0.4 - kalpten keskin kılıçlar

369 50 57
                                    

Evrenin sırrı detaylarında saklıdır, derdi bir yabancı. Bir kez olsun detaylara dikkat etmeye başladığınızda etrafınızda var olan her şeyin gizli güzelliğini fark etmeye, evrenin sırrını büyük ve seçilebilir şeylerde aramayı bırakırsınız. Çünkü detaylar, Tanrı'nın ve kişinin kendinden kattığı, aidiyet hissettiren ufak prangalara benzer. Tıpkı bir kadının en cezbedici noktasının dudaklarının altındaki beni veyahut gerdanındaki ince kıvrımlarının olması gibi.

Düşününce, sahiden de öyle değil mi? Gözetilmeye başlanılan tüm detaylar bir noktadan sonra apayrı evrenlere ve uzunca satırlara dönüşmez mi her zaman? İnsan tümden sıkılıp zerrelere düştüğünde bir anda sonsuz bir yolculuğa çıkmış gibi hisseder kendini, yüreğindeki hayranlık bastırılmaktan öte kalmaya başlar. Detaylar hep biraz... derindir.

Sanırım insanın yakınındaki varlık ve canlılara yakınlığı bir süre sonra detaylara düşmeye başlamasından kaynaklanıyor. Böyle düşünüyorum çünkü şimdi hissettiğim şey tam olarak bu. En azından onu ilk kez görüşümden bu yana ilk kez fark ettiğim yarası gibi. Tam elmacık kemiğinin üzerinde olan, kısa ama derin, buğday teninde hatrı sayılır bir emare bırakmış olan yarası gibi.

Tanrı bilir bu yarası ne zaman, neden açılmıştı? Kaç yıllıktı mesela, ne zaman oluşmuş, ne zaman iyileşmişti? Her yaranın bir hikayesi vardı, biliyordum, acaba bunun hikayesi neydi? Sorsam cevap alamazdım, gerçi soramazdım da ama öyle merak ediyordum ki. İşte, detayların da sorunu buydu zaten. Özel ve kutsallardı, dolayısıyla müthiş bir merakın acısını çektirirlerdi. Bu yüzden olsa gerek, insanlar görmezden gelmeyi severdi ve bu sayede hep anlamlı ve gölgede kalırlardı.

Yine de, her şeye rağmen, bir gün sormayı aklıma not ettim ben ve olduğum yerde usulca nefes verip gözlerimi doğmakta olan güneşin pencereden bana bahşettiği ufak renk paletine çevirdim. Eğer yanlış hesaplamadıysam, uyanalı bir saate varmıştım ve ilk yarım saati şaşkınlık içinde etrafımı yadırgayarak geçirdikten sonra kalan yarım saatini de karşımda bir sandalyede uyuyup kalan General'i izleyerek, onun detaylarını görme cüretinde bulunarak geçirmiştim. Bir anda beynim dün olanları unutuvermişti ve neredeyse çığlık atarak uyanıyordum çünkü tamamen başka bir odada ve başka bir yatakta uyanmıştım. Sonra o tanıdık koku dürttü ciğerlerimi, kafamı koyduğum yastığı tümüyle ele geçirmiş olan koku yani, ve ben muazzam bir rahatlama yaşayarak dilimi ısırmayı başarmıştım.

Ama yine de, her ne kadar güçlü sebeplere sahip olsak da durumun tuhaflığı henüz ruhuma binmekten vazgeçmemişti. Her şey öyle hızlı gelişmişti ki, dünkü şokumu yendikten sonra ancak durumu kavrayabilmiştim. Resmen kışlada, General'in odasında uyumuştum ve şimdi de uyanıyordum. Mümkünâtını sorsanız densizlik etmeyin, derdim.

Yüce Tanrım, haklıydım da. Bekar bir erkeğin -General de olabilirdi, inanın hiçbir lüks gözetmezdi- odasında bekar bir kadının kalması hiç şüphe yok ki tamamen yakışıksız bir şeydi. Hele de taraflar gençse ve alımlıysa. Şu durum akıllarda fitne bırakmadan nasıl açıklanabilirdi bilmiyordum ama her şeyden ziyade yüreğimde bir yerleri ciddi halde rahatsız ettiği inkar edemeyeceğim bir gerçekti.

Çünkü her ne olursa olsun General hala bir yabancıydı. Dünyanın dört bir yanında bilinen yeteneği ve gücüne karşın karakteri hakkında bilinen hiçbir şey yoktu. Bu hayli keskin ve soğuk maskesinin ardında, o yaratıcı beyninde neler döndüğü asla bilinemezdi -hele de duygularını zapt etmekte bu kadar ustalaşmışken- ve bu onu potansiyel bir tehlike olarak görmem için yeterliydi. Ne kadar güvenilir görünürse görünsün...

Dolayısıyla yüreğimdeki rahatsızlığa herhangi bir haksızlık yüklemiyordum. Hem aldığım manevi eğitimler hem de kadın olmanın getirdiği şüpheci yaklaşımdan olsa gerek, fazlasıyla doğaldı. Yine de tüm bunlar bir yana dursun, şimdi karşımdaki sandalyede uyuyup gitmiş olan adama bakarken içten içe hala gözlerimi kapatmakta müthiş bir rahatlık duyacağımı bilmek, bundan korkmamak, derin bir duygu ve durum karmaşasına sürüklüyordu beni. Sorsanız binbir şüphenin merkeziydim ama güneş göğe çıkana kadar gözlerimi kapayıp uyumaya devam edebilirdim.

|•| Verdant |•| rosékookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin