041

1.2K 124 64
                                    

Birkaç küçük dal parçasının üzerine bastığında kulaklarına ulaşan ses ile gülümsedi çilli çocuk. Derin bir nefes aldı, etraf ıslak toprak ve odunsu kokularla kaplanmıştı. Ciğerlerinde hissettiği ferahlık damarlarında taşınarak tüm hücrelerini dinçleştirmişti sanki.

Felix doğayı çok severdi. Özellikle de ağaçları. Küçükken, kardeşiyle hafta sonları ormana gidip yeni ağaç bulma yarışı yaparlardı. Çocuksu bir heyecanla buldukları ağaçları defterlerine çizer ve babalarına gösterirlerdi. Bir botanikçi olan adam ise her geçen gün daha iyi çizdikleri yapraklara, gövdeye ve dallara bakarak ne olduğunu anlayıp özelliklerini anlatırdı.

Avustralya'da kuraklığın getirisiyle değişik bir sürü ağaç vardı. Şu an bulundukları yerden farklı olsa da bunları da bilirdi sarışın. Biraz daha ilerleyip kendisini takip eden sevgilisine döndü. Açıklığın tam ortasındaki kocaman üç huş ağacını işaret etti.

"Gel biraz oturalım buraya."

Chan onaylayarak en büyük ağacın altına oturup sırtını yaslayan Felix'in bacaklarına kafasını koydu ve uzandı. Dibi görünen sarı saçlarının arasından geçen ince parmaklarla gözünü kapatmak istese de şu anki manzarayı hiçbir şeye değişemezdi.

"Bu nasıl bir gerçeklik ya?"

Felix, kucağında yatan adamın merak dolu fısıltısıyla tüm dikkatini ona vermişti.

"Efendim?"

"Diyorum ki sen nasıl gerçek olabilirsin Felix? O kadar güzel, o kadar iyisin ki aklım bir türlü kabullenmek istemiyor var olduğuna."

Küçük sarışının dudakları aralanmıştı. Evet Chan'den güzel sözler duyardı ama karşısında kendisinin güzelliğini anlamlandırmaya çalışırken yüzüne yansıttığı ifadenin ciddiliğine her zaman rastlamazdı. Bir fizik problemi çözmeye çalışır gibi bakıyordu çilli yüze.

"Koskoca evrendeki parlak gözler, mükemmel ötesi yüz hatları ve kalp şeklindeki dudaklar demiş ki gelin şu yıldız tozundan farksız çillerin özenle yerleştirilmiş olduğu suratta birleşelim. Yetmedi kalbi o kadar güzel olsun ki gören melek zannetsin. Hatta gelin bir de Avustralya'da doğalım ama Koreli de olalım. Bu sayede Kore'ye gelince Chan diye biriyle, ikimiz de Aussie olduğumuz için tanışalım."

Chan derin bir nefes vererek yüzünü sıvazladı. Milyonlarca olasılıktan biriydi onlarınkisi. Bu olasılık belki de içlerinde en güzeliydi.

"Bunca senedir hayatımdaki tüm şansımı biriktirip tam da doğru yerde kullandığım için kaç gün şükür orucu tutmalıyım acaba?"

Felix gülerek eğildi ve yüzünün her tarafına öpücük kondurdu. Geri çekilerek parlak gözleriyle kendisine bakan sevgilisini izledi bir süre.

"Neden kendinden bahsederken Chan diye biri diyip geçiştiriyorsun?" Küçük bir çocuğu azarlar gibi işaret parmağını salladı "Chan diye biri diyip geçiştirdiğin insanın ne kadar harika olduğunu biliyor musun sen?"

"Hayırrr!" Elleriyle yüzünü kapattığı için sesi boğuk çıkmıştı.

"Tch.. Dinle o zaman." Ellerini kavrayarak gözlerini açtı "Bir çift gözü var sanırsın içine Güneş kaçmış. Gözlerime değince en soğuk geceme soba oluyor." Ellerini dudaklarına indirdi ve başını yaklaştırdı "Bu mesafeden görebileceğin çilleri var, saklı bi harita gibi. Bir de sabahları tek tek öptüğüm elmacık kemikleriyle burnu var." Parmaklarıyla dediği yerleri hafifçe okşayarak yüzünü ellerinden tamamen kurtardı "Veeee~" Dudaklarına kapanarak derin bir öpücük verdi "Tüm sevgisinin, yeteneğinin, iyiliğinin çıktığı bu yer var."

AirDrop | Chanlix✅Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt