two

209 47 6
                                    

Jennie'den.

Son resmi astıktan sonra geri çekildim ve resimleri incelemeye başladım. Tüm çektiklerimi asmıştım ve güzel duruyordu.

Ancak sanki biraz eksiktiler.

Çalan telefon zili ile bakışlarım anında telefona dönerken hızla başlığı kulağıma götürmüştüm. "Jennie, tebrik ederim. Seçilmişsin."

Duyduğum şeyle gözlerim sevinçle büyürken üstünde gereksiz fotoğraflarımın bulunduğu masaya doğru ilerlemiştim. "Sen ciddi misin? Çok teşekkür ederim Yeonjun, gerçekten. Sana borçlandım."

"Bu kadar sevinme, gideceğin yer biraz ürkütücü. Daha önce kimse gitmemiş diye duydum. Yani her şey olabilir." Gözlerimi devirirken gereksiz fotoğrafları tek tek elime alıp çöpe atmaya başladım. "Bu benim için önemli değil. Sonunda gerçekten bir keşfe çıkıyorum ve bunun sevincini hiçbir şey bozamaz."

Masamın üstü boşaldığında Yeonjun'un sesini tekrar duydum. "Senden tek isteğim ölme, tamam mı? Tek ablamı kaybedemem."

Kaşlarım çatılırken sesim istemsizce sertleşmişti. "Saçmalama, ne ölmesi? Hiç başlama. Bana nereye gideceğimi söyle."

Dolabımı açıp bir hırka çıkardığımda Yeonjun bana adresi vermişti. Telefonu kapattıktan sonra saçlarımı at kuyruğu yapıp evden çıkmıştım.

Ellerimi hırkamın cebine koyup yürümeye başladım. Dört yıldır savaş fotoğrafçılığı yapıyordum ancak ilk defa bir keşfin fotoğrafçısı olacaktım. Bu yüzden gittiğim yer pek önemli değildi, sadece fotoğraf çekip başka bir yerlerden teklif gelmesini bekleyecektim.

Aklımda tuttuğum adrese geldim mi diye etrafa bakınırken gördüğüm kişi ile hafifçe sırıttım ve oraya ilerlemeye başladım. "Hey!"

Namjoon bana dönerken gözleri anlamsız bir şekilde bakıyordu. Beni tanımıyordu ancak ben onu tanıyordum, Baekhyun sayesinde gittiğim yerin albayının o olduğunu öğrenmiştim. "Merhaba."

Kaşları çatık bana bakarken durduğu yerin merdivenlerine ve merdivenlerin ardındaki kapıya baktım. Büyük bir gemiydi ve görevi olanlar içeri giriyordu. Tekrar ona döndükten sonra pantolonumun cebindeki zarfı çıkardım ve ona uzattım. "Bunu askeri birliğe gönderdim ve bugün kabul edildiğine dair bir telefon aldım. Eğer inanmıyorsan üşenmeden onları arayabilirim?"

Tek kaşını kaldırarak zarfı açtığında ellerimi önümde birleştirerek sabırsızca beklemeye başladım. Kafasını hafifçe bana döndürerek konuştu. "Savaş fotoğrafçısı Kim Jennie?"

Hızla kafamı salladığında zarfı kapattı ve ellerini arkasında birleştirerek tek kaşıyla merdivenleri işaret etti. Hevesle merdivenleri çıkmaya başladım ve kapıdan içeri girdim.

Birkaç formalı asker, görevliler ve generaller vardı. Dudaklarımı birbirine bastırarak bir tane sandalyeye oturdum. Önümüzdeki ekran kapalıydı ve ekranın önünde ayakta generaller konuşuyordu. Etrafa göz gezdirdiğimde herkesin kendi hâlinde olduğunu görmüştüm. Bende arkama yaslanırken general olduğunu bildiğim bir adam konuşmuştu. "Ben, General Jae Ho. Yolculuğumuz hakkında bilgi vermek için buradayım."

Herkes sustuğunda adam devam etti. "Bu yolculuk insanların yüzyıllardır uzak durduğu bir yere dayanıyor. Bir ada ve adanın etrafı dış dünyadan uzak kalmasının nedeni olan, fırtına ile kaplı." Kaşlarımı çattığım sırada general ekranı açarak birkaç görüntüyü bize sunmuştu. "Helikopterle oradan geçen ilk ekip bizim ekibimiz olacak. Ayrıca ilk defa bir bilim ekibi ile yola çıkacağız."

Eliyle kapının önünü gösterdiğinde hafifçe başımı oraya döndürmüştüm. Benden biraz büyük duran bir kadın ve onun yanında bir erkek vardı. "Bayan Jisoo ve Bay Jinyoung, adada bize eşlik edecek. İkiside adanın jeolojik haritasını çıkarmamızda yardımcı olacak. Bay Jinyoung, bize planı anlatın lütfen."

"Ah, tabii." Bilimci ekranın önüne geçip ekrandaki görüntüyü değiştirmişti. "Adanın jeolojik haritasını çizmek için birkaç bölgesine sismik bombalar atacağız. Böylece bombalar sonucu olan titreşimleri duyabilir ve işimizi kolaylaştırabiliriz."

"Bomba mı atacağız?"

Sesin geldiği tarafa baktığımda bir kapının pervazına yaslanmış ve kollarını göğsünde birleştirmiş bir adam görmüştüm. Gayet dikkatle dinliyor gibiydi ve neredeyse herkes ona bakarken o, cevap almak için bilimciye bakıyordu. "Evet ancak sadece işimizi kolaylaştırması için. Bize bilimsel bir harita lazım."

"Duydunuz mu çocuklar? Bilim adamı olacağız." Ben anlamadığım için gülmezken burada bulunan çoğu kişiden gülme sesleri yükselmişti. "Hayır olmayacağız Jungkook."

General ellerini birbirine çarparak dikkatleri tekrar toplamıştı. "Üç günlük keşfin ardından helikopterlerle kuzey bölgesine geçilecek ve orada sizi üç yeni helikopter daha bekliyor olacak. Acil bir duruma karşı."

***

Taehyung'dan.

Büyük gemide ilerlerken etrafa dikkatli bakışlar atıyordum. Birinin beni görmediğini anlayınca aşağı kata inen merdivenlere yöneldim.

Önüme çıkan büyük alana baktığımda sismik bombaların burada tutulduğunu anlamıştım. Elimdeki fenerle aydınlık olmayan odayı aydınlatıp sismik bombalardan birine ilerledim. Hepsi kutu içindeydi ancak ne halt karıştırdıklarını merak ettiğim için kontrol etme isteği hissetmiştim.

Markalarını çözmeye çalışırken kapıdan gelen sesle kafamı kaldırıp oraya baktım. Elinde kamera tutan bir kız gördüğümde tek kaşımı havaya kaldırdım. Savaş fotoğrafçısı olduğunu duymuştum. "Burada ne işin var?"

Bana bakmadan etrafı incelerken içeri adımladı ve konuştu. "Bunu bende sana sorabilirim?"

Gözlerini bana çevirdiğinde bir şey demeden ona bakmaya devam ettim. "Jeolojik bir harita görevinde neden bombalar var?"

"Dersi iyi dinlememişsin." dedim ellerimi cebime koyup ilerlemeye başlarken. Arkamdan geldiğini hissediyordum. "Jeolojik deneme için sismik patlayıcı patlatacaklar."

"İnandın yani?" Kısık sesini duyduğumda kaşlarımı kaldırarak ona bakmıştım. Anlamazca ona bakan mavilerime karşı konuyu değiştirmek için dudaklarını aralamıştı. "Albayla tanıştın mı?"

Üstünde durmadan cevapladım. "Evet."

"Adam biraz gergin gibi..."

"Hiç sanmıyorum. Adam madalyalı savaş kahramanı," Olduğum yerde durmadan önce ona döndüm. "Ya sen?"

O da kaşlarını çatıp dururken devam ettim. "Harita göreviyle fotoğraf çekmek biraz gerici bir adım değil mi?"

"Doğru fotoğraf, düşünceleri şekillendirir."

Omuz silktim. "Ve polisler kazanır."

Şaşkınca bana bakarken alayla kafa salladı. "Pekâla, Yüzbaşı Taehgung. Senin çalıştığın kuvvetler bu işe girmene nasıl izin verdi peki?"

"Çalıştığım bir kuvvet yok, sadece ben. Artık bir sivilim." Derin bir nefes alıp devam ettim. "Para teklif ettiler."

"Paralı askere benzemiyorsun."

"Sende savaş fotoğrafçısına benzemiyorsun." Dudağının kenarı hafifçe kıvrılmıştı ancak sinirden olduğunu tahmin ediyordum. "Savaş karşıtı, fotoğrafçı."

Birbirimize gözlerimizi kırpmadan bakmaya devam ederken tek bildiğim şey, aramızdaki anlamsız konuşmayı sadece ikimizin anlayacağıydı.

Birbirimize gözlerimizi kırpmadan bakmaya devam ederken tek bildiğim şey, aramızdaki anlamsız konuşmayı sadece ikimizin anlayacağıydı

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
skull island .·ٜ۬・ taennieWhere stories live. Discover now