Bölüm 0/2: "gaza/rimal"

617 60 14
                                    

BÖLÜM: 0/2
"GAZA / RİMAL"

Gazze'ye ulaşmıştık.

Şehrin sokaklarına girdiğimiz anda gözlerimi yumarak burnuma dolan kokuyu teneffüs ettim. Tanıyordum; Gazze'nin mahzunluğunu ama bir o kadar da mağrurluğunu ve hiçbir zaman ümitsizliğe düşmeyen o insanların verdiği mücadelenenin kokusunu... Bazen insan anlamlara da kokular yükler. Ne zaman aynı kokuyu alacak olsa o anlamlar gelir aklına.

Düşünsenize. Bir şehirde yaşıyorsunuz ve düşmanınız canı ne zaman isterse başınızdan aşağı bombalar yağdırıyor. Evlerinizi yıkıyor, dokunmaya kıyamadığınız çocuklarınızı sizden koparıyor. Siz yeniden inşaa ediyorsunuz, yeniden hayata tutunmaya gayret ediyorsunuz. Hayatınız güzel bir şekilde devam ediyorken bir sabah bomba seslerine uyanıyorsunuz. Bazen de hiç uyanamıyorsunuz...

Gazze, başa saran acımasız bir döngünün içinde, büyüyemeden hayata göz yumanların şehri ve ben bu şehrin hikayesini anlatmaya geldim.

Araba kumluk bir alanda durdu. Gelmiştik. Burası, çocukluğumda tozu toprağa kattığımız şehir merkezinin batısındaki kumluk saha üzerine inşa edilen Rimal mahallesiydi. Zaten Gazze'nin çöllerini uzunca anlatmak istiyorum çünkü çölün burada anlamı derindir.

"Rimal." Derin bir iç çektim. "Senelerdir burnumda tüten hasret ocağım benim, merhâbâ."

Yolcuların yavaş yavaş inmeye başladıklarını farkettiğimde bakışlarımı dışarıdan ayırdım. Çıkmak üzereyken bir teyze bana doğru seslendi, "Kızım, bana yardımcı olur musun?"

Gülümseyerek karşılık verdim, "Tabiki." Destek olarak teyzeyi oturduğu yerden kaldırdım. Eşyalarını aldım. Beraber arabadan çıktık. Gecenin karanlığını bölen sokak lambalarının soluk ışığı gözlerime vuruyordu. Bugün lambaların ışıklarında bile farklı anlamlar vardı. Her şey öyle başkaydı ki...

İçimdeki bu derin hissiyatın birden bire nasıl etkisinde kaybolduğumu kendime ifade edemiyordum. Esen rüzgar aynı anda hasreti, sevdâyı ve vuslatı fısıldıyordu kulağıma. Kalbim göğüs kafesimin içinde bir kuş gibi çırpınıp duruyordu. Gözlerim doldu. Teyze bana uzunca baktıktan sonra, "Bitti mi gurbet?" diye sordu.

Titreyen dudaklarımı zoraki kımıldatarak fısıldadım, "Bitti." Harfler boğazıma düğümlenmişti.

Biraz sonra teyzeyle birbirimize hayır duaları ederek vedalaştık. Ellerimde bavulum evimin yolunu tuttum. Sokaklar boş ve sessizdi. Toprak bir yoldan geçerken eğilip yerden toprak aldım. Derin derin kokladım.

"İşgale direnen Filistin. Sana seni anlatacak değilim ama sen de görüyorsun ya ne kadar güçlüsün. Acılar içindesin fakat şu anlatılamaz mağrur duruşun tüylerimi ürpertiyor. Her yanından yaralısın ama hâlâ dimdik ayakta kalışın umutlarımı diri tutuyor. Filistin! Can çekişsen de henüz düşmedin, Filistin!"

Başımı gökyüzüne kaldırarak hüzünle, "Ya Rabbi!" dedim. "Sen şahitsin her şeye ki, zamanı var biliyorum. Dünya'nın her bucağında olduğu gibi zulümler mutlaka sonlanıyor. Bu zulüm de duracak bir gün. O güne kadar etimizle, kemiğimizle direneceğiz. İşte yılların sonunda yeniden buradayım ve len ebraha el-ard! (buradan asla ayrılmayacağım!)"

Bu topraklar böyledir. İçine alır insanı. Dakikalar içinde. Hızlıca. Kabullenmemeyi, direnmeyi öğretir. Gazze'ye ilk adımı atmamla beraber beni sarmalayan duyguları tarif etmek zor ama en tarif edilebilir cümleler şunlar: tükenmeyen bir ümit ve zayıflamayan bir mücadele.

Evin önüne geldiğimde bütün duygusallığımı bir kenara bırakarak kocaman gülümsedim. Ailemi görmeme az kalmıştı. Oturduğumuz binanın tam karşısında durdum. En üst kat bizim evimizdi. Annem, babam ve ben. Tek çocuktum. Orta katta büyük amcam Ebu Mahdum ailesiyle oturuyordu. En alt katta ise yaşıtım olan amcam Ali ve babaannem kalıyorlardı.

 f â kWhere stories live. Discover now