huzur, 17

822 146 73
                                    

Seokjin yorgun ve mutsuzdu. Bugün taehyung'un yanından ayrıldıktan sonra kahvaltı için ailesinin yanına gitmişti. Babası ve annesinin şakayla karışık kalbini kırması sonucu, etrafa saçtığı sahte gülücükler çok yormuştu onu. Ağlamak istiyordu ama hiç alanı yoktu.

Her zaman insanlar onun kalbini kırar ama sanki o insan değilmiş, hissetmezmiş gibi hayatına mutlu bir şekilde devam ediyordu. Sanki o boşluktan ibaretti ve birilerinin duygusal boşluğunu dolduruyordu. Sonra o boşluk artık başkası için açıldığında, onun bir önemi kalmıyordu.

Tamamen boşluktan ibaretti.

Beceriksizdi, abisi gibi değildi... Hayatta her şeyden mahrum kalmıştı. Yine de hiç sesini çıkartmamıştı. Şimdi taehyung'u kaybetmek istemiyordu. Bu dört ay içinde onunla ilgilenmişti. İlk defa birisi ona içten nasılsın demişti. Bir tesadüf sonucu onunla hayatı kesişmiş ve ilerlemişti.

Bu yüzden kaybetmek istemiyordu bunu. Canı ne kadar yanarsa yansın, ilerde belki kalbi çok kırılacak olsa bile devam etmek istiyordu. Sonucunda ne olurdu pek bilmiyordu ama içindeki ses doğru kişinin o olduğunu bağırıyordu adeta. Yine de içten içe kırılmak hiç istemiyordu...

Şimdi hastanenin bahçesinde otururken, öylece bankın üzerine izliyordu. Aniden sırtına bırakılan montla, kafasını yukarı kaldırdı. Taehyung'u gördüğü an sanki ağlamak için bunu bekliyordu. Aniden dolan gözleri, kendisinin bile beklemediği bir durumdu.

Taehyung hemen kollarını sevgilisine dolarken avucuyla okşadı saçlarını. Dudaklarını kafasına bastırdı ve göğsünde ağlamasına izin verdi. "Geçti, artık yanındayım." Seokjin hissediyordu. O gerçekten yanındaydı... Sevgilisinin kokusunu içine çekerken, elini sıkıca tuttu.

"Teşekkür ederim, iyi ki geldin." Taehyung, seokjin'in yüzünü elleri arasına aldı ve burnuna dudaklarını bastırdı. "Ne oldu anlatmak ister misin?" Seokjin alt dudağını büzdü ve gözlerini yere çevirdi. Anlatmak istemiyordu. Utanıyordu...

Taehyung anlatmak istemediğini anladığında üstelemek istemedi. Bankın üzerine bıraktığı poşeti seokjin'e doğru sürükledi. "Sevgilimle öğle yemeği yemek istedim." Seokjin gülümserken, taehyung gözlerindeki yaşları sildi. O cidden harika bir adamdı. Ona iyi ki yazmıştı...

Yolları, iyi ki kesişmişti.

İkili güzelce yemek yerken sohbet etmiş, taehyung seokjin'i neşelendirmek için her şeyi yapmıştı. Şimdi ikisinin de ayrılma vaktiydi... Gitmeleri gereken bir işleri vardı. "Keşke hiç gitmesen." Seokjin'in mırıldanarak söylediği şey, taehyung'u gülümsetmişti.

"Keşke hiç ayrılmasan yanımdan ama hayat bu." Seokjin hemen kollarını seokjin'in boynuna doladı. Kimseyi umursamadı. Sevgilisine doya doya sarılmak istiyordu. "Güzelim benim, iyi ol tamam mı?" Seokjin, taehyung'un boynuna dudaklarını sürttü ve mırıldandı.

Orda uyuyamaz mıydı?

"İyi olacağım sayende. Sen de iyi ol lütfen." Taehyung hafifçe genç adamı kendinden uzaklaştırdı. Yüzünü elleriyle okşadı ve yanaklarını uzun uzun öptü. "Her şeyimsin sen benim, çok tatlısın." Seokjin mutlulukla gülümsedi. Gözlerindeki ışıltı çok parlaktı. Seokjin şimdi çok daha iyi hissediyordu.

Taehyung kendisine güzelce bakarken, aniden, böyle kalbinin en temiz köşesinden kopup gelen, saf istekle hızla dudaklarına kapandı. Onu öpmek istemişti ve genç adamın şoka uğrayacağını biliyordu. Öyle de olmuştu. Taehyung aniden gelen öpücükle olduğu yere çakılmıştı...

Seokjin hemen öpüp geri çekilirken, kulaklarına kadar kızarmıştı. İnsanların onlara baktığını hissedebiliyordu. Kendisi de aniden cesaretle dolmuştu ama şimdi kendisine aşkla bakan adama bakarken, eli ayağı titremişti. Sanki az önceki cesur adam o değilmiş gibi, koşarak hastaneye girmişti.

Taehyung ise elini dudaklarına götürüp okşuyordu, gülümseyerek...

Komisyon bozuntusu! ✓Where stories live. Discover now