"Ah Allen! Orası, tam orası- ah! Daha sert becer beni!"
Önümde domalmış hâlde inleyen kızın esmer kalçalarına kendimi biraz daha ittim ve başımı geriye atıp bu sikik kabinden bir an önce çıkmak için boşalmaya çalıştım. Altımda kıvranan kız iki kere akıtmış ve iki teneffüs bir ders zili çalmış olmasına rağmen hâlâ boşalamamıştım. Birisi görse muhtemelen beni seks tanrısı ilan ederdi ama sorun azıp boşalmamam değil, doğru düzgün azmamamdı. Ellerimin altındaki, ikinci sınıflar tarafından tanrıça ilan edilmiş kız bile beni adam akıllı azdırmıyorsa gerçekten bir sorun olmalıydı.
Sinirle gözlerimi yumup kendimi bir süre itmeye devam ettim. Bu sırada gözlerimin önüne gelen, egoist bir sırıtmayla bana bakan beden sinirle gözlerimi açmamı sağlarken gözlerimi kapattığım an bile beni rahat bırakmayan kişiye olan sinirimi önümdeki kızdan çıkartırcasına daha sert ittim kendimi. Yalnızca birkaç saniye içinde artık dayanamayan bedenim az bir sıvıyla boşalmaya başladığında kendimi pembe delikten çektim ve kalçalarına doğru akıttım.
İsminin Tiffany olduğunu yeni öğrendiğim esmer, nefes nefese doğrulduğunda keyifsizce iç çamaşırımı ve pantolonumu yukarı çektim. Tiffany dudağının kenarından akan salyalarını eliyle silerken "Başka bir gün evde de buluşalım." dedi gülümseyerek. Uzun bir süre kalça, delik ve döl üçlüsünü görmemek istediğime karar vermiş olsam da öylesine bir şekilde başımı sallayıp girdiğimiz ufak tuvalet kabininin kapısını açtım.
O, üstünü düzeltmek için içerde kalırken ben hemen karşımdaki büyük aynanın karşısına geçtim ve bedenimi süzdüm. Koyu gri saçlarım uzun bir süre hareket etmekten dağılmış, her teli başka yere bükülmüştü. Üstümdeki okul gömleğinin kravatı yarıya kadar açılmıştı ve gömlek de orantısız gözüküyordu.
Göz devirip elimi saçlarıma attım ve öylesine düzelttim. Birini siktiğimin belli olup olmaması umrumda değildi, hiçbir zaman böyle şeyleri düşünen birisi olmamıştım. Bu yüzden umursamazca birkaç dokunuştan sonra kapıya ilerlemiştim ki, içeri giren beden adımlarımın durmasına sebep oldu.
Bir haftadır köşe bucak kaçtığım Brendon elleri cebinde, yayvan bir yürüyüşle tuvalete girdiği an bedenim olduğu yere çakıldı. O gün, o sözlerden sonra onu alaya almış olsam da eve gittiğimde söyledikleri yüzünden başım ağrımıştı. Çünkü dediği şey doğruydu. Son zamanda en afilli sekste bile kalkmayan sikim onun öpücüğüne kalkmıştı!
"Kimler buradaymış..." Gözlerimiz birleştiğinde alaylı mırıltısı kaşlarımı çatmamı sağladı. Onunla aynı ortamda bulunmak veya konuşmak istemiyordum çünkü sikeyim ki utanıyordum. O benim üvey abimdi ve bir seferliğine de olsa onun için yükseldiğimin farkındaydı. Bu çok utanç vericiydi.
Tam da bu düşünceyle adımlarımı yanından geçirip tuvaletin çıkışına gitmeye çalıştım ama bu çabam yarı yolda kolumdan sertçe tutması sonucu kesildi. Gözlerim hemen solumda kalan bedenine dönerken "Ne var Brendon?" dedim bıkkınca. Bıkkın olduğumu görürse belki beni konuşturmadan salardı.
Brendon, dediğim cümle karşısında hiç etkilenmeden başını yana eğdi ve "Benden kaçmayı bırakmayı ne zaman planlıyorsun?" dedi. Yeşil gözleri gözlerime gerçekten bir yanıt arar gibi dikkatli bakıyordu. Saçları, geçen gün partide topladığı gibiydi ve birkaç tutamı odaklandığım gözlerine düşüyordu. Kendime olan sinirimi ondan çıkartmak ister gibi kaşlarımı çattım ve "Senden kaçmıyorum, sadece seni sikime takmıyorum." dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Üvey Abi [bxb]
RomanceBrendon Wilson, her lisede olan popüler çocuklardan birisiydi. Umursamaz ve serseri duruşuyla etrafındaki tüm kızların kalbini gitar telini çalar gibi hiç zorlanmadan çalabiliyordu. Durum böyle olunca, benim kalbimi de çalmış olması pek şaşırtıcı d...