Kavga Değil Ama Muhabbet Hiç Değil

808 89 39
                                    

Google amcaya "Güzel kızlar nasıl tavlanır?" yazınca karşıma çıkan sonuçlar şöyleydi:

1)Gizemli erkek rolü.

Daha ilk şıktan elenmek beni bir miktar bozmadı değil.

2)Centilmenlik.

Bu yine biraz daha yapılabilir gibiydi.

3)Kendinize güvenin, çekinmeyin.

Karşımda afet-i devranım, sarışınım varken zor.

4)Profesyonel bir yalancı olun.

Yani ne alaka, neden yalan söylemek zorunda olayım değil mi?

5)James Bond gibi olun.

Bu maddeler gittikçe boka sarıyordu ya neyse.

6)Güçlü gözükün.

Yok ebesinin nikahı ama!

7)Eğlenceli olun.

Kendi kendimi rezil etme potansiyelim olduğundan burada yarı yarıya kurtarıyorum sanki.

8)Yaratıcı olun.

Ne yapacağız acaba, kızla uzaya falan mı çıkacağız?

9)Bakımlı olun.

Her tarafımdan yağ fışkırırken mi? Bu maddeler sağ olsun ufak bi yıkıldım ama halledeceğim.

Yine de modunu düşürmek yok Eylül. Kendine gel kız, sen elin yorumlarını takacak insan mısın be? Kendi kendime gaz vere vere yürürken cebime sıkıştırdım telefonu. Sabah 8.30'daki derse 8'de gelecek iki enayi vardı okulda. Biri ben diğeri sevdiceğim. Benim gelme nedenim de oydu ama neyse, konumuz enayiliğimi yarıştırmak değildi.

Issız okul koridorunda yürürken sınıfımızın açık kapısı yüzümde ufak bir tebessüme neden oldu. Bu kızın varlığını düşünmek bile beni mutlu ediyordu. O yüzden adımlarımı hızlandırdım, ne kadar çabuk varırsam yalnız kalma ihtimalimiz o kadar artardı. Saniyeler sonra amfiye girmiş koca kapıyı ardımdan kapatmıştım. Sınıfın tamamını görmemi engelleyen duvarı da aşınca duvar kenarında en arkada oturan sevdiceğim görüş alanıma girdi. Yine kulağında kulaklıkla bir şeyler karalıyordu. Bu kız 3 yılda neden bir gram ilerleme kaydetmezdi?

O kadar odaklanmıştı ki sınıfa girdiğimi bile fark etmemişti. Basamakları salına salına çıkmaya başladım, belki bu sürede beni görür diye. Ama tık yoktu. Ta ki tam önündeki sıraya gelene kadar. Hareketliliği sezmiş olacak başını kaldırdı, göz göze geldik. Bakışmayı bozmadan yanına oturdum. Çantamı usulca masaya koydum, vücudumu tamamen ona çevirdim. Elimi kaldırıp yüzüne doğru yaklaştırdığımda irkilip biraz geri çekilse de umursamadım. Sol kulağındaki kulaklığı çıkardım, pişkince kendi kulağıma yaklaştırdım. Tabi ki tam takmadım, sonuçta takıntısı olabilirdi. Benim kulağıma koymamdan tiksinebilirdi.

"Ne dinliyorsun?"

İngilizce bir şarkının sözleri beynimde yankılandığında daha önce duymadığımdan emindim.

"Eylül, ne yapıyorsun sabah sabah?"

Yüzümü buruşturup kulaklığını ona geri uzattım.

"Asıl sen ne yapıyorsun? Sabah sabah 'fuck you' diye şarkı mı dinlenir?"

Gözlerini devirip elimden alsa da tekrar kulağına takmak yerine tamamen çıkardı. Eh bu da bir şeydi, en azından konuşmaya niyeti vardı değil mi?

"Sen çok biliyorsun herhalde, söyle bakalım ne dinlemeliyim?"

O da bedenini tamamen bana çevirdi, şimdi tam anlamıyla karşı karşıyaydık. Güzel gözlerini bu kadar yakından görmek de ayrı zevkti he.

Masal Değil Ama Gerçek Hiç DeğilHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin