P-7 FİNAL

2.7K 342 632
                                    

Bir gecelik dinlenmeden sonra saklanacak ve kalacak başka bir yer bulmak için yola çıkmıştık. Birkaç gün boyunca geceleri saklanıp dinlenmiş, güneş doğar doğmaz da yola devam etmiştik.

"Daha ne kadar gideceğiz? Bu canavarların sonu gelmiyor. Yaşamadıkları bir yer yok." diye bıkkınca konuştu Jeongin.

Sataşmak için fırsat bulduğum gibi, "Yoruldun mu hemen?" dedim. Bana göz ucuyla baktıkta sonra kolunu boynumdan geçirerek arkama geçmiş ve beni boğmaya başlamıştı. Nefesimi kesecek kadar sıkı tutmuyordu, şaka yaptığının da farkındaydım. "Biraz alınganız sanırım." diye eklediğimde kolunu sıkılaştırmıştı. Koluna vurarak çırpınmaya başladığımda Minho ikimize de uyaran bir bakış attı.

"Uslu durun." diyerek uyarmayı da unutmamıştı.

Felix halimize gülerek, "Enerjinizi yürümeye harcayın, yapışık ikizler." dedi.

Jeongin beni serbest bırakır bırakmaz onunla aynı anda, "İkiz değiliz, yapışık hiç değiliz." demiştik.

Diğerleri bize gülerken alayla, "Hmm, aynen." diye dalga geçmeyi de ihmal etmemişlerdi.

Jeongin bana çelme takarak yere düşündüğünde sinirle bir nefes almıştım. O ise bana elini uzatarak, "Yerde ne işin var abicim, kalk hadi." demişti.

Eline vurup ayağa kalktım ve üzerimi silkelerken, "Abim değilsin sen." dedim.

Jeongin gözlerini devirerek, "Bana abi dediğini duymadan ölmeyeceğim, inatçı keçi." dedi. Dil çıkardım. Biz tartışmaya devam ederken Jihyo konuşunca ona odaklandık.

"Yakında hava kararacak, kalacak bir yer bulsak iyi olur."

"Haklısın." dedi Nayeon da.

Kalmak için bir yer bulmak zor olmamıştı. Sonuçta her yer terk edilmişti. Yolculuğumuz boyunca hiç insanla karşılaşmamız olmamız biraz ürkütücüydü ayrıca. Sanki sadece biz ve canavarlar vardık.

Jisung işaret parmağını dudaklarına bastırarak sessiz olmamızı işaret edince nefes almayı bile bıraktık. Uzaktan da olsa bir hırıltı geliyordu, bu da yakınlarda bir yaratık olduğu anlamına geliyordu.

Artık alışmıştım bu tempoya. Ses çıkarmamaya dikkat ederek yere eğildim ve pencerelerden bakan birinin beni görmeyeceğinden emin oldum. Diğerleri de benim gibi duvar kenarlarına sığınıp eğilirken nefesimizi tutmuştuk.

Çok geçmeden hırıltılar yaklaştı. Benden birkaç adım ilerde duran Minho ile göz göze geldik. Gerginlikle yutkunduğumda Minho bana bakarak tebessüm etti. Gözleri sanki, 'Sorun yok, sakin ol.' der gibiydi.

Hırıltı sesi uzaklaşmaya başlayınca tuttuğum nefesimi yavaşça vererek rahatladım. Her ihtimale karşı birkaç dakika boyunca yerimizden kıpırdamamış, dışardan en ufak bir ses gelmediğinde tamamen rahatlamıştık.

Oturduğum yerde derin bir nefes alarak arkamdaki duvara başımı yasladım ve ayağa kalkıp içerde dolaşmaya başlayan bizimkilere baktım. Minho yanıma gelip elini uzatınca tutup onu da yanıma çektim. Kıkırdayarak oturdu.

"Dizlerimin bağı çözüldü, bir süre ayağa kalkamayacağım galiba." dediğimde kolunu omzuma atarak beni kendine çekmişti.

"Ben yanındayken sana hiçbir şey olmaz, korkma."

"Biliyorum, zaten kendim için korkmuyorum. Sana ya da bizimkilere bir şey olursa diye ödüm kopuyor."

Gözlerime derin derin baktıktan sonra saçlarımı öptü. "Merak etme. Hepimiz iyi olacağız."

Sana ve Felix, yolda topladığımız meyveleri dağıtmaya başlayınca daire oluşturacak şekilde oturmuştuk. Yüzümüzdeki gülümsemeyle bir yandan sohbet ederken, diğer yandan da meyvelerimizi yiyorduk.

Pacemaker | LeeKnowTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon