0 | prolog

85 12 4
                                    

- ❄️ -

YIL
1657

Derler ki insanların içinde birbiri ile savaşan iki ruh olurmuş.

İnsanın doğumundan ölümüne değin kulağına yapmaması gerekenleri fısıldayan, beyninin en arkasında sinsice gizlenen bir ruh; ve genelde onu defetmeyi başaran bir diğer ruh.

Derler ki, çok uzun zaman önce bu ruhu yenemeyen insanlar da varmış.

Yeryüzüne kaos, ölüm, nefret ve acı saçmışlar.

Onlara Asiler deniyormuş.

Tanrı'nın Elçilerine baş kaldıranlar.

***

Eğer bir gün olur da bir insan köyüne yolunuz düşerse bilin ki, yaşamın kaynağı dahi olsanız hayatta kalamazsınız. Bu yüzden ölü olun; tıpkı diğerleri gibi. Nefret dolu, kin dolu, haset dolu... Bencil olun. Pragmatist bir toplumun arasında hayatta ancak böyle kalırsınız. Bunu annemden öğrendim ben.

Çok şey bilmek ve her şeyi bilmenin yalnızca insanların saygı duyduğu kişilere özgü bir şey olduğu ve aksinin mümkün olamayacağını, üstelik de bir kadının böylesine bilge olmasının tehditten başka bir şey olmadığını düşünerek ellerinde taşlar ve bir zamanlar benimle aynı boyda olan, kızgın meşalelerle kapımızda bittiklerinde bana annemin vereceği son dersin bu olduğunu hiç düşünmemiştim, ama buydu. Orta yaşlarda, çok şey bilen, biraz küstah, asi, güzel, dul bir kadın. Minik kızıyla sessiz sedasız bir ahşap bir evde yaşıyor. Birkaç gün sonra cadı ilan ediliyor. Çünkü kızı insanların bilmemesi gereken bir dil konuşuyor. Çünkü dul kadın, o topraklara ait değil. İnsanların arasına ait değil.

Kızı da değil.

10 yıl süren esaretim tam da bu noktada başlıyor. Annemi taşlayıp öldürüyorlar. Ben 3 metre ötede olanları izliyorum. Üzerimde buz mavisi bir elbise var. Annem doğum günümde dikmiş. Çamura bulamışım onu. Dizlerim de kirlenmiş. Toz toprakla kaplı suratımı temizliyor gözlerimden akan yaşlar. Çığlık atıyorum, annemi istiyorum. Ama öfkeli ve nefret dolu kalabalığın arasında ne sesimin gücü ne de kıymeti var. Sonra hâlâ hıçkırırken ve ciğerlerim çıkana kadar ağlarken tanımadığım bir adam kucaklayıp götürüyor beni. Şefkatten uzak tutuşu sanki bir eşya taşıyor gibi. Debeleniyorum, bir kan gölünün ortasında duran annemin yanına gitmek istiyorum. İzin vermiyorlar.

"Aya!" diyorum. Anne!

Son kez onun dilinde konuşuyorum

Sonra da beni bir zindana fırlatıp o dili bir daha konuşmadığımdan emin oluyorlar.

Ekinoks | Karanlık AyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin