19 Mart 2018
Ben bir gün sonra 18 yaşına girecek olan ve sorumluluklarını bilen bir erkektim. Kimsenin hayatım adına kararlar almasına izin veremezdim. Annemin bile!
Tanrı aşkına, neden Kore'de okumak zorundaydım ki!? İstemiyordum işte. Avustralya'ya gitmek istiyordum. Neden anlamıyordu!?
"Gerçek çocuğunuz olmadığım için böyle yapıyorsunuz değil mi?"
Annem içinde ateş gördüğüm gözlerini bana çevirdi. Biraz daha öyle bakarsa tenimi yakıp geçecekti. Beni sevmediğini biliyordum. Ama yine inkar edecekti işte.
"Sen ne dediğinin farkında mısın Hyunjin!?"
Bir yandan içine bile bakmadan elime geçen kıyafeti sırt çantama atıyordum.
"Yalan değil yenge. Annem öldü ve beni sana bıraktı diye ondan da nefret ettin hep."
"Hyunjin! Bana anne de!"
Çantanın fermuarını çekip sinirle elime aldım ve ona döndüm.
"Benim annem sen değilsin! O öldü! Daha hayatım için fikrimi bile sormayan birine artık anne demeyeceğim!"
Gözlerinde birkaç damla gördüm. Ağlıyordu. Yalan. Koca bir yalan. Sahte gözyaşlarını görmek istemiyordum.
Adımlarımı odanın çıkışına oradan da evin çıkışına yönlendirdim. O zaman başından beri ağzını bile açmayan babam -aslında amcam- konuştu.
"Hyunjin, anneni dinle oğlum. Bunu senin iyiliğin için yapıyor."
Kahkaha atarak ona döndüm. İyilik mi?
"Söylediğim hiçbir şeye inanmayışı mı iyilik!? Bana güvenmiyor olması! Hayatımı belirlemeye çalışması! Bu mu iyi!?"
"Vampirlerin varolduğunu söylüyorsun Hyunjin!? Tanrı aşkına sana nasıl inanmamızı beklersin!? Bu çok çocukça, kaç yaşındasın? 3? 5?"
Hayal kırıklığıyla ikisinin üzerinde gezdirim gözlerimi. Bunu uydurmamıştım. Görmüştüm. Hangi insan bir tavşanı boğazından ısırıp kanını emerdi? İnsan değildi işte! Kan emicilerle aynı dünyada yaşıyorduk!
"Onlar gerçek! Ama biliyor musunuz? Ne düşündüğünüz artık umrumda değil!"
Ayakkabılarımı giydim ve dış kapıyı açtım. Son kez yıllarca annem dediğim kadının gözlerine baktım.
"Hayatımı yönetmene izin vermeyeceğim."
Ardından sertçe kapıyı çarpıp çıktım o evden. Ağlama seslerini duysamda umursamıyordum. Amcamın 'geri gelecektir' sözlerineyse sadece gülüyordum.
Oradan olabildiğince uzaklaştığımda telefonumu çıkardım ve Chan hyungu aradım.
"Hyung, merhaba. Bir süre sizde kalabilir miyim?"
"....."
"Teşekkür ederim. Gelince anlatacağım."
Telefonu cebime geri koydum ve adımlarımı daha da hızlandırarak Chan hyung ve Seungmin'in yaşadığı eve doğru yürüdüm.
Onlardan başka kimsem yoktu. Bana inananlar sadece onlardı. Vampirlerin varlığına inanıyorlardı. Sırf ben söyledim diye hemde! Bana güveniyorlardı! Ailemden sadece bana güvenmelerini istemiştim!
"Öyle mi? Bence tek istediğin güven değildi."
Duyduğum yabancı sesle hızla arkamı döndüm. Bembeyaz ve pürüssüz yüzü olan bir adamdı. Yüzünde rahatsız edici bir gülümsemeyle bana bakıyordu. Kahverengi gözleri çok...parlaktı(?)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
like wine, hyunho ✓
Fanfiction" Ben seni delicesine severken, ben senin için kanımın her damlasını akıtmaya hazırken; senin o buzdan kalbin onun için atmaya devam ediyor sevgilim. „ ~ yan ship; chanmin ~ !!vampir. !!angst. ~ |020722| |241222| ~ angst #1