mirxasl'ya, çapamın halatına ithafen.
Bölüm play listesi:
Lana Del Rey - The Blackest Day
Lana Del Rey - Ride⚓
Özgürlük düşü; her gün, her saniye zihnini rengârenk boyayan bir düşünce şeklinde aklında uçuşan ışıltılı zerrecikler şeklinde gezinir, buğulu bakan yeşil gözlerinin içindeki yaşam ışığının tamamen sönükleşmesini engellerdi.
İnsanlar öldüğünde, gözlerindeki yaşam da sönerdi; kalbin ve beynin durması, ruhun bedenden sıyrılarak bir yerlere, birçok farklı şekilde tasvir edilen yerlere sürüklenmesi sonucu o ışık kaybolsa da, Harry'nin kalbiyle beyni durmamış, ruhu hiçbir yere sürüklenmemişti ancak gözlerindeki yaşam vâdeden ışık, neredeyse sönmek üzere gibi gözüküyordu.
Gözlerini parlatan ve gözlerinin ışığını söndüren şey aynıydı; özgür olamamak, özgür olmak istemek.
Bazenleri öleceğini hissederdi. Aşırı temiz bir evde, aşırı temiz ve düzenli yatağında yatarken, kesinlikle ölümün yanında uzandığını, düzenli olarak annesi tarafından yamukça kesilen buklelerini okşadığını, ona şefkat gösterdiğini hissedebiliyordu.
Ölümü, ona haksızlık edemeyeceğini, ölmek için ilk önce yaşamak gerektiğini, bir ölünün iki kez ölmesinin kurallara aykırı olduğunu fısıldıyordu ve şimdilik, bu kadardı. Bir gün ölümü tarafından sobelenecekti ve bunu aydınlık bakan gözlerle yapamayacak olma korkusu Harry'nin kalbini titretiyordu.
Tek bir buğu bile olmayan aynada cılız bedenine ve çökmüş göz altlarına bakarken ellerini lavabonun mermer yüzeyine yaslayarak aynaya eğildi, kürek kemikleri bunu yapmasıyla derisini yırtacakmış gibi dışarı fırladı. Sönük bakışlı yeşil gözleri, kendisine bir insanın asla gücünün yetemeyeceği kadar sert bakıyordu. Hayır, başkalarının kendilerine attığı bakış gibi değil. Söz konusu kendilerine geldiğinde, kimse kendisine karşı yeteri kadar acımasız davranacak cesarete sahip değildi çünkü. Harry'yse, bir başkasına atılan bakıştan daha acımasız şekilde kendisine bakabilecek kadar özgür olmak istiyordu.
Sanki kendisine ne kadar sert bakarsa, o kadar özgürleşecekti.
Ve bu yüzden, kimse şu âna dek onu yaralayamamıştı. Özgürlüğü arzuladığı için değil, başkalarına gerek kalmadan kendisine karşı en sert tavırları takınabildiği için. Ve hayır, yarasız falan değildi. Kalbinde açık, iltihap sızdıran bir çok kanayan yarası vardı. Yabancılarınsa kendisini üzmeye kalkması, sadece sinek ısırığı kadar can yakardı.
"Harry kırk iki dakikadır banyodasın, neden bu kadar uzun sürdü?"
Gözlerini aynadan, gözlerinden ayırmadan, "Çıkıyorum," dedi annesine bakışları kadar soluk bir sesle.
"Kapını aç, ne yapıyorsun görmek istiyorum."
"Çıkacağım, anne."
Kapının neredeyse şeffaf olan hafif buzlu camına vuruldu. "Harry hemen kapıyı aç, ne yapıyorsun orada?"
Bir hayalet pürüzsüzlüğünde iki adım attı, kilitli olmayan kapıyı sakince açtı. Annesinin gözleri hızlıca üzerini turladığında, "Bir şey oldu sandım," dedi endişeyle. Sonra Harry'ye yaklaştı ve elini onun alnında, yanaklarında, boynunda gezdirdi. Bunu yaparkenki ifadesi, endişesinin daha da koyu bir kıvam kazandığını ele veriyordu.
"Neden bu kadar soğuksun, tekrar mı hasta oldun. Üzerin de çıplak, sana yakışmayacak şeyler yapmıyordun, değil mi, Harry?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐃𝐫𝐞𝐚𝐦 𝐎𝐟 𝐅𝐫𝐞𝐞𝐝𝐨𝐦//𝐋𝐚𝐫𝐫𝐲 𝐒𝐭𝐲𝐥𝐢𝐧𝐬𝐨𝐧
FanfictionHarry özgür olmak için, özgür olan birisinin peşine takılmanın yeterli geleceğini düşünmüştü. Louis'nin peşine takılırken de, istediği tek buydu; özgür olmak. 🗝️ Louis karşısında tir tir titreyen çocu...