Yerin Kapıları Açıldı

2 0 0
                                    

Ertesi sabah uyandıklarında sabah ezanı okunuyordu. Ortalığın aydınlanmasını beklediler ama ortalık aydınlanmadı. Konak'taki herkes ne olduğunu merak etti. Fatma ortalığın alacakaranlık halini anlamak için sağa sola telefon açmaya çalışıyordu ama telefonlar çalışmıyordu. Herkes huzursuzdu. İdil, Nergis'e suçlayıcı bir tonda bakmadığı zamanlarda pencereden dışarıyı gözlüyordu. Bir müddet sonra garip bir boru sesi duyuldu. Congales ağaçların arasında elinde bir ışık bir de bir tür boynuz gibi bir aletle göründü. Birkaç adımda bir duruyor ve boynuza benzeyen şeyi üflüyordu. Sonra kapıyı gürültü ile vurdu. Fatma kapıyı açtı. Congales içeri girdiğinde etraftaki garip huzursuzluk dağıldı. Gene kabanı ıpıslaktı. Ateşin başına oturur oturmaz hızla kurudu.

"Yerin kapısı açıldı" dedi. "Sofrayı hazırla Fatma." Ateşe birkaç odun daha attı sonra. O anda gökyüzünde garip kızıl bir güneş doğdu, karanlık tam dağılmadı. Kızıl kahve bir aydınlık belirdi sadece.

Sonraki saatler Konak'tan kimse dışarı çıkmadı. Ormanda garip uğultular görüldü. Yürüyen bir tabur asker gibi gölgeler geçti ağaçların arasından. Sesler duyuldu.

Vakit iyice ilerlediğinde ormanın içinde ağaçlar arasında bir gürültü koptu. Sanki ağaçlar sallana sallana, birbirlerine sürtüne sürtüne yürüyorlar gibi bir sesti bu ses. Congales sesi duyunca ürperdi ve kapıya çıktı. Konak'taki herkes onun peşinden kapıya çıktılar ve insanı huzursuz eden kızıl kahve bir akşam üzeri ormana baktılar. Sallanma ve sürtünme sesleri devam etti. Ağaçların üzerindeki karlar löp löp yerlere düşüyordu. Sonra Konak'ın önündeki açıklığa heybetli iki ağaç diğerlerini itiştirerek çıktılar. İdil de diğerleri de daha evvel böyle birşey görmemişlerdi.

Congales bağırdı:

"Çınar dede! Çıtlık dede! Haberinz nedir?"

Çıtlık, fıstık çamından bir ağaçtı, göklere kadar uzanıyordu ama dallarını da köklerini de bir ağaçtan beklenmeyecek hızda hareket ettirebiliyordu. Gövdesindeki kocaman bir oyuk ağza benziyordu ve Congales'in sorusu üzerine konuşmaya başladı. Sesi hem toktu hem de kulak tırmalıyordu.

"Ağaç Ana'yı yaktılar, ormanın kadınları korumaya geldi, onlara saldırdılar!"

Sonra Çınar Dede konuştu:

"Köklerimiz yanıyor, yetişin." Sonra iki ağaç gürültü ile çöktüler yere. Congales bir feryat kopardı. O anda rüzgar esmeye başladı ve Congales'in önünde rüzgarden yapılma bir heybetli at kişnedi, Congales rüzgardan atın sırtına atlayıp ormana doğru koşmaya başladı. Nergis ve İdil ahırlara koştular. Atları alıp ormanda Congales'i takip etmeye başladılar. Çarşamba Karısı ile Alkarısı yalın ayak daldılar ormana. Diğerleri geride kaldı. Congales'in feryadı yürek burkuyordu. Alevlerin olduğu yere vardıklarında Yüzce bir ağaç kadar devasa bir çıplak kadın gördüler ayakta. Yarısı yanmıştı ve derisi ağaç kabuğu gibiydi. Öfkeli bir şekilde ağlıyordu. Karnını tutuyordu bir yandan, karnı gebe bir kadınınki gibi şişti. Ayaklarının altında ellerinde meşalelerle köylüler vardı ve ortalığı aleve vermeye çabalamışlardı. Epeyce de başarmışlardı. Ortalık benzin ve duman kokuyordu. Ormanın kadınları köylü adamlarla dövüşüyordu. Her yerleri yara bere içindeydi. Ama canları acıyormuş gibi görünmüyordu hiç. Köylüler epey korkmuş görünüyorlardı ama korkuları saldırganlıklarını arttırıyordu. İdil "Durun!" diye bağırdı ama ortalıkta öyle bir gürültü vardı ki sesini duyan olmadı. Nergis ile bir ağacın arkasına saklandılar. Congales rüzgardan atı ile köylüleri püskürttü ağaç ananın yanından ve ardından boynundan çıkarttığı bir taşı göklere doğru kaldırdı. O anda yağmur ve kar yağmaya başladı. Ormanın kadınları öfke doluydu.

Sonsuz MasalWhere stories live. Discover now