Bir Dönüşmüş

169 71 20
                                    


"Yaktın beni Troy." Mırıldanmıştım, gerçi mırıldanmasam bile duyabileceğini sanmıyordum çünkü arkadaşlarıyla sohbet ediyordu. "Üzgünüm biraz panikledik." Oraya tek başıma gitmeyecektim, Olivia'yı da çekiştiriyordum. Yalanımın anlaşılmaması için Tiana'ya çekingen bir tavırla gülümsemek zorunda kalmıştım. 

O da bize doğru yürüyordu. "Sorun değil, eğer otuz altı saat içinde yeni görevinizi almasaydınız işte bu sefer gerçek bir sorun olacaktı." Aramızdaki mesafe kapandığında durdu. "Alexie'nin farelerini temizleyeceksiniz. Bu görevi yapmanız için bir tam gününüz var." Ceketinin kolunu sıyırıp saatini gösterdi, saatinin hemen üstüne bilekliğini de takmıştı. "Görevinizi bitirdiğiniz de bildirmeyi unutmayın yoksa yapılmamış kabul edilir." 

"Teşekkür ederiz." Mahcubiyetimi yüz mimiklerim, vücut hareketlerimle de göstermeye uğraşıyordum. "En iyi şekilde yapacağız merak etmeyin." 

Fare temizlemekte ne demek? Umarım hamster kafesi filan temizleyeceğizdir. Farelerden korkacak değilim ama iğrenmeden dokunabilecek birilerinin olduğunu düşünmüyorum, düşünmeyeceğim de. Bir askeriyede neden farelere bakarlar ki? Yaptıkları her hareket anlamsız. Son zamanlarda etrafımdaki hiçbir hareketi anlamıyorum, sorunun ben de olma ihtimali de epey yüksek. Yalan yok, insanlara ayak uydurmalı mıyım? Sanmıyorum, kendi bildiklerimi yapmak daha mantıklı. Sürüden biri olmak her daim kolay ve sorunlu yöntem olmuştur.  

Şimdi ne yapacaktık? Benim ne iştahım ne de gücüm kalmıştı. Yemek sonrası Troy ile buluşmamız lazımdı, gitmek istemiyordum. Yarın yapacağımız işi uyuyana kadar sürekli aklıma getirip duracak, midemin iyice bulanmasını sağlayacaktım. Kafası kopmuş, çürümeye başlamış fareler hayal etmeden duramıyordum. Refleks olarak elim ağzıma gittiğinde acilen başka konuları düşünmem gerektiğinin farkına vardım. 

"Belki de Troy ile buluşmak eğlenceli olabilir."

Fikrine katılmıyordum, düşmanlarımız beni tanımıştı. Aralarındaki bir kadın kalabalığın içinden bana bakıyor, yanındakilerle konuşuyordu. "Onları görüyor musun? Sürekli bize bakıyorlar, bizi tanıdılar!" Yemekhanenin dışına doğru koştuğumda peşimden gelmişti. "Acele edip Cherly'i bulalım, sonra da Adrien'ı hallederiz." 

Askeriyenin neredeyse her yerinde asılı olan saatlerle karşılaşmamak olanaksızdı. Troy'larla buluşacağımız saati on dakika civarı geçmiştik. Yemekhaneden koşarak çıkmamız epeyce dikkat çekmiş olsa da umurumda değildi. Arada başımı çevirip peşimizden gelip gelmediklerini kontrol ediyordum. Sakin kalmalıydım, en başından beridir de Olivia'yı dinlememeliydim. Kendi bildiklerimi yaparak hiç pişman olmamıştım, neden farklı bir yol izlemiştim ki?

Cherly'nin yemek yemeye gelmemesi hepsinden kuşku düşürücüydü, başına bir şey mi gelmişti? Onu bulabilirsek cevabı öğrenecektik. "Cherly'nin odasına gidelim." Koşarken geri de kalıyordum, adımlarımı hızlandırıp Olivia'ya yetiştim. "Neden başımızı azıcık bile beladan kurtaramayız ki?"

"Cevap basit, kıyametteyiz. Başka açıklaması-" Sözleri çalan alarmla bölünmüştü. "Bu da ne be?" Yangın alarmıydı, tavandan yere su püskürtülmesinden anlamıştım. 

"Harika." Bu sözü kıyamet başladığından beridir belki de yüzüncü kez söylüyordum. "Cidden harika." 

Olduğumuz yerde kalmıştık. İnsanların koşuşturmalarını, kargaşayı izliyorduk. Duruma göre ne yapacağıma karar verecektik. Elimizi çabuk tutmalıydık, ilk birkaç dakika sonunda askerlerin hepsi binayı boşaltmaya çalışacaktı, Cherly'i bulmak için kısıtlı zamanımız vardı. Aksi halde bizi zorla dışarı çıkaracaklardı. Bağrışmalara kulak misafiri olsam da yangının nerede başladığını anlayamamıştım. Yanan herhangi bir şeyin kokusunu almıyordum, yangın yakınlarda olamazdı. 

ÖTEKİLER | Tamamlandı ✔Where stories live. Discover now