bir

128 18 44
                                    

min yoongi, park jimin'e çok kızardı. bu herhangi bir konu bile olabilirdi, kışın kalın giyinmez azar işitirdi, geç saatlere kadar dışarlarda gezer, kafası yerinden gidene kadar içer, telefonuna bakmaz azar işitirdi fakat asla akıllanmazdı. min yoongi, park jimin'in hiçbir şeyiydi, onu dinlemezdi. bütün hatalarını tekrar tekrar yapar, bir gecenin yarısında yoongi'nin oturduğu sokağın başına gelir, yoongi'yi çağırır ve parmakları sigaralarına sarılırdı.

min yoongi, park jimin'in sigara içmesinden nefret ederdi. jimin bunu biliyordu, yoongi'den çok azar işitmişti fakat dediğim gibi jimin akıllanmazdı, kafasına çok buyruktu.

bir bahar gecesi jimin içmemişti, alkolün etkisinde değildi ve sadece sigara kokuyordu. içesi gelmemişti bu gece, bütün arkadaşları bir masanın etrafında kafayı bulurken o sadece birkaç dal sigara yakmıştı.

saatin geç olduğunu umursamadan siyah deri ceketinin cebinden telefonunu çıkardı ve yoongi'ye 'sokağın başındayım' gibi bir mesaj attı. uyuyor ya da uyumuyor olması umrunda değildi, eğer min yoongi on dakika içerisinde gelirse kalıyor, gelmezse biraz daha bekleyip gidiyordu. bunlar artık rutin haline gelmişti.

jimin, ellerini cebine attı ve parmaklarıyla sigaralarını sardı. kendini arkasında kalan binaya yaslamıştı ve gözleri min yoongi'nin kapısında geziniyordu. nedensizce içine hafif hafif heveslenmeler serpiliyor, nedensizce min yoongi'nin o kapıdan çıkmasını çok istiyordu. buna alıştığı içindi belki de.

biraz sonra büyük binanın kapısı aralandı ve nane yeşili saçları birbirine girmiş, pijamalı bir genç çıktı. sokağın başı binaya çok uzak olmasa bile, özellikle havanın karanlık olduğundan yüzü belli olmuyordu fakat park jimin, bunun min yoongi olduğundan emindi.

min yoongi birkaç saniye sonra park jimin'in yanına gelmişti bile. uykulu görünüyordu, gözleri şiş şiş, sanki hiç uyku uyumamış gibi yorgun bakıyordu. aynı zamanda da turuncu sokak lambası yüzüne vuruyor, uzun kirpiklerinin gölgeleri yanaklarına dökülüyordu.

jimin, yoongi'yi süzüp boğazını temizledi ve cebinden sigarasını çıkardı. sigaralarını herhangi bir kutuda taşımazdı, aldığı gibi paketinden çıkarır ceplerine doluştururdu.

pembe-beyaz sigarayı dudaklarına götürürken min yoongi'nin mimiklerini takip ediyordu. az sonra olacak manzarayı ezberlemişti çoktan, min yoongi kaşlarını çatacak, dudaklarını aralayacak ve sigaranın zararlarından başlayıp, jimin'in asla söz dinlememeyişine getirecekti konuyu.

öyle de oldu, yoongi kaşlarını çattı, dudaklarını araladı fakat konuşmadan jimin tarafından sözleri geri gönderildi.

"çökmüşsün."

aniydi ama jimin açık sözlüydü. yoongi ise buna alışmıştı ve çokta takmadı çünkü kendisi de böyle düşünüyordu. bir şeyler içinde sürükleniyor, neler hissettiğini, neler istediğini bilemiyor, değersizlik duygusu içinde kayboluyordu fakat şimdilik bunları umursamamazlıktan gelmeye çalışıyor ve sadece bunların fiziken dile gelmesini öylece izliyordu. hiçbir şey yapmak istemiyordu.

yoongi gözlerini, jimin'in dudaklarının arasındaki dinlenen sigaraya dikti. "hmm, öyle." geçiştirmek en kolayıydı bu yüzden kısa bir cevapla kestirip attı ve konunun uzamaması için dudaklarını araladı: "çilekli mi bu zehir?"

jimin gülerek yoongi'yi taklit etti ve "hmm, öyle." diye cevapladı. elbette yoongi'nin konuyu geçiştirmeye çalıştığını biliyordu fakat şimdilik ses etmedi ve konuşmak yerine ufak tebessümüyle cebinden çakmağını çıkarıp, çilekli sigarasını yaktı. aromalı dumanı ciğerlerine çekerken, bugünün farklı olduğunu düşünüyordu. yoongi onu azarlamıyordu.

ya da sadece erken düşünmüştü.

"bu zehirli dumanı içine çekmekten neden keyif alıyorsun, anlamıyorum gerçekten." gözlerini devirip, uzaklara baktı min yoongi. bir insan bile bile neden zehir içsindi ki?

jimin aldırmadı.

"çilekli bu. diğerleri kadar zararlı olduğunu düşünmüyorum." ve birkaç nefes daha çekti.

"hmm, öyledir."

ardından sessizlik yaşandı ve 5-6 dakika sürdü. jimin sigarasının son zehrini ciğerlerine hapsetti ve küçücük kalmış sigarayı yere atıp, siyah botlarının sivri ucuyla ezdi. yoongi ise sadece onu izliyordu. çilekle birleşmiş sigara dumanının kokusu burnuna ulaşıyor, her nefes alışında zehirin ciğerlerine gidişini hissediyordu. aromalı olduğundan daha ağır bir kokusu vardı.

"üşümüyor musun?" jimin, yoongi'nin ufak burnunun kızardığını gördüğünde sormuştu. yoongi ise o anda kendine gelmiş gibi kollarını göğüsünde bağlayıp, omuzlarını silkti. "bu ana kadar hissetmiyordum bile."

yoongi'yi üzecek, dalgınlaştıracak büyük bir şeyler olmuş olmalıydı ama jimin bunu sormadı. onun yerine 'hava soğudu, eve gitmelisin' gibi şeyler geveledi.

yoongi onu onayladı fakat bir türlü gidemedi. sanki gitse tekrar geceye teslim olacak, sabaha kadar düşünmekten duramayacaktı. böyle, burada olması kafasını kolaylıkla dağıtıyordu. birkaç saniye sonra omuzlarını düşürerek arkasını döndü ve geldiği gibi tekrar eve yürümeye başladı.

fakat bugün farklıydı.

jimin aniden yoongi'nin sırtına doğru atılarak yoongi'ye arkadan sarılma bahşetti. yoongi ilk başta irkilerek birkaç adım ileri gitti ama daha sonra kendisini toparladı.

yanakları neredeyse birbirlerine değecekti ve jimin her geçen saniye yoongi'yi daha çok sıkıyordu. kıkırdaştılar ve birkaç dakika sonra yoongi'nin, jimin'i itmesiyle sarılmaları bozuldu. yoongi, bu sarılmanın öylesine olmadığını biliyordu ve gerçek bir sarılma olmasa bile iyi hissettirmişti.

biraz sonra yoongi evine girmiş, jimin ise pis sokaklardan geçerken çilek aromalı sigarasından nefesler alarak kaybolmuş adımlarını evine doğru ilerletmeye çalışıyordu.

__
hmm, selam
umarim begenmissinizdir <3

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Aug 30, 2022 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

i wanna be your boyfriend | yoonminWhere stories live. Discover now