DÖRT

9.7K 1.2K 375
                                    

İlk mahkeme kayıtlarını dosyaların arasında bulurken başucumda duran saate baktım, gecenin iki buçuğu olmuştu.

Kalemleri kırıldığından beri bir dakikalık uyku bile bana haram geliyordu.

Bazen düşünüyordum, ya ben başarılı bir avukat değilsem? Ya farklı bir avukat onları bu halden çıkarabiliriz ve idam hükmünü düşürebilecek kadar daha iyiyse? Belki de benim elimden gelmiyordu.

Bu ihtimal "keşke" dedirtebilecek kadar kötüydü.

Ama onların kurtuluşunun tek bir yolu vardı. Af dilemek, eğer af dilerlerse dışarıda hâlâ onları destekleyen insanların da inancı kırılacaktı.

Parmaklarımı saçlarıma geçirdim ve arkaya doğru taradım. Gözümü kapattığımda uykuya ne kadar ihtiyacım olduğunu fark ettim.

Gecenin bir yarısı alışık olmadığım ses karanlık odanın içine uğursuzca doluştu. Telefon çalıyordu.

Kalbim ağzımda atarken komodinin üzerinde duran telefona ilerledim. Korkuyordum, hem de çok korkuyordum.

Soluk alışverişlerim hızlanırken telefonun ahizesini kaldırdım, telefonun sesi kesilirken kulağıma tuttum. Ama sesimi çıkaramıyordum.

"Avukat Cihan Gürel," sert, soğuk bir sesti.

"Evet." dedim ama sesim titriyordu.

"Akşam saat on iki buçuk civarında hapishanede çıkan kavga sonucunda Erdal Yıldız yaralandı. Karakapı devlet hastanesinde yatıyor, avukatı olduğunuz için haber vermemiz gerekiyor."

Görüşüm bulanıklaştı, nefesim sıklaştı.

"Geliyorum." diyebildim sadece görevini yapan görevliye.

Telefonu fırlattığım gibi odadan çıktım, gözlerimden akan yaşa engel olamıyordum. Kapının önüne vardığımda son anda kimliğim ve çantam aklıma geldi. Onları bir çırpıda elime alıp üzerime bir şey giyinmeden kendimi dışarı attım.

Merdivenlerden inerken dudaklarımın arasında çıkan tek şey 'ne olur ona bir şey olmasın' lafıydı. Ne olur ona bir şey olmasın.

Apartmandan çıkıp arabama ilerledim, soğuk umrumda bile değildi. Boğazımda oluşan yumru canımı yakıyordu.

Arabaya binip motoru çalıştırdım ve ani bir dönüş yaptım. Dakikalar sonra ana caddeye çıktığımda yolda tek tük arabaların olmasının avantajını kullanarak gaza bastım.

Yıllardır tüm günüm böyle geçiyordu. Acaba Erdal'ın başı belaya girmiş miydi? Kör bir kurşun gelip onu mu bulmuştu? Polise ya da askere yakalanmış mıydı?

Ona bir şey olacak diye ödüm kopuyordu. Ve oluyordu.

Yirmi dakikalık mesafeyi on dakikada gelirken hastanenin önünde durdum. Kapının önünde onlarca asker vardı. Gözyaşlarımı elimin tersi ile silip çantamı alarak arabanın kapısını açtım ve dışarı çıktım.

Hastanenin girişine ilerlerken askerlerin bakışları bana dönmüştü, kapıyı tamamen kapatmışlardı. Kimliğimi çıkardım ve yanlarına varınca onlara uzattım.

"Erdal Yıldız'ın avukatıyım." dedim sadece titreyen sesimle. Kimliğimi alan asker bir elinde tuttuğu kimliğe bir de bana baktı. O saniyeler geçmek bilmiyordu sanki.

En sonunda kimliği geri bana uzattı.

"Üzerini arayın." dedi silahının ucu ile beni gösterirken. Dişlerimi sıktım.

Hiçbir şey söylemeden çantamın içine kadar aramalarına izin verdim, en sonunda üstümde bir şey olmadığını anlayınca kapının önünden çekildiler.

Askerlerden biri önümde ilerlerken onu takip ettim. Hastanedeki herkes meraklı bakışlarını bana ve askere çevirmişti. Gizli gizli konuşuyor, Solcu Erdal'ın yaralandığını söylüyorlardı.

Asker birinci katta, koridorun en sonunda bulunan odaya geldi ve kapıyı bir anda açtı. Görmekten korktuğum manzaraya, bacaklarımda derman yokken yürüdüm. Odaya girdiğimizde içeride bir askerin daha olduğunu gördüm.

Onları es geçip bakışlarımı Erdal'a çevirdim, karın bölgesinde beyaz bir sargı bezi vardı. Ama iyi görünüyordu, bakışlarını bana çevirdi. Acı çeken, uykuya dalmış yüzünü beklerken kıvrılan dudaklar ile muzip bir ifadeyle bana bakan Erdal'ı beklemiyordum.

"Avukatın geldi." dedi asker.

Afallayarak Erdal'ın yüzüne bakarken gözleri ile askerleri gösterdi. İlk başta anlayamasam da ardından yutkunup kafamı salladım.

"Müvekkilim ile konuşacaklarım var. Yalnız kalmak istiyorum." dediğimde askerler itiraz edecek gibi yüzüme baktı. Ama onlara izin vermedim.

"Pencereler parmaklıklı, üzerimi aradınız. Kapının önünde olursunuz, kaçacak bir yeri yok." güvenmediklerini biliyordum. O yüzden son hakkımı kullandım, bu her zaman işe yarardı.

"Bu müvekkilim ile benim yasal hakkım." dedim, iki asker birbirine baktı.

Kafalarını sallayıp odadan çıkmak için hareket ettiklerinde derin bir nefes aldım, en azından zorluk çıkarmamışlardı. Onlar çıktığında kafamı bana gülümseyerek bakan Erdal'a çevirdim.

"Ne gülüyorsun?" dedim sinirle, durumunun iyi hatta çok iyi olduğunu gördüğümde ağlamam durmuş, boğazımda canımı yakan o yumru gitmişti.

"Çok özledim seni." dediğinde onun yanına ilerledim. Gözlerim sargısındaydı.

"Kim yaptı? Nasıl oldu?" yatağın kenarına oturdum, yarasına zarar vermeden.

"Serhat yaptı."

Afallayarak ona baktım, en yakın arkadaşı olan Serhat mı?

"Neden? Nasıl?" şoktan konuşamıyordum bile.

"Sevgilimi özledim, beni biraz şişler misin dedim." bunun şaka olmasını umarak ona baktım ama şaka değildi.

"Erdal, sen manyak mısın?"

"Hayır, aşığım."

Beni kendine çekip dudaklarıma yapıştı. O an durumu, yaşadıklarımı ve yaşayacaklarımızı düşünmeyi bırakıp çok özlediğim o dudakları susuz kalmış gibi öpmeye başladım.

Elimi sakallı yanağına koyup daha fazla yaklaştım, Erdal alt dudağımı emip dilini ağzımın içine soktu. Nefesimiz kesilinceye kadar gözlerimiz kapalı bir şekilde özlem giderdik.

"Çok özledim." dedim ağlamaya yakın ses tonumla. Sıcak nefesim dudaklarına değiyordu, her kelimemde ince deri dudaklarıma değiyordu.

"Ben özlemimden yataklara düştüm." muzip bir tavırla söylediği şeye gülümseyip bir daha yapıştım dudaklarına.

Uzunca bir süre sadece öpüştük, daha sonra ise yarasına zarar vermeyecek şekilde yanına oturdum. O bileğimi tutup dudağına bastırdı ve hafif hafif öpmeye başladı.

"Ne zaman çıkacaksın buradan?" diye sordum, bana bakmıyordu sadece öpmeye dikkat kesilmişti.

"Normalde şu saatlerde yeniden hapishanede olmam gerekiyordu ama ben kötü olduğumu söylediğim için bir gece yatıracaklar." rahatladım, biraz daha görebilecektim.

"Her şey yolunda, öyle değil mi?" şimdi ise avuç içimi öpüyordu.

"Evet, ne kadar olabilirse." dedi, bir şeyler vardı ama halletmek istemiyordu.

"İtiraz için-"

"Cihan, sadece seni öpmek istiyorum. Bu konuları konuşmak istemiyorum."

Derin bir nefes alıp kafamı salladım, o avuç içimi öpmeye devam ederken ben de bana yakın olan yüzünü ve boynunu öpmeye başladım.

Askerler içeri girene kadar, aylardır hasret kaldığım o bedenle özlem giderdim.

BİR GÖRÜŞ KABİNİNDE Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin