0

268 22 58
                                    

DİKKAT!!!

Bu kitap fazlası ile vahşet ve uygunsuz içerik içermektedir. 18 yaşından küçük ve cinayetten etkilenen kişilerin okuması tavsiye edilmez. Uyarıya rağmen okuyanlarda oluşacak psikolojik problemlerin sorumluluğu kişinin kendisine aittir.

İnsanlar.

Kahramanlara tanrı gibi tapar, kötülerin ise yüzüne tükürürler. Yaşadığımız meta toplumun değişmeyen düşüncesi budur.

Siviller konuşur, kahramanlar dikkate alır. Sonuçta sivillerin tek görevi bu. Özgünlüksüzler konuşarak hayatlarını sürdürmeye mahkumlar.

Fakat bir insan neden kötüye dönüşür? Bunu hiç sorguladın mı?

Ah, üzgünüm, kendimi tanıtmayı unuttum. 

Adım Diluc Ragnvindr. Pek barışçıl birisi değilimdir. Özgünlüğüm ise tüm hayatımı mahveden, hava kristali zihin okuma.

Eğer topluma uyarak söylemek gerekirse, henüz 23 yaşında bir "kötü adam" rolündeyim. Bir de, ben biraz çatlağımdır.

Buraya nasıl geldim diye soracak olursanız, size ufak bir geri dönüş yaşatabilirim.

Bunu sormamak gibi bir hakkınız yok gerçi. 

Özgünlükler dört kristale bağlıdır. Su, ateş, hava ve toprak. En güçlü özgünlük toprak kristali, en güçsüzü ise hava kristaline bağlıdır.

Dört yaşında, oyun okuluna gittiğim sıralarda özgünlüğüm ortaya çıktı. O zamanlar en yakın arkadaşım Kei'nin özgünlüğü, fazlası ile güçlü olduğu bilinen ateş kristaliydi. Vücudundan ateş çıkıyor, ateşi somutlaştırıp silah olarak kullanabiliyordu. Üstelik bedenine zarar vermiyordu.

Ona fazlası ile imreniyordum. Benden bir yaş büyüktü, özgünlüğü erken çıkmıştı. Benim özgünlüğüm ise ilk onun üzerinde devreye girmişti.

"Yanımdan gitse de tek oynasam."

Kei'ye yaklaşıp neden benim hakkında böyle düşündüğünü sormuştum. O ise nasıl düşündüklerini bildiğimi sormuştu.

Tabii başımızda duran öğretmenler özgünlüğümün ortaya çıktığını anlamıştı.

Ailemi arayarak, gelip beni almalarını istediler. O günden sonra beni hiçbir oyun okulu almamıştı. Kei benden uzak durmaya başlamıştı. Ailem benim harika bir destek kahramanı olacağımı söylüyorlar, fakat düşüncelerinde benden nefret ediyorlar.

Annemin özgünlüğü su kristaline bağlı buz özgünlüğüydü. Babamın özgünlüğü toprak kristaline bağlı kaya özgünlüğüydü.

Annem buzdan harikalar yaratırdı. Küçüklüğümde her kış annemin yaptığı buzdan evlerde Kei ile titreye titreye oyun oynardık.

Babam yer yüzündeki mevcut taşları ve kayaları kontrol eder, kötüleri yenmekte asla sıkıntı çekmezdi.

Ünlü, lisanslı kahraman çift.

Annem ve babamın aşkı elbet dillere destandı. Onlar sadece beni ve özgünlüğümü sevmiyorlardı.

Kaydolmaya çalıştığım hiçbir okul beni almıyordu. Hiçbir özel öğretmen bana ders vermek istemiyordu. Ailem ise ne yapıp edip, beni başlarından atmak için özel bir okula yüklü miktarda para ödeyerek beni kaydetmişlerdi.

Pek şaşırmayacağınız üzere, hiçbir öğretmenim de, hiçbir sınıf arkadaşım da benden haz etmezdi. Sonuçta her insan sırlarının gizli kalmasını ister.

En arka köşede tüm derslerde uyuyarak yalnız kalmaya zorlanan çocuk bendim. Tüm hayatım boyunca sadece bir süreliğine Kei ile arkadaş olabilmiştim. 

Evde de durumlar pek farklı değildi. Ailem notlarımı yükseltmem için ders çalışmaya zorlar, ödev yapmam için odama yollar ve yanlarında durmamam için sürekli okuma kitabı alırlardı. Beni sevdiklerini söylediklerinde yüzlerinde oluşan gülümseme bile sahteydi.

Odama her gittiğimde, düşüncelerini duymaya devam ederdim.

"Özgünlüğü güçsüz ve rahatsız edici."

"Onu yanımızda bulunduramayız."

"Ondan bir şekilde kurtulmalıyız."

"Onu kesinlikle öldürmeliyiz."

Pek başarılı olamadıklarını söyleyebilirim. 

Ailemi öldürdüğümde henüz 14 yaşındaydım. 

Bir gece su içmek için kalktığımda fısıldamalarını duymuştum. Babam sabah okula gittiğimde beni öldürmek için gerekli yasal işlemleri yaparak izin alacağını ve akşam yemeğinden sonra beni öldüreceğini söylemişti.

Duyduklarımdan sonra odama dönüp, saatlerce sessiz bir şekilde ağlamış ve hayatta kalabilmek için tanrıya yalvarmıştım.

O sabah hiçbir şey olmamış gibi okula gitmiştim. Dönerken ise, sweatimin kol kısmına bir bıçak saklamıştım.

Eve girince anneme son kez sarıldım ve kollarım belinden ayrıldıktan hemen sonrasında elimdeki bıçağı annemin karnına sapladım.

"Hayatta kalmamın tek yolu bu."

Tanrının olmadığını tam da o gün öğrendim. 

Ailemi öldürdükten sonra ise kendi kendimi ihbar ettim. Tuhaf bir şekilde ellerimin kanla kaplı olmasından rahatsız olmuyordum.

Beni sorguya çeken her polise aynı şeyi söyledim. 

"Yapmasam onlar beni öldüreceklerdi."

Saatlerce parmaklıklar arasında hakim kararını, ellerimdeki kanlara bakarak beklemiştim. Nefsi müdaafa olarak davamı açmadan kapatmışlar ve beni bir yetimhaneye yerleştirmişlerdi.

Hey sen! Evet, sen! Bana dikkatini ver sayın okur, burada sana hayat hikayemi anlatıyorum. Bir daha dikkatin dağılırsa, seni sıradaki hedefim yaparım.

Her neyse. Devam ediyorum. Tekrar dikkatimi dağıtma.

Yetimhane falan diyordum. Yıllarca orada da yalnız kaldıktan sonra, bir süre ateş kristali lisanslı kahraman Pecdek'in yanında çalışmıştım. Yakaladığı kötüleri sorguluyordum.

Oradan nasıl buraya geldim dersek, sınırıma ulaştığımda Pecdek'i de öldürdüm.

Gün içinde yaptıklarımı ve ona olan yardımımı asla takdir etmez, onun yerine çalışanların zihnini okumamam için beni azarlardı.

Benim de oturup azarlara katlanmamı beklemiyordun herhalde? Tam ağzının içine elime geçen tükenmez kalemi sokarak, damağına sapladım. Tekmelerimle yere serildiğinde ise kafatasının üzerinde zıplayarak, kırılan kemiklerinin beynine batması sonucunda ölmesini sağladım.

Yapabildiklerimi okuyorsun ya, benimle aranı iyi tutarsın artık. Ayrıca, bir kez daha benim sadist bir manyak olduğumu düşünürsen, atardamarından keserim.

Zamanımıza geri döner isek; etrafta dolaşarak, beni görenlerin "Diluc" diye bağırarak korkuyla kaçmasını izliyorum. Toprak kristallerinin bile yanıma yaklaşmaya korkmasından da özgüven topluyorum.

Fakat tam da şu an, beni sinir eden şu Kaeya ismindeki şahısın hakkımdaki yazıları.

Sapla, Kaydır! | Diluc x KaeyaWhere stories live. Discover now