7. Special times

220 31 32
                                    

Yabancıyla son görüşmemizin üstünden bir aya yakın bir süre geçmişti.

Dile kolay, geçen zamanaysa büyük bir süreydi bu. Fakat öncekilerden farklı bir tarafı da vardı. Bu bir aylık sürede bazen yabancıyla telefonda mesajlaşmış, konuşmuştuk. Fakat hiç görüşme şansımız olmamıştı. Aramızda hep buna izin vermeyen bir şeyler vardı.

Ve bunlar, çoğu zaman yabancı taraftaydı.

Her ne yapıyorsa işlerin onun için kolay olmadığını yazışmalarımızdan anlayabiliyordum. Bazen kaçıp gitmek istediğini söylüyordu, fakat tıpkı benim bunu isteyip yapamadığım gibi, o da yapamıyordu. Kendince sebepleri vardı, bilmediğim. Sıkışıp kalmıştı, sıkışıp kalmıştım. İki farklı hayatta aynı hisleri yaşıyor, çaresizce birbirimizle konuştuğumuz iki üç mesaja sığınıyorduk.

Öyle ki geçen bir ay süresinde benim tek motivasyonum onunla telefonda iletişim kurduğum anlardı. Eğer olmasaydı hayatımın böylesine acılı ve zor dönemini nasıl atlatırdım bilmiyordum bile.

Ona minnettardım. Ve bu minnettarlığımın göstergesi olarak beni çağırdığı ilk anda bir taksiye atlayıp yanına gidiyordum, tüm işimi kenara atarak.

Telefonuma düşen yeni mesajı açtığımda, ne zaman varacağımla ilgili sorusunu görmemle başımı kaldırıp yola bakmış, neredeyse orada olduğumu görmemle cevaplamamıştım. Yabancı bana bir konum atmıştı; ormana gelmemi istemişti. Ve ben düşünmeden, ona güvenerek yola koyulmuştum.

Garipti. Kimliğini bilmediğim birisine bu derece bağlanmam ve güvenmem çok garipti. Hiç benlik bir hareket değildi. Ben yıllardır hayatımda olan kişilere bile güvenmezdim, kendim de dahil. Fakat ona tamamen, tüm kalbimle güveniyordum. Bu yüzden de, bir katille karşılaşacak olsam bile tereddüt dahi etmeden gidiyordum yanına.

Taksi durarak beni gelmek istediğim noktada düşürdüğünde, parayı ödemiş, ardından arkamı dönerek etrafa bakınmıştım. Artık yabancının insanlardan arınmış yerlerde buluşmak isteğini anlıyordum, saklanma işini ciddiye alıyordu. Her kimse gerçekten kimliği hakkında endişe ediyordu, fakat ben, geçen konuşmamızda söylediklerinden sonra kim olduğu hakkındaki merakımı bir kenara itmiştim. Önemli olan yabancının yanımda kalmasıydı. Bana tek gereken buydu.

Belimin iki yanından geçerek karnımda birleşen kollar ve sırtımda hissettiğim göğsüyle birlikte bir beden bana sarıldığında, kafası omzumu bulduğunda dahi tek düşündüğüm buydu. O ne olursa olsun yanımda kalmalıydı. Kaybetmeyi göze alamazdım.

Bu yüzden de kafamı hafif yana çevirerek maskeli yüzüne bakmış, gülümsemiştim.

"Merhaba," dedim ellerimi beni saran ellerinin üstüne koyarak.

"Hoş geldin," dedi kısık çıkan sesiyle birlikte. Sonrasında derin bir nefes aldı. "Gözlerini kapatabilir misin?" Diye sordu. Sorgulamadım. Bedenim ona yaslanırken kafamı önüme çevirdim, gözlerimi kapattım.

Yabancının ellerinden biri elimin altından çekildi, bir şeyler yaptı, ardından bana daha da yaklaştı. Yumuşak dokuyu, dudaklarını yanağımda hissettiğimdeyse beklemediğim bu hareketi yüzünden kirpiklerim titredi. Tuttuğum elini sıktım. Dudakları tenime sürtündü, yerini aşağılara indirerek kulağımın hemen altına da bir öpücük kondurdu. Kolları arasında titrediğimde utanma hissi nedir bilmiyordum bile. Bana yaptığının etkisindeydim. Aklım kayıp gitmişti.

"Seni çok özledim," dedi bir sürelik sessizliğin ardından, eli yeniden elime tutundu. Derin bir nefes alıp verdim.

"Ben de." Diye mırıldandım, fakat sesim beklediğimden daha kısık çıktı. Sarılışını bozarak benden ayrıldı, fakat eli elimi kavradı. Tam önümde durduğunu hissettiğimde kıkırtısını duydum.

sense of freedom || taekookTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang