Rachorn Kilisesi

10 3 1
                                    

•I•

14.yy
Rachorn kilisesin öğle saatinin geldiğini duyuran çanları çalmaya başlamıştı. Kilisenin içinde dolanan rahip elinde ki tütsüyü ziyarete gelen insanların etraflarında dolaştırıyor bir taraftanda her ne kadar sesi çıkmasada hareket eden dudaklarından dua ya eşlik ettiği anlaşılıyor du. Başrahibin İsanın heykelinin yanına geçip ellerini kavuşturup bir süre dua etmesinin ardından kürsüye yaklaşarak insanları üstten beri izledikten sonra içerde yayılan tütsü kokusuna karışmış o sokak kokusunu içine çekmişti.
-Çocuklarım." diyerek sözüne başladı rahip. Yüzündeki ulvi ifade tertemiz kıyafetler içinde ki ışıltılı yüzü bir çok insan için ilahi bir kavramdı. Özelikle de yoksulluğun çok fazla yaygın olduğu bu dönemde. Kendilerine yardım eli uzatan kilise ve tanrının hayır sever kullarının onlar için yaptıkları yardımları göz önüne alacak olursak, kalabalığın neden bu kadar çok kiliseye bağlı oldupunu anlamak zor olmayacaktı.
-Günahlar arasında bir günah vardır ki hiç bir affı olmayan. Tanrının biz kulları arasında dolaşıp onlara yakanlarla kandıran şeytanın soyundan gelen cadılık. Tanrıyı hiçe sayarak onun bizlere sunduğu bu yaşamları sanki Tanrıdan daha iyi bileceklermiş gibi bize anlatanlar. " diyerek devam etti sözlerine.

14.yy Cadılığın, falcılığın ve büyücülüğün en çok yaygın oldupu dönemlerden kabul edilmekteydi. Yoksulluğun kol gezdiği bu sokaklarda nerdeyse her sokak başında bir falcıya bir dilenciye rastlamak zor değildi ve bunları takip eden büyücülüklere de.
Kilisenin yaptırımlarına rağmen hala artmakta olan bu günahın bir kurbanı daha vardı bugün. Bir kaç dakika önce sokakta koşarak haberi herkese yayan küçük bir çocuk bir cadının meydanda yakılacağını yayıyordu herkese.

Kilsenin ayininin bitimin ardından başrahip ve yardımcıları kiliseden çıkarak meydana doğru yürümeye başlamışlardı. Çamurlu yollar, sürekli önlerine çıkmaya onlardan yardım dilenen insanların arasından geçerek ilerleyerek rahipler bir kaç sokak ötede yer alan meydana ve ortasında yuvarlak bir şekilde taştan örülmüş nerdeyse bir kaç karış yükseklikte olan içinde kütüklerden yapılmış bir platform ve etrafı büyük bir ateş yakmaya yetecek kadar odunla doldurulmuş olan cadının yakılacağı yere varmışlardı. Başrahibi görünce alkışlamaya ve onları sevgi sözcükleriyle anan kalabalığın arasından küfürler yayarak iki polisin kolundan tutarak getirilen bir kadın görülüyordu artık. Kadın önce yakılacağı yerin önüne fırlatılmıştı. O kadar sert yere fırlatılmıştı ki parçalanan dizleri çamura ve kana bulanmış yüzüyle o çarpanın şokunu atmaya çalışır gibi bakıyordu etrafına. Kulağındaki sesler boğuk gözleri oldukça buğulanmıştı.
-Rozali Hesrtls dün Juan heykelinin altında fal bakarken ve beraberinde bir büyü yapmak için pazarlık yaparken yakalandı. diye haykırdı elindeki kâğıt parçasını katlayarak yerine koyan polis memuru. Kadın hayır diye haykırır gibi kafasını sallamaktan başka bir şey yapamamıştı. Sesi çıkmıyordu; az öne yaşadığı travmanın etkisi tam geçmemiş üstüne korku ve panikte eklenince ne kıpırdaya biliyor nede tek bir kelime bile ede biliyordu.
-Rozali. dedi baş rahip kadına yaklaşarak. Yanına eğildi ve saçlarından okşayarak devam etti sözlerine.
-Ne kadar da güzel bir ismin var kızım. Tıpkı güzel bir yüzün olduğu gibi. Bu günahından arındırılmak için burdan sonra ki yaşamının da en az senin kadar güzel olması için dualar edeceği mi bilmeni isterim. diyerek ayağa kalkarak hemen yanında yer alan rahip ve polise onaylayan bir hareket le vazifelerine başlamalarını işaret etti.

Rozali, gerçekten de çok güzel bir kadındı. Hikayemizde yeri olmasada onun hakkında biraz bahsetmemizde sorun olacağını sanmıyorum. Henüz yirmibeş yaşında ince uzun sayılmasada bir çok asil kadından daha zarif bir görüntüsü olan kızıl saçlı bir kadındı. Her ne kadar çamur ve kanla kaplansada oldukça güzel bir yüze sahip olduğu ve hiç bir kirin kapatamayacağı ışıltılı renkli gözleri olan bir kadındı. Evli olup olmadığı yada bir ailesi dair bir bilgiye sahip olmadığımız çingene kızlarından birsiydi Rozali. Dün akşam saatlerinde biraz yemek parası çıkarta bilmek için Juan heykelinin ordan geçerken genç bir kadının dalgın bakışlarını görmüş ve ona isterse kendisi için fal baka bileceğini söyleyerek etkilemeyi başarmış ardından kadının ağzından kopardığı bir kaç kelimenin ardından ayrıldığı daha doğrusu onu terk eden adam için bir bağlama büyüsü yapa bileceği yalanını söylemişti. Bu sırada oradan geçen bir polis heykelin arkasından bu konuşmaya tanıklık etmiş ve hemen orada suç üstü yakalamıştı. Belkide kadının güzelliğinden etkilenmiş olan adam onun kendisini red etmesinin ardından hakkında böyle bir söylentide çıkartmış ola bilirdi. Kim bilir sonuçta bir çingene kızını kim dinleyip inanacaktı ki.

Rahibin ve Polisin kollarından tutarak kaldırdığı kadın kütüklerin arasında dikine yerleştirilmiş olan bir kütüğe bağlanmıştı artık. Rozali kendisini savunmamış direnmemişti bile. Belki de kurtuluşu olarak kabullenmeye başlamıştı bu durumu. Üstündeki kıyafetlerin bir rahibe tarafından çıkartılıp yırtılarak kenara atılması ardından çıplak vücudunun sergilenmesinden bir tek rahatsız olmuştu Rozali. Hemen yanında duran ve dua eden rahibe bakarak cılız bir sesle;
-Gerçekten Tandı benim vücudumun böyle herkese sergilenmesini mi istiyor. Ne sapıkça bir Tanrınız varmış. demişti alaycı bir ifadeyle. Kızın bu sözlerinin ardından sinirlenen rahip elindeki incili kapatarak kadının suratına sert bir tokat atmıştı ve duayı yarıda keserek ceza memuruna bakarak ateşe vermesini söylemişti.
Kalabalığın küfürleri, iğrenç haykırışları ve ellerine geçen taş ve her çeşit fırlatıla bilir şeyle Rozaliye işkenceler etmeye sanki kendi günahlarını onun kilerle birlikte yok olacağını düşünür gibi çığlıklar atata ata ölmekte olan kadına yüklüyorlardı.

Rahip hala siniri üstünde Başrahibin yanına geçti ve kiliseye doğru yola çıktılar. Durumu gören Başrahip neler olduğunu öğrenmek istediğinde rahip orda yaşananları söyledi. Kadının kendisi için af dilemek, günahlarının bağışlanmasını istemek yerine Tanrıya nasıl saygısızlık yapa bileceğini dillendirirken Başrahip birden sözünü keserek cevap verdi.
-Kardeşim. Daha çok gençsin öğrenmen gereken çok şey var henüz. Akşam odana gitmeden önce yanıma gelmeni istiyorum. demiş ve rahibin omuzuna dokunarak onu sanki kutsamış ve onurlandırmış gibi gülümsemişti yüzüne.

Başrahibin de dediği gibi rahip çok gençti henüz yirmi iki yaşlarında geniş omuzları ve temiz bir yüzü olan genç rahiplerden birisiydi. Kendisi buraya henüz bir kaç ay önce Flark kasabası rahibi tarafından Başrahibe yazılan bir mektup tarafından tavsiye ile gönderilmişti. Oldukça çalışkan mütevazı ve sevecen bir kişiliğe sahipken din konularında tartışmalarda fazla hararetlenen ve bazende aşırı tepkiler bile vere biliyordu. Başrahip bir başka meslektaşının da tavsiyesi ve izlenimleriyle onu hemen yanına alarak özel olarak ilgilenmeye başlamıştı.

Günün bitimine yakın kilisenin kapılarını kapatılmış evsizler için düzenlenmiş olan büyük salonun da sohbetler eşliğinde kimsesizlerle yemek yenmişti. Çevre kasabalarda bile konuşulan bu olay bir çok belediye başkanı için gıpta bile ediliyordu. Böyle bir başrahibin kendi şehirlerinde, kasabalarında olması onlar için daha fazla yardım demek olduğunu düşünüyorlardı.
Herkesin dağılmasının ardından rahipler teker teker odalarına dağılmaya başlamışlardı. Samuel başrahibin bugün kendisine söylemesi üzerine odasının kapısının önüne gitmiş ve bir süre bekledikten sonra kapıyı çalmıştı. Başrahibin içeri gelmesini söylemesiyle içeri giren Samuel başını eymiş ve yeri izleyerek tek bir kelime dahi etmeden Başrahibi dinlemeye hazır olduğunu gösterir gibi beklemeye başlamıştı. Oldukça geniş bir odası olan Başrahibin odasının her köşesi kitaplıklarla doluydu, yatağı tam odayı ortalayacak gibi kapının biraz ilerisinde tam kaşısında da bir diğer duvarı ortalayan şöminenin karşısındaydı. Sıcacık bir odaydı ışıltılı ve gösterişli Samuel elinde olmadan etkilenmeyi başarmıştı özelikle Başrahibin şöminenin biraz ilerisinde yer alan çalışma masası ve sandalyesini görünce içinden kendisinin de böyle bir yere sahip olmak istediğini söylemişti. Kim bilir belki şleride kendisi de böyle ulvi bir göreve Başrahiplik görevine gele bilirdi.
Başrahip elinde bir kitapla Samuelin yanına geldi ve ona bunu okuyup ne anladığını ve ne düşündüğünü bir kağıda yazarak kendisine getirmesini söyleyerek kendisine iyi geceler dileklerini sunmuş ve odasın gidip dinlenmesini söylemişti.

RuhbazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin