four
1806, Güney Kore/ Seoul
Siyah saçlı genç, işlerini bitirdikten sonra en alt kattaki ona verilen odaya gitmiş ve bir haftadır yaptığı gibi pencerenin önüne oturmuştu. Odaya asla kendinin diyememesi çok hüzün vericiydi. Krallığa ait bu sarayda ve topraklarda hiçbir şey onlara ait değildi sonuçta. İlkbahar mevsimine bayılırdı, Jimin. Gece yıldızlar daha bir belirgin olurdu çünkü. Sanki bu güzel havayı insanlarla birlikte kutluyorlarmış gibi.
Bir süre şarkı mırıldanıp yıldızları izledikten sonra üstünü çıkarmak için harekete geçmişti. Mutfak kokuyordu ama bu onu rahatsız etmiyordu artık. Gün boyunca nasıl yorulduğunu hatırlatıyordu aslında. Jimin mutluydu, yaptığı işi seviyordu. Her ne kadar şu an sadece babasının emirlerini yerine getirse de, ileri de babasının Jimin'e kendi tariflerini yapması için izin vereceğini biliyordu. Daha çok gençti hem Jimin, toydu.
Koyu mavi geceliklerini üstüne geçirip bugün giydiği eşyaları özenle sepete koymuştu Jimin. Mutfakta bir gün giydiği kıyafeti üst üste giyemiyordu, çok yoğun yemek kokusu vardı üzerinde. Baş ucundaki mumu yakarken kapının tıklatıldığını duymuştu.
"Gelebilirsin anne." bu geç saatte onu başka ziyaret eden olmazdı. Yan tarafında kalan annesinden başka biti olamazdı.
"Annen olmadığım halde, gelebilir miyim?" Jimin şok içinde arkasını dönmüş ve kapının girişindeki prens ile göz göze gelmişti.
"Yoongi burada ne işin var? Çok tehlikeli, burada görünmemelisin." Jimin telaşla fısıldamıştı.
"Rahat ol, koridorlarda kimse yok." Yoongi rahatça mırıldanmıştı. Jimin onun hala açık tuttuğu kapıya koşmuş ve Yoongi'yi kolundan tutup içeri çekerken kapıyı kapatmıştı.
"Bu nasıl bir rahatlık?"
"Sen eskiden her gece odama geliyordun, sen becerebiliyorsan ben de becerebilirim."
"Birisi beni yakalarsa benim söyleyecek çok mazeretim var. Senin ise yok sen prenssin, en alt katta ne işin olabilir?"
"... birilerini kovuyor olabilirim?"
"Bu saatte mi?"
"Prens değil miyim? İstediğim saatte yaparım."
"Yoongi, sakın yapma."
"Ugh tamam, tartışmayı kazanmaya çalışıyordum sadece."
"Neden geldin?"
"Çünkü bir haftadır yanıma gelmedin. Seni özledim."
"Ah," Jimin prensin tam önünde duruyor ve onun yüzünü inceliyordu. Yoongi, bir hafta önce bıraktığı gibiydi. Jimin nasıl bir değişim beklediğinden emin değildi aslında, ama bu bir hafta ona yıllar gibi gelmişti. Yoongi beklediği gibi kuzgun görünmüyordu daha çok, yorgundu. Her zamanki gibi. "Beni görmek istemezsin diye düşündüm."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Run The Game.
Fanfiction[royal au] yoonmin Beni bir buz dağına çarpıp batmam için değil, bir buz dağı olmam için eğittiler.