3. Bölüm | Gülüşün diyorum, içmeden nasıl sarhoş edebiliyor insanı?

481 21 17
                                    

      Ertesi gün erkenden uyanıp saatlerce kendime hanım hanımcık bir kılık yapmakla uğraştım. Çok dar giyinmek beni hiç hanım hanımcık göstermezken, çok bol giyinmek de aşırı paspal gösterirdi. Yanlış bir seçimle aşırı pejmürde gözükebilir ve “hünadn” olayına tuz biber ekebilirdim. Normal bir kot ve kolsuz, dikey çizgili, lacivert beyaz bir gömlekte karar kılıp saçlarımı dalgalandırdım. Hafif bir makyajın ardından bir kez gömleğime iki kez de bileklerime parfüm sıkıp boynuma sürdüm ve çantamı aldıktan sonra derse gitmeye hazırdım. 

      Fakülteye gidip sınıfımın olduğu kata varınca saklanacak bir yer aramaya koyuldum. Ne kadar bakarsam bakayım her yerden yüzümü görebilirdi. Oflayıp etrafımda tur atarken camdaki net yansımam gözüme ilişti. İşte! Bulmuştum! Hemen camın önüne gidip sınıfın kapısını görebileceğim bir yerde durdum. Henüz kimse gelmemişti. Sabırla bekledim fakat hoca gelince sınıfa girmek zorunda kaldım. Gün boyu hiçbir derse gelmemişti Deniz. Ertesi gün de aynı hazırlıkları yapıp yine aynı yöntemle beklemiştim fakat yine yoktu. Sonraki gün haftanın son günüydü. Eğer o gün de gelmezse sadece pazartesileri bir ortak dersimiz var demekti ve ben haftanın bir günüyle bu planı çok zor uygulardım. 

      Pencereden kapıyı gözlerken birden uzun bir varlık gözüme ilişti. Gözlerimi kısıp iyice baktım. Bingo! G şahsı nihayet teşrif edebilmişlerdi. O sınıfa girer girmez arkasından girdim ve boş bir sıraya oturması için dua ettim. Duam kabul olmuştu ve en arkadaki boş sıraya oturup hemen kafasını gömmüştü. Yanına oturup çantamı sıranın üstüne koydum.

      “Günaydın!” dedim en sıcak sesimle. Cevap vermeyi geç, kafasını kaldırmaya bile tenezzül etmemişti. Kolunu hafifçe dürttüm. Doğrulup yüzüme baktı. Sana da dercesine kafasını eğip tekrar gömüldü. Usanmadan yine kolunu dürttüm.

      “En son gördüğümde konuşabiliyordun sanırım,” dedim gülümseyip.

      “Belki seninle konuşmak istemiyorumdur?” dedi. Sesi sanki İzlanda’dan gelen soğuk hava dalgasıydı.

      “İnsanlar birbirlerine günaydın der, bu doğanın kanunudur. Kim olduğu fark etmez, biri sana günaydın dediğinde senin de ona gülümseyip günaydın demen gerekir.”

      “Kendime kız arkadaş yapma gibi bir niyetim yok.”

      “Zaten kız arkadaşın olmak istemiyorum,” sağ elimi havaya kaldırdım. “Benim zaten bir erkek arkadaşım var. Sadece sana kurallar olduğunu-” yine sözümü kesti.

      “Kurallara aykırıyım ben!”

      “Sadece bir günaydın diyeceksin. Diline mi yapışır?”

      “Günaydın!” dedi ters bir tavırla. Gülümseyip elimi uzattım.

      “Elif ben.” Parmağıyla elimi ittirip kafasını yine gömdü.

      “Kim olduğunla ilgilenmiyorum. Rahat bırak da artık uyuyabileyim.”

      Sesi boğuktu fakat söylediklerini net bir şekilde anlamıştım. Şimdilik bırakmak en iyisiydi ama bu iş burada bitmezdi.

      Hoca gelince imza föyünü sınıfa verdi. Dönüp dolaşıp bizim sınıfa sıra gelince Deniz kafasını kaldırıp yine o kaliteli kalemiyle imza atıp kafasını gömdü. Föyü önüme çekip çantamdan kalemimi aldım. Tam dışarı çıkarıyordum ki birden vazgeçip geri bıraktım. Deniz’in kolunu dürtüp yine kalemini istedim ve kafasını bile kaldırmadan önüme itti. İmzamı atıp tekrardan dürttüğümde sinirle kafasını kaldırdı. 

      “Uyumak istiyorum artık! Yeter! Koy işte oraya kalemi!”

      “Şey… Ben… Özür dilerim…”

Son ÖpücükWhere stories live. Discover now