıdan batıran güç..." durdu. Yutkundu ve devam etti. "Bir benim hayatıma gelince mi güçsüzsün sen!"

Çiçek Allah'ın varlığını biliyordu, Çiçek bunca düzenin sahipsiz olmadığını biliyordu. Biliyordu ama ona da kızgındı ve sırf bu yüzden inancı üzerine değildi.

"Sen," dedi sesini yükselterek. "Bir bana gelince mi merhametsizsin!"

Haşa, Allah bütün kullarına merhametliydi. O çokca merhamet sahibiydi. O merhametlilerin en merhametlisiydi.

"Bir beni mi görmüyorsun!" dedi hızlı alıp verdiği soluklarla. Farkında değildi ama şu anda Allah'la konuşurken hızlanmıştı kalp atışları. O bilmiyordu ama, kalbi yaratanın yüceliğini biliyor ve öyle tepki veriyordu. Bundandı Çiçek'in hızlanan solukları. Şu an inanmadığı Allah'a halini yakınıyordu onun bile farkında değildi.

"Öyle olsun," dedi. Gözleri bu kadar süre Güneş'e maruz kaldığı için yaşarmıştı. Bu yüzden Güneş' ten çekti gözlerini gökyüzünde bir boşluğa çevirdi. "Sen beni yaratıp terk ettin, tıpkı Annem olacak o kadının beni doğurup terk ettiği gibi. Herşey senin elindeyse buna da sen izin verdin, öyle olsun."

Pencereden uzaklaştı. "Senden de nefret ediyorum." dedi başını dik tutarak. "Ondan da nefret ediyorum." diye ekledi annesini de kastederek.

Şiddetle kalkan göğsüne rağmen yineledi. "Nefret ediyorum."

Onun için yazılanlardan habersiz, onun için planlananlardan habersiz bir şekilde arkasını pencereye döndü Çiçek. Habersiz olduğu birşey daha vardı ki o da odasının kapısında onu bekleyen babası olduğuydu. Kemal bey kızını işitmişti. Sonunda kızı halini Allah'a bildirmişti. Sonunda kızını varlığını inkar ettiği Allah'la konuşurken duymuştu ya artık varsın kızı ona gelmesindi.

"Allah'ım," dedi Kemal bey gözlerini yumarak. "Beni kendi karanlığımdan çıkardığın gibi kızımı da aydınlat Rabbim."

Çiçek'in tekrar sesini duyduğunda buruk bir gülüş peydah oldu onun yüzünde.

"Senden medet umanda kabahat!" diyordu Çiçek.

Kemal bey kızının Allah'tan medet umduğunu bu sözlerle işitirken bu yeni günün güzel şeyleri haber ettiği o kişilerden biri olmuştu. Bu gün, bu yeni gün ona yeni umutlar vermişti. Sessizce ayrıldı kapının önünden. Ve aynı sessizlikle işe gitmek için evden çıktı.

Çiçek aksi aksi banyoda işlerini halledip giyindikten sonra odasını her zaman düzenli tuttuğu için yatağını düzeltip başka hiçbirşeye dokunmadan çıktı odasından. Bu sabah da ters uyanmış, bu sabah da keyifsizdi.

Merdivenlerden inerken onu izleyen babaanesinden bi haberdi. Seher hanım torunun her sabah olduğu gibi yine aynı suratsız ifadesine yüzünü buruşturarak bakıyordu.

"Yine çok mutlusun(!)" dedi alayla. Çiçek sabah sabah duymak istemediği sesle sağına dönüp merdiven korkuluklarına tutunup onu izleyen sesin sahibi babaanesinini farketti.

Kaşları havalandı 'öyle mi' dercesine. Ardından cevap verdi. "O da seni görene kadarmış demek. " diyerek tersledi babaannesini.

Seher hanım ağzı açık bir halde kalırken, hemen toparladı kendini. "Saygısız."

Çiçek kendinden ödün vermeden babaanesinin gözlerinin içine bakarak buna da karşılık verdi. "Sevgisiz."

Seher hanım kızarıp bozarırken Çiçek altta kalmamış olmanın verdiği hissiyatla daha güçlü indi merdivenleri.

Had bilmeyenlere had bildirmekten asla çekinmezdi o. Hele bu kişi babaannesiyse.

Salonda hazır olan kahvaltı masasına oturup babaannesini beklemeye tenezzül bile etmeyerek yaptı kahvaltısını. Ardından tek kelime dahi etmeyip kalktı masadan.

Amacı babaannesi olan şu kadınla muhatap olmamaktı. Ama onun aksine babaannesi ısrarla birşey buluyordu konuşmak için. Torunumu daha nasıl mutsuz edebilirim diye dilinden geleni ardına koymuyordu resmen.

Odasına geri dönüp telefonunu aldı eline. Alara'yı arayacaktı. Telefonun son arama kayıtlarından direk aradı Alara'yı. Telefon üçüncü çalıştı açıldı.

"Günaydın!" dedi Alara telefonu açtığı gibi. Çiçek gözlerini devirip direk konuya girdi.

"Nerede buluşuyoruz?"

Alara bozuntuya vermeyip cevapladı hemen. "Okulun yakınlarında bir cafe var, orda bekleyeceğim ben seni. Sende kızı alıp gelirsin."

Düşünmeden "Tamam." dedi Çiçek. Çünkü eğer düşünseydi Alara'nın ona emrivaki yaptığını anlayacaktı. Ve bu da onu kızdırıp Alara'yla iş birliğini bozmasına sebep olacaktı. Şimdilik bunu istemiyordu.

Herzamanki gibi daha fazla birşey demesine müsaade etmeden kapattı telefonu. Telefonunu siyah deri pantolonun arka cebine koydu. Üzerinde de yeşilin en koyu tonunda spor bir gömlek vardı. Aynanın karşısına geçip sabah taradığı saçlarına eliyle sadece şekil verdikten sonra yanına başka hiçbirşey almadan çıktı odasından. Çiçek gibi birinden yanına çanta almasını beklemezdi kimse zaten.

Evden çıkıp arabaya doğru yürüdü. Bahçede oturup kahvaltısını yapan şoför Çiçek'in gelişiyle ağzındaki lokmayı yutup çayından büyük bir yudum alarak ayağa kalktı.

Çiçek hiçbirşey demeden arabaya bindi. Şoförü de koltuğa geçince gidiceği yeri söyledi. Araba hareket ettiğinde dün numarasını aldığı kıza buluşacaklarına dair mesaj attı.

*

"Aysima dünyanın onun etrafında döndüğünü sana bir zavallıdan başka biri değil aslında." dedi onlara Aysima hakkında bilgi veren kız. Adının İlkay olduğunu öğrenmişlerdi. İlkay'ın tek derdi nereydese Aysima'dı. Ve Alara için İlkay tam da biçilmiş kaftandı.

Çiçek içeçeğinden bir yudum alıp İlkay'ı inceledi. Yüzündeki abartılı makyaj onu mimiksiz aynı zamanda oldukça sevimsiz gösteriyordu. Çiçek makyaj kullanmayan biri değildi ama bunca makyajı asla sürmezdi yüzüne. Düşündü Çiçek bu kız bu kadar makyajı yapacak kadar bu hayatı cidden seviyor muydu?

"Arkadaşları olmasa bir hiç hatta." diyordu İlkay. Çiçek gözlerini İlkay'dan çekti. İlkay'ın yüzü katman katman sürdüğü o makyajın altındayken ona baksa da anlamsızdı ona göre.

"Ay birde kıza güzel demiyorlar mı... " dedi İlkay alayla gülerken, kibirli bir edayla kendini göstererek ekledi. "Güzelden haberleri yok."

Çiçek tam "Sen misin güzel olan?" diyecekti ki ki Alara Çiçek'in ters birşey söyleyeceğini anlamış gibi hemen araya girdi. "Başı örtülü birkere güzel olsa ne yazar."

Arkasına yaslanıp bu sefer Alara'nın engel olmasına izin vermeden lafı yapıştırdı. "Birilerinin de yüzü örtülü ama güzel olduğunu sanıyor işte..."

Alara Çiçek'in İlkay'a laf attığını anlarken İlkay bunun farkına değildi. Bu yüzden güldü. Çiçek kızın aptal olduğunu düşünüp başını çevirdi.

"Ay birde," dedi İlkay hemen. "Ayaz'la gitar çaldıklarından beri kendini birşey sanıyor."

Alara duyduğu isimle kaşlarını çattı. Ayaz'ı hepsinin bir arada olduğu yaz kampından tanıyordu. Ayaz'ın bu okulda olduğunu da biliyordu. Ve bu okulda Ayazdan başka bir Ayaz daha olmadığını da biliyordu. Bu yüzden İlkay'ın bahsettiği kişinin Ayaz olduğunu anlamıştı. Başlarda Berkay'ın buraya Ayaz için geldiğini düşünmüşlerdi ama sonradan bu Aysima meselesi çıkmıştı ortaya. Aysima önce Çiçek'in belli ki şimdide Alara'nın canını sıkmıştı. Çünkü tıpkı Çiçek'in Berkay'a hislerini açtığı ve reddedildiği gibi Alara da Ayaz'a açılmış ve aynı şekilde reddedilmişti.

"Ayaz ne alaka şimdi?" diye sordu bozuntuya vererek.

"Ne alaka olur mu?" diye cevapladı İlkay, sarı saçlarını arkaya attı. "Çocuğun dibinden ayrıldığı mı var?"

Daha da bozuldu Alara. İlkay ekledi. "Ayaz'ı da anlamıyorum, ne buluyorsa bu kızda..."

Çiçek konunun ne ara Ayaz'a geldiğini düşünürken Alara Aysima'ya ciddi anlamda bilenmişti. Olaylar şimdi onun planladığının dışında gelişirken o bunu kaldırarmamıştı.

İlkay Çiçek'e merakla sordu. "Sen ne zaman başlıyorsun peki okula?"

Çiçek düz bir sesle cevap verdi ona. "Bir iki güne başlarım."

"Harika!" diye abartılı bir sevinçle karşıladı onu İlkay. Göz devirdi Çiçek. Bu okulda olduğu müddetçe İlkay'a katlanmayı da öğrenecekti.

Konuşacak birşey kalmayınca Çiçek ayaklandı. Diğerleri de beraberinde kalkınca ayrıldılar. Çiçek Alara'ya birşey demeden aklında tuttuğu adrese doğru gitmek için arabasına bindi. Şoföre gideceği yerin adresini verirken telefondan adresi kontrol ediyordu.

Aysima'nın evinin olduğu semtte gelmişti. Burası tamamıyla binadan oluşuyordu. Siteliydi, Her sitede en az üç blok vardı. Hangi sitede oturduğunu öğrenmişti ama oraya gitmeyecekti. Sadece sebepsizce buraya gelmek istemişti.

Şoförleri hiçbirşey sormuyordu, Çiçek nereye derse oraya gider onu bekler ve dönerdi. Ona söylenen buydu çünkü. Sadece bu söylenmemişti ama gün sonunda Kemal beye rapor vermesi de söylenmişti. Böyle yürüyordu işi.

Bunu Çiçek de biliyordu. Ama birgün olsun gittiği yer hakkında hiçbir zaman açıklama yapmamış, yapmasını gerektiğini de hissetmemişti. Açıklama yapacaksa arabaya binmezdi. Kendi başına giderdi istediği heryerde. Kemal bey bunu biliyordu ve bu yüzden şoförlerini özellikle tembihliyordu.

Çiçek tam gitmelerini söyleyecekti ki onu gördü. Aysima siteden yanında iki erkekle çıkmış yokuş aşağı yürüyordu. İşte bunu beklemiyordu Çiçek. Buraya sadece neresi olduğunu görmek için gelmişti onu görmek için değil. Ama "Madem," dedi gözleri Aysima'nın üzerindeyken. "Karşılaştık, tanışalım bakalım."

Arabadan indi ve Aysima'nın markete girdiğini gördü. Kapıyı kapatırken markete doğru ilerledi o da. Normalde olsa asla yapmayacağı şeylerdi bunlar ama şu an yapıyordu. Tıpkı normalde olsa ne Berkay'ın onu reddetmesi umrumda olurdu onun ne de Berkay'ın uğruna reddettiği bu kız...

Başka birşey vardı. Sanki herşey bundan ibaret değildi. Öğrenecekti. Çiçek bunları neden yaşadığını bizzat yaşayarak öğrenecekti.

Markete giriş yapıp reyonların arasından ilerledi. Ve aradığını buldu. Aysima takı reyonun önünde durmuş kendi kendine konuşurken Çiçek alaylı bir ifadeyle tam arkasında durdu. Aysima beğendiği bir anahtarlığa eline uzattı ki Çiçek ondan önce davranıp anahtarlığı aldı.

İrkildi Aysima ve hemen anahtarlığı alan elin sahibine döndü. "O anahtarlığı ben alıyordum." dedi sorgularcasına.

"Öyle mi?" dedi Çiçek sanki bilmiyormuş gibi. "Geç kaldın o zaman, ben aldım çünkü."

Kaşları çatıldı Aysima'nın. İçten içe Çiçek'i bir yerde gördüğünü söylüyordu kendine. Ama tam olarak nerde gördüğünü bilemiyordu.

Uzatmanın bir manası olmayacağından başka bir anahtarlık almak için reyona döndü. Şimdi beğendiği anahtarlık Çiçek'in aldığından farklıydı. Onu eline aldığında Çiçek onu da elinden aldı bu sefer. Aysima sinirli bir şekilde Çiçek'e döndü ne yapıyorsun dercesine.

Yaptığından keyif aldığı herhalinden belliydi Çiçek'in. Pişkin bir edayla cevap verdi. "Bu daha güzelmiş, bunu almaya karar verdim."

"Hah." diye bir ses çıkardı Aysima sinirle. Derin bir nefes alıp sordu. "Elimden çekmek ne oluyor?" Aynı zamanda karşısındaki kızı nerde gördüğünü hatırlamaya çalışıyordu.

Aysima sakin kalmaya çalışıp konuşmaya devam etti. "Almak üzere olduğum anahtarlığı benden önce alırsın anlarım." dedi tane tane. "Senin hakkın."

Çiçek birşey demedi.

"Ama," diyerek devam etti Aysima. "Ardından başka bir anahtarlığı elime almışken, onu elimden almak ne?"

Yapıcı konuşuyordu Aysima. Derdi kavga değil, olanlara açıklama beklemekti.

Umursamadı onu Çiçek ve tersledi onu. "Bunu da beğendim olamaz mı?" Hem, " dedi onu küçümser bakışlarla. "Sen ne anlarsın anahtarlığın güzelliğinden." Aysima'da tepki alacağından emin olduğu, hatta tepki göstermesini istediği bir şekilde ekledi. "Baksana, zevkin ortada." diyerek başını gösterdi. Başörtüsünü kastediyordu...

Ve istediği gibi oldu. Sinirlendi Aysima. Ona doğru bir adım attı. "Senin derdin anahtarlık falan değil belli!" dedi Çiçek'in ne yapmak istediğini anlayarak. "Senin gibilerin derdi ortada. Al tüm anahtarlıklar senin olsun. Seninle tartışmayacağım."

Çiçek alayla gezdirdi bakışlarını. Aysima gidecekken durup "Bu arada," diyerek Çiçek'e baktı tekrar. "Benim zevkimi beğenmedin ama ben önce kendi zevkine bak derim." dedi Çiçek'in tutam tutam boyalı olan yeşil saçlarına bakış atarak.

Gitmek için tekrar hareketlendi Aysima. Bir adım atmıştı ki Çiçek ardından konuştu. "Aysima Adıgüzel!" dedi ismini ve soy ismini bildiğini göstererek. Kaşları çatıldı Aysima'nın ona döndü hemen. Çiçek'in onu nerden tanıdığını sorguladı. Ve tam o an hatırladı Aysima. Okulda görmüştü onu!

"Benimle tartışmayacağını söyledin ama çok değil birkaç gün sonra tek derdin ben olacağım. Aynı okulda hergün benimle muhatap olduğunda bakalım o zaman da böyle diyebilecek misin?"

Çiçek'in sözleriyle Aysima anlam vermeye çalıştı. Okuluna gelmekten mi bahsediyordu bu kız? Hemde tek derdi olarak?

"Sen benim derdim olamazsın" dedi Aysima gülerek ekledi. "Ama belli ki ben senin derdin olmuşum."

Çiçek'in keyifli yüzü düştü. "Çok bilmiş," dedi kendi kendine. "Bu kız cidden çok bilmiş."

Aysima'nın lafının altında bırakmadı kendini. "Berkay'ın aklını çelmek de senin için zor olmamıştır belli ki."

Aysima anlam veremedi bu sözlerine. Kimsenin aklını çeldiği falan yoktu. Bu kız kimdi ve bunca şeyi adı da dahil nerden biliyordu bunu merak etti.

"Kimsin sen? Nerden tanıyorsun bizi?" diye sordu bu yüzden.

Çiçek elindeki anahtarlıkları sert bir şekilde bıraktı. "Adım Çiçek." dedi ilk defa ona ismini soran birine kendini tanıtarak. Buna takılmadı şimdilik. "Adımı çok duyacaksın, çok bilmiş." dedi gitmek için arkasına döndü.

Aysima az önce ona çok bilmiş dendiği için suratını buruşturdu. Sonra suratını eski haline getirip adını öğrendiği kızın arkasından "Kaktüs." dedi. Çiçek'in kaşları çatıldı, ne dediğini anlamak için durdu ama ona dönmedi.

Tekrarladı Aysima. "Kaktüs..." dedi dik dik bakarak. "Bence senin adın bu. Çiçek hiç olmamış."

Uzun bir süre bu sözler aklından gitmeyecekti Çiçek'in.

Aysima'nın ilk etkisi bu sözler oldu. Çiçek'in hayatındaki ilk dokunuşu böylece gerçekleşmiş oldu. Ama ne Aysima bundan haberdardı ne de Çiçek.

O gün bir Kaktüs olduğunu öğrendi Çiçek. Düşündü. Zaten bir Çiçek olamayacak kadar asi, sert ve ilgisizdi. Ondan olsa olsa Kaktüs olurdu. Renkli yaprakları yoktu mesela, yada onu ilgiyle büyüten bir sahibi yoktu. Nasıl çiçek olsundu?

Kabullendi bunu.

O olsa olsa, çölde kendi kendine büyüyen kimsenin sevmediği, uzak durduğu, dört bir yanı sivri dikenli bir Kaktüs'tü.

O sanıldığı gibi bir Çiçek değildi.

Adı Çiçek'ti ama ruhunun kaktüsten farkı yoktu.

*

Ah benim çiçekli kaktüsüm....

Ben Çiçek'in halini Allah'a hayıflanırkenki o satırlarda takılı kaldım. Yazarken bile durdum böyle, aşamadım bir türlü :')

Okuyacağımız çok şey var da, ben yazabilirsem tabi :') olsun ben hala bu kitap için çok heyecanlıyım :))))

Bu arada kapağı farketmişsinizdir zaten, baya oldu değiştireli. Ne düşünüyorsunuz güzel miiii??

Bir sonraki bölüm ne zaman gelir hiçbir fikrim yok, çünkü şu aralar hiçbirşey planladığım gibi gitmiyor...

Yine de en yakın zamanda olmasını umarak görüşmek üzere^^

kalpler, çiçekler, sevgiler🌸♡

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Dec 22, 2022 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

ARAYIŞWhere stories live. Discover now