05

1.1K 104 88
                                    






parlak platform çizmelerimin zeminde çıkardığı ses kulaklarımı şenlendirirken neon mavi ışıklarla süslenmiş koridorda üzerimdeki siyah çiçekli elbisem ve kusursuz makyajımla birlikte emin adımlarla yürüyordum. bakışların üzerimde olduğunun pek tabii farkındaydım, zaten buraya gelen çoğu kişi ya kafa bulmaya gelirdi ya da boktan geçen gününü neşelendirecek bir şey arardı.

her ikisindede yollar bana çıkıyordu.

"jennie, hazırlıklar tamam. ne zaman çıkıyoruz?" diyerek lisa yanıma geldiğinde beraber bar kısmına yürüyorduk.

"taehyung gelmedi daha. o gelmeden çıkmam bilmiyor musun?" diyerek küçük bir çocuk gibi mırıldandığımda lisa ile beraber bar taburelerine oturmuş, az ilerimizde bir müşteriyle sohbet eden- hayır hayır tam anlamıyla karşısındaki kızın içine düşecek olan jungkook' a selam vermeyi de unutmamıştık.

kafasını iki yana salladı lisa. "senin bu taehyung takıntını asla anlamıyorum."

"tatlım," diyerek taburede biraz yana kaydığımda ve etrafıma bakındığımda göz göze geldiğim, henüz yirmilerinin ortasında olan bir genç, bana genişçe sırıttığında ona karşılık ben de dudaklarımı kıvırmıştım. göz temasını kesmeden konuştum, "sence de fazla abartmıyor musunuz? taehyung'a takıntılı falan değilim. sadece eğleniyorum işte onunla."

"evet aynen jennie, yalan söylemede böyle devam." diyerek bir an da bağırıp abartı bir şekilde beni alkışlamaya başladığında karşımdaki gençten bakışlarımı çekip lisa'ya doğru döndüm ve korkunç bir surat ifadesiyle beni nasıl rezil ettiğini izledim. ah, bu yeni nesil gençleri gerçekten tuhaftı.

jungkook sonunda önündeki kızla flört etmeyi bırakıp bizim varlığımızı hatırladığında iki birayı önümüze doğru ittirdi.

"bir an kızın göğüslerine düşeceksin sandım." diye mırıldanıp birayı kafama diktiğimde jungkook'ta içtiği suyu komikçe suratımıza doğru püskürttü bunu beklemiyormuş gibi.

gözlerim kapalı, ellerim havada. bir şekilde yüzümdeki damlaların aktığını hissederken yavaşça derin bir nefes verdim. jungkook, "hassiktir." diye mırıldanırken ben de, birayı sakince masaya bıraktım ve boynumu kütlettim. evet jungkook, bence de hassiktir.

"jungkook, kaç yoksa ecelin geliyor." diyerek lisa kulağımın dibinde bağırdığında jungkook'un kaçmasına fırsat bilmeden, aniden öne doğru atıldım ve aramızdaki tahta masayı yok sayarak kollarımı absürt bir şekilde jungkook'a doğru savurdum.

"jungkook, gel buraya çabuk! jungkook!" diyerek onu yakalamaya çalıştığımda belimde bağlanan iki kolun beni geriye doğru çektiğini hissettim ama jungkook arkasında içkilerin bulunduğu yere yapışmış bir şekilde, "ıy, hoşt, hoşt." diye ellerimi kendinden ittirirken belimdeki kolları uzaklaştırmaya çalışıp, "bırak yapışayım şunun boğazına, fırlatayım soğuk denize, hipotermi geçirsin, donsun ya da kafasını duvara sürteyim- ya sana diyorum bıraksana kardeşim."

"jennie."

"ya bırak- bu elbiseye kaç para verdim ben senin haberin var mı? dolarlarım gitti. bak gözümün önüne geliyor şu an, el sallıyorlar bana tanrım." diyerek ağlamaklı bir sesle jungkook'a kötü bir bakış atıp hâlâ beni bırakmadığı için sinirimden arkamdaki kişiye dirseğimi geçirdiğimde bir küfür yükselmiş ve ardından belimdeki kollar da gevşemişti.

ben daha olayı kavrayamadan yanımda duran lisa'nın sen bittin bakışlarını gördüğümde ve jungkook, "lan, lan, lan taehyung iyi misin?" diyerek aramızdaki tahta masadan tabiri caizse uçarak arkamdaki kişiye yöneldiğinde olduğum yerde donakaldım. hayır jennie, hayır hayır, şu an bir rüyanın içindesin ve beynin sana bir oyun oynuyor.

formula, taennieWhere stories live. Discover now