8ᵗʰᵉ ᵇᵉˢᵗ ᵐᵒᵛᶤᵉ

56 7 4
                                    

Kıpkırmızı gözlerle aynaya bakıp, yüzüne defalarca kez su çarpan kızı seyrettim sessizce. Bunun mümkün olmadığını biliyordum ama gerçekten de o an o banyoda iki tane Roseanne Park vardı. Biri ayna karşısında nefes alırken, diğeri ise yanımda durup benimle beraber kendi canlı bedenini seyreden bir ölü, ya da bir ruhtu.

Kim Jisoo'nun ölüm yıldönümü olan gündeydik. Mezarını ziyaret ettikten sonra eve geri dönmüştü Roseanne Park, ilk olarak banyoya atmıştı kendini. Bu sahneyi gayet iyi hatırlıyordum, şimdi ise kulağa komik geliyor olsa da resmen o sahnenin içindeydim.

"Bana ikimizin de bu dünyada birer hayalet olduğumuzu mu söylüyorsun şimdi?"

Bitkin bir sesle, ifadesizce sordum hala daha yaşayan Roseanne'i seyretmeye devam ederken. O odada üç kişi olduğumuz halde kızın ikimizin varlığından biraz bile haberi yoktu.

"Evet." diye yanıtladı yanımdaki sakince. "İkimiz de birer hayaletiz."

"Öyleyse sana yardımım olabileceğini düşünüyor musun gerçekten? Daha insanlara bile görünemiyorken elimden ne gelir ki?"

O sırada önümüzdeki turuncu saçlı kız yüzünü kuruladı ve yaşayan bir ölüymüşçesine berbat bir halde ayrıldı lavabodan. Az sonra karakola gidip, cesaret edemedikten sonra geri döneceğini biliyordum. Banyonun içinde derin bir sessizlik olurken, sonrasında bana doğru döndü Roseanne. Ben de aynısını yaptığımda, kızın her tarafını kaplayan kan ve boynundaki boşluğu gördükten sonra yüzümü buruşturmadan edemedim. Bir süredir ona bakmıyor olduğumdan, neredeyse unutmuştum onları. Hala daha alışamıyordum öyle birine bakmaya. Hele ki o kız, yıllardır tanıyıp sevdiğim Park Chaeyoung ile birebir aynı görünen biriyken bunu yapmak çok daha zordu.

"Görünür olmaman, tamamen etkisiz olduğunu da göstermez."

Geçen sefer sokakta yaptığı gibi nazikçe bileğimi tuttu. Ama bu sefer geri çekilmeye çalışmadım. Roseanne'in yönlendirmesiyle birlikte, parmaklarım hemen arkamda kalan soğuk duvarla temas ettiğinde anlık bir ürperti geçti bedenimden.

"Hissedebiliyorsun değil mi..? Dokunduğun yeri hissedebiliyorsun."

O anda canlandı bir şeyler kafamda. Bir "hayalet" gibi görünmez olabilirdim ama hala yaşayan bir insan olarak, dokunma duyumun da elimden alınması için bir sebep yoktu.

Parmaklarımı duvardan çekip merakla elime gelen ilk objeyi tuttum. Sıkıca kavradığım sabunluğu havaya kaldırdım yavaşça. "Evet, hissedebiliyorum..."

"Bu yüzden yardım etmelisin bana. Fiziksel olarak hala daha temas halindesin çünkü dünyayla."

Bunun bir "dünya" değil aptal ve gerçek dışı bir film evreni olduğunu söylememek için zor zapt ettim kendimi.

"Öyleyse neden kendi işini kendin halletmiyorsun? Masum bir insanı korkudan altına işeteceğine gidip Wonho'yu boğazlasaydın şimdiye iş tamamdı."

Acı bir tebessüm geçti güçsüz dudaklarından. "Bunu yapabilseydim zaten yapardım... Ama aynı değiliz, ben gerçek bir ölüyüm." Parmaklarını az önce benim dokunduğum duvara değdirmeye çalıştığında boşluk hissinden başka bir şey oluşmadı.

Evet, ben değildim ama o bir hayaletti. Ve ona yardım edebilecek tek kişinin ben olduğum da doğruydu.

"Bir şey sormama izin ver." dedim derin bir nefes verirken. Sanırım artık yardım çağrısını kabullendiğimi belli ediyordum.

"Neden bir başkasını değil de beni seçtin?"

Bakışları kısa kollu tişörtümün altından belli olan kol kaslarıma kaydı az öncekine kadar daha sıcak hissettiren bir gülümsemeyle beraber.

"Gözüme güçlü göründün çünkü."

Şimdi geriye dönüp baktığımda, o spor salonlarına hiç gitmemiş olmayı dilerdim.

ᵗʰᵉ ᵇᵉˢᵗ ᵐᵒᵛᶤᵉ

xoxo: the best movie → pcy + pcy ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin