foreword

92 11 20
                                    

"Sen bir yazarsın, değil mi?"

Sanırım herkesin hayatında onları, yaşam tarzlarını, düşüncelerini değiştiren bir dönüm noktası oluyor. Birinin ölümü ya da belki de geçirdikleri bir kaza. Yapmaya karar verdikleri küçük bir iş. Bazen binmekten son anda vazgeçtikleri bir otobüs kaza yapıyor ve az kalsın öleceklerini fark ederek değişiyorlar. Öyle ya da böyle, iyi ya da kötü, basit ya da önemli olmasına bakmadan ister istemez değişiyorsun.

Benim hayatımı değiştiren ise bu basit soruydu.  Bana bu soruyu soran kişi bir yayınevinde çalışmıyordu. Çok ünlü bir yazar da değildi. Bir ünlü ya da önemli biri değildi. Hayatında önemli bir şey başarmamıştı daha. Cevabımın doğrultusunda beni ünlü ya da zengin biri de yapmayacaktı. Yalnızca sıradan bir öğrenciydi, aynı benim gibi. Yalnızca Kim Sunoo'ydu. Benim biricik Sunoo'm.

O zamanlarda bir yazar olmak istediğimin farkında değildim. Yalnızca yazıyordum. Her zaman kitap okumayı seven biri olmuştum ama bir şeyler yazabileceğimi düşünmemiştim. Doğrusu, nasıl başladığımdan da emin değilim. Ortaokula giderken sıkıldığım bir derste fark ettim yazabileceğimi. Dirseğimi masaya dayamış, başımı elime yerleştirmiş öylece öğretmenimize bakıyordum. Bilinçli bir şekilde yapmadım. Öylece baktım sadece. Bakmaya devam ettim. Kadının dediklerinin bir kelimesini bile duymuyordum. Kendi düşüncelerimi bile duymadım. Daldığımın farkına vardığımda ve irkilerek doğrulduğumda aklımda bir tek cümle kaldı. Hiç var olmamış bir hikayenin içindeki bir karakterin yaptığı işle ilgili bir cümle. Böylece hayal kurmakta olduğumu fark ettim. Kendimi, olmuş şeyleri ve olabilecek şeyleri düşünmüyordum. Aklımdan geçenler tamamen uydurmaydı. 

Kısa bir uğraştan sonra hatırlamaya başladığımda zaman kaybetmeden kalemimi elime aldım ve ders kitabımın kenarına yazmaya başladım. Yazdıkça yazdım, taa ki hikayenin ana hatları oluşana kadar. Fena bir hikaye değildi, okunabilecek kadar hoştu aslında. Basitti ama keyifliydi. 

Eve gittiğimde kenara atılmış eski bir defter buldum ve yazmaya başladım. Yazdıkça yeni defterler aldım. Kelimelerim ve fikirlerim hiçbir zaman tükenmedi. Gittiğim her yerde, gördüğüm her objede yeni bir fikir buldum. Uyumadan önce karakterlerimin yaşayacağı şeyleri planladım. Onlarla güldüm, onlar için ağladım. Yazmak hayatımın büyük bir parçası olmuştu. Her gittiğim yerde, her teneffüste, her anımda yazdım. Yazmaya öylesine aşık olmuştum ki, yazabilmek için boş zaman yarattım kendime.

Ama sonra hepsi bitti.

Liseye geçeceğim yaz yazmayı bıraktım. Neden bunu yaptığımı bilmiyorum. Bir gün ortalığı toparlarken defterimi aldım, bir dolabın köşesine attım ve orada unuttum. Uzunca bir süre hiç düşünmedim. Bir, bir buçuk yıl kadar. Defterimi tesadüfen bulup tekrar denediğimde yazmayı çoktan unutmuştum. Başlayamıyordum. Bir cümle yazdıktan sonra devamını getiremiyordum. Kararsızdım ve korkuyordum. Belki de bu büyümekle gelen bir şeydir. Büyüdükçe insanların cesaretinin azaldığını düşünüyorum. Bana olan da buydu, yeteneğimi kaybetmiştim. Yine de kendimi zorladım. Bazı günler saatlerce yazdığım oldu. Bazense günlerce yazmadım ama sonunda giderek iyileştim. Bir yazar olduğumu söyleyemem doğrusu. Ama elimden geleni yapmaya çalışıyorum en azından. Yazmaya devam ederek kendimi geliştirebilirim. Yazdıklarımın anlamsız geldiği günlerde bunu düşünüyorum. Yazmak yalnızca beni rahatlatan bir hobi. Bunu seviyorum. Yazmazken bunu gereksiz bulduğumu düşünsem de yazmaya başladığımda kendimi kaybediyorum, bambaşka biri oluyorum. Zaman öyle çabuk geçiyor ki düşünmeye vaktim bile kalmıyor. 

Hikaye yazmaya başlamakla ilgili başımdan geçenler bu yöndeydi. Ne kadar yazmayı sevsem de kendimi bir yazar olarak göremiyor, yazdıklarımı pek de beğenmiyor ve bunun hayalini kurmuyordum. Bu yüzden ona evet ya da hayır diyemedim. Yalnızca durdum ve düşündüm. 'Acaba ben bir yazar mıyım?'

the most suitable title for a miserable book [sunoo + sunghoon]Where stories live. Discover now