GÖZYAŞI

1.4K 123 32
                                    

Çocukluğum parlak hatıralarla doluydu.Bunlardan biri ; kardeşim ve en iyi arkadaşımla fıstıklı dondurma için komik şarkılarıyla sokak sokak dolaşan dondurma kamyonetinin peşine takılmaktı. Şanslıydık ve gelecek kaygısından tamamen uzak. Akşama kadar dondurmalardan aldığımız enerjiyle oyun parkını yarışma pisti olarak düşünüp en kısa sürede turu tamamlamaya çalışırdık. Çünkü kazanan kralımız seçilirdi ve birgün boyunca sadece kralın dediği olurdu. Bazı zamanlar Jane bize göre güçsüz olduğundan bilerek yenilirdik. Genelde ilk olarak akasyaların gölgelediği geniş kaldırımlı yol boyunca onu kucağımızda taşımamızı isterdi. 

Sonra büyüdük. Farkında bile olmadan. Suyun üzerinde akıntıyla sürüklenen bir dal parçası gibi. Kesinlikle bizim tercihimiz değildi. Eğer böyle bir şansımız olsaydı şu anda hala dondurma kamyonetinin şarkısına eşlik edip arkasından koşuyor olurduk. Ve benim dondurma topumun onlarınkine oranla daha küçük olması hiç önemli olmazdı. Çünkü gittikleri günden beri sorunlarım bundan çok daha fazlasıydı. Giderken kalbimde sürekli o günleri özleyen iki koca delik bırakmışlardı. Hatta bazı sabahları inanamıyorum. İçimdeki bu boşluk nasıl olurda birkaç metrekarelik göğsüme sığabiliyordu? Hergün daha çok pişman olarak uyudum. Kendimi antidepresanlara bıraktım. Asla gözlerini yuman ben olmadım. Ta ki baloncu kız gelip kulağıma hiç duymadığım bir masal fısıldayana kadar.Kalp böylesine aldatıcıyken aşık olmak çok kolaydı. Bu yüzden birkaç defadan fazla inandım ona. Yüzüme dokunduğunda,gözlerime baktığında,yanımda nefes aldığında... Tıpkı fazla zamanı kalmamış zayıf kanatlı bir kelebek gibi. Ateşin yakıcağını bilmeme rağmen durmadım. Çünkü sıcaktı ve göz kamaştıracak kadar parlak. Yanıp kül olacağımı biliyordum ama yavaşlamaya niyetim yoktu.

Pişmanlıktan uyuyamadığım altıncı günün sabahında güneşten önce kalkıp duş almıştım. Saçlarımdan hala sular damlıyordu ve havluda belimde duruyordu. Aynaya yaklaşıp mavisinin feri çekilmiş gözlerime baktım. Altlarında onsuz geçirdiğim günler adedince mor halka birikmişti. Artık bu duruma bir son vermem gerektiğini düşünüyordum.Bunun içinde sağlam bir bahane bulmam gerekirdi. Bir müddet aynanın önünde saçlarımı türlü türlü şekillere sokup güzel bir yalan aradım ve konuşurken takınacağım yüz ifadelerimi belirledim. Sakallarım olsaydı belki daha ikna edici olabilirdim ama bu işi bugün bitirmeliydim.Çünkü mor halka kapasitem dolmuştu birde onu gerçekten çok özlemiştim. Yanımda olmamasına rağmen evimde ona dair bir sürü şey vardı. Telefonum bol gülücüklü mesajlarıyla doluydu. Tüm bunların haricinde kısa sürede bağlanmıştım ve bu sürede birçok şeyi değiştirebilmişti. Gerçekten bu işin sonunu merak ediyordum.Sonuçta başarabileceğine inanıyorsa izin vermeliydim.  Bu nedenle üzerime tişört ve koyu renk bir kot pantolon geçirerek evden çıktım.

Canlandırıcı temiz hava içimi doldurdu.Parıldayan güneş sırtımı ısıtıyordu ve yeşil yaprakların bürüdüğü ağaçlar önümde uzanıyordu. Bunlardan keyif duymaya çalışarak bugün sahile yürüyerek gittim. Saat dokuza yeni geliyordu. Mesainin başlamasına bir saatten fazla vardı. Denizi  gören kahve dükkanlarından birine oturmaya karar verdim. Üzerine basılmaktan rengini kaybetmiş kaldırım taşlarından kırmızılı olanlara basmamaca oynayarak bir cafeye girdim. Onu rahatça görebilmek için cam kenarına geçmiştim.Gözlerinin içine kadar gülebilen kıvırcık saçlı bayan siparişimi sordu.Filtre kahve ve içine çikolata sürülmüş sıcak çöreklerden istedim sonunada zoraki bir gülümseme ekledim ardından içeriye biraz göz gezdirdim.Kesinlikle güzel bir mekandı. Mutfak hemen pastaların sergilendiği tezgahın arkasındaydı. Ortalık temiz ve farahtı. Ayrıca mavi boyalı duvarları, taze çiçeklerin yer aldığı ahşap,küçük masalarla uyum içindeydi. Kısacası bugün için iyi bir başlangıçtı.

Çöreğimden bir ısırık alıp beklemeye devam ettim. Her geçen saniye daha çok heycanlanıyordum. Yeni yetmeler gibi aklımda sürekli yapacağım konuşmamın replikleri dönüp dururken dışarıya baktım. Hayat yavaş yavaş akmaya başlamıştı. Sokaklara çeki düzen veren çöpçü yaprakları küreğine tıkıyordu,fazla kilolarından kurtulmak isteyenler yürümeye başlamıştı bile ve bir simitçi arabasını ittiriyordu. Dükkanın içi kalabalıklaşmaştı. Kimisi arkadaşlarıyla oturuyordu kimisi köpük bardaklara koydurduğu kahvesini alıp gidiyordu. Herşeyi büyük bir dikkatle izledim. Beni böyle görse kesinlikle gurur duyardı. Sorunlarıma odaklanmadığım bu sabah kahvemi nazikce masama koyan kıvırcık bayana gülümsemiştim bile. Tabikide kafama saksı düşmemişti. Neredeyse bir haftadır kendimle tartışıyorum. Üst düzey objektif olmaya çalışarak. İçimde ne varsa tarttım,ölçtüm,biçtim. Bir saniyeyi dahi korkakça kaçarak geçirecek gücüm yoktu. Saklanmak savaşmaktan daha yorucuydu. Ve ben sadece savaşmak istiyordum. Çünkü mücadele insanı taze tutan ikinci şeydi. Aşktan sonra.

Gökyüzüne DokunmakWhere stories live. Discover now