5.6

2.7K 287 462
                                    

O sabah uyandığında hayatında hiç olmadığı kadar gergin hissediyordu Lord Christopher.

Changbin ile konuşup anlaşmış ve en sonunda bir karara varmışlardı. Bugün Chan, Felix'i dışarıya çıkaracak ve birlikte bir gün geçirecekler, ardından Chan ne yapılacağına karar verecekti.

Kısacası Felix ile randevuya çıkacaktı ama Felix'in bundan haberi bile yoktu.

Kıyafetlerini giyinip odasının kapısını açmadan önce derin bir nefes aldı gözlerini yumarak. Her şeyin güzel gideceğini düşünürken kapının kolunu aşağı indirdi ve açması ile birlikte kapının önünden firlayarak geçen Changbin'i gördü.

"Seungmin gelecek!!!!"

Aşağı kata resmen uçarak gitti ve evi "Seungmin gelecek" çığlıklarıyla inletti Changbin.

"Seungmin geliyor. Seungmin geliyor. Seungmin geliyor!!"

"Ne?"

Yarı şaşkın adımlarla aşağıya gitti o da. Salonda oturan birkaç kişinin üstüne "Seungmin geliyor!" diyerek atlayan Changbin'i gördü ve gülerek koltuklara doğru ilerledi.

Üstündeki kas kütlesi yüzünden inlerken "Kim geliyor?" diye söylendi Kevin.

"Seungmin!"

"O kim?" diyerek Changbin'i üstünden attı Yeonjun da.

"Sevgilim!!"

İkilinin ilgisiz tepkisi ve sonunda koltuktan aşağı atılması ile kalktı tekrar ayağa. Chan'ı görünce hemen onun yanına adımladı.

"Haber geldi mi?" diye sordu Chan. Yüzündeki memnun gülümseme ile Changbin'in parlayan gözlerine baktı.

"Evet" deyip başını salladı Changbin. "Mektup geldi bugün. Ara tatili geliyor, yakında buraya gelecekmiş o yüzden"

"Harika" diyerek onayladı Chan. Seungmin'in buraya gelmesi birçok şeyi kolaylaştıracaktı ve artık savaşın başlayacağından da emin olabilirlerdi. Her şey yaklaşıyordu.

Changbin, neşesini evdeki herkese belli ederek ortalıkta dolanırken salondakileri gözden geçirdi Chan da. Kevin ve Yeonjun koltukta oturuyor, Soobin odaya yeni giriyordu. Diğerleri şu an uyuyor olmalıydı, sonuçta saat sabah 8 civarıydı.

Felix'in henüz uyanmadığını fark etti. Tedirgin bakışları boşluğa sabit kalınca "Yüzünü yıkıyor" diye bir mırıltı duydu Changbin'den. Sanırım Felix'i aradığını biraz fazla belli etmişti.

Changbin'in yarı ciddi, yarı imalı bakışlarına istinaden utanarak kaçırdı gözlerini.

Hava alması için pencereyi açtı gidip. Seortell, kuzey ile yüksekte bulunsa ve sert bir iklime sahip olsa da yazları çok sıcak olurdu. Biraz nefese ihtiyacı vardı. Ancak aldığı nefes, sabahları bile aşırı güzel görünen Felix'i görmesi ile kesildi. Donup kaldı.

Saçlarını elleri ile düzeltirken minik adımlarla salona girip gerindi Felix. Yüzünde moralinin son derece yerinde olduğunu belirten bir gülümseme vardı, bu sabah güne güzel başlamış gibiydi.

Boğazını temizleyip "Günaydın" dedi Chan. Sesinin bu kadar uysal ve çekingen çıkmasına kendisi bile şaşırdı bir an. Gözlerinin içine bakan Felix'e bakarken yutkunmak zorunda kaldı.

"Günaydın"

Chan'a gülümseyip yanından geçip gitti Felix. Diğerlerinin yanına doğru adımladı.

Ani bir panik kapladı Chan'ın içini. Hemen şu an teklif yapmazsa bir daha fırsat bulamayacağını söyleyip durdu kendine ve "Felix" derken yanından giden Phoenix'in bileğine yapıştı. Chan'a ve eline birkaç saniyeliğine bakıp yarı şaşkın bakışlarla konuşması için bekledi Felix ama Chan bir süre boyunca kem küm edebildi sadece.

Envie ¦ ChanLixWhere stories live. Discover now