가끔씩 난 두려워져

133 23 11
                                    

Sometimes I get scared

Burası karanlık, dostlar. Karanlık ve nemli, nemin getirdiği bir soğuğa da sahip. Bir yerlerdeyse bir su damlası sesi, şıp şıp yere damlıyor hep. Bazen bir mağaradaymışım gibi hissettiriyor bana. Sanki bir yerlerde dikitlerin oluşumuna şahit oluyorum ama o kadar karanlık ki, göremiyorum. Gözlerim alışamadı hala karanlığa.

Ve yürüyorum bol bol. Yolum nereye gidiyor bilmiyorum, bir yolum var mı onu bile bilmiyorum. Karanlıkta yolumu bulmaya çalışırken gezinen ellerim bir duvara bile çarpmıyor. Ancak biliyorum ki, ayaklarımın aldığı yol düz değil, dönüyorum. Zamanın çarkı mıdır bu içinde dönüp durduğum kara delik, yoksa cehennemin aşağıya doğru döne döne giden yolları mı, emin değilim. Yolumun bir sonu var mı, birisi elimi tutup da beni çekip kurtaracak, veyahut bana yolu gösterecek mi? Buradaki tek kişi benim şu anlık.

Ancak sizi içinde olduğum bu meçhulun detayları ile sıkmayayım, gelin hikayeme kaldığım yerden devam edeyim.

Anasınıfında edindiğim tek arkadaşım Minho ile ilkokulda da aynı sınıfta olduğumu öğrenince dünyalar benim olmuştu. Ben anasınıfında Minho'nun gölgesine sığınarak geçirdiğim bir yılda hiç değişmemiş, onun arkasına sığınmaya devam etmişken, o da sahip olduğu cazibeden hiçbir şey kaybetmemiş, bütün çocukların en sevdiği arkadaşı olmuştu ve ilkokul boyunca da böyle sürmüştü bu.

Okulun ilk günüydü, anasınıfının aksine daha kolay ayrılmıştım annemin yanından Minho'nun verdiği güvenle. Biz okul kapısından içeri el ele girip de sıraya oturduğumuzda, sınıftaki çocuklar hemen başımıza toplanmıştı.

Size bu hikayeyi anlatırken dürüst olacağımı söylememiştim, bunu ilerleyen zamanlarda da unutmayın lütfen çünkü çocukların bizim başımıza toplandığı yoktu. Minho'nun başına toplanmışlardı. Ancak ben her ne kadar ilgiden ve göz odağı olmaktan hoşlanmadığımı söylersem söyleyeyim, ilgi çekici bir insan olmamam içimde hep ukte olarak kalmıştır. Bu yüzden olur da, arada kendimi de Minho'nun cazibesiyle çektiği insan kafilesine bir sebep sayarsam, mazur görün bunu ve kendimi kandırışıma sessiz kalın kibarca.

Ne yazıktır ki, kötü sonumuzu getiren kişi, Minho'nun ilk gün etrafına çektiği o grubun içindeydi ve benim Minho'ya tutunduğum gibi o da Minho'ya tutunmuştu. Bırakmaya niyetimiz yoktu ikimizinde. Ancak, bilseydim ikimiz arasında Minho için verilen sessiz savaşın sonuçlarını, daha o zaman bırakırdım Minho'yu çarpacağım sert kayalıkları umursamadan. Ancak kimsenin haberi yoktu bunlardan ve taşıdığı yük ağır gelmişti Minho'ya, kırılıp sert kayalıklara çarpan da o olmuştu. Bu olay için kendimi suçluyorum aslında. Ama sizin kafanız yine karışmaya başlamasın, ben hikayeyi Chan ve Minho'nun tanıştığı günden anlatmaya devam edeyim.

Okulun ilk haftasıydı, beden dersine çıkmıştık ve kendi içimizde takım kaptanları seçmemiz gerekiyordu. Spor konusunda her dalda uzman olduğunu iddia eden Changbin kendini kaptan olmak için öne atınca ilk kaptan olarak onu seçmiştik. Daha sonraysa Chan'ın "Minho kaptan olsun diyenler elini kaldırsın" önerisiyle hepimiz elimizi kaldırmış, diğer kaptan da o olmuştu. Eğer olmak isteyen başka biri varsa bile sesini çıkarmamıştı hem daha yeni yeni tanışmanın çekingenliğiyle hem de Minho'nun sahip olduğu cazibesinin korkusuyla.

Oyuncuları seçmeye geldiğinde sıra, Minho ilk beni seçmişti. Changbin de, aynı Minho ve benim olduğumuz gibi anaokulundan arkadaşı olan Felix'i seçtikten sonra seçme sırası Minho'ya gelince "Chan" dedi Minho. Chan sevinçle koşarak sarıldı Minho'ya. Minho'ya o güne kadar sarılan tek arkadaşı olarak, minicik bedenimi bile aşan bir kıskançlık kaplamıştı yüreğimi. Bağırarak Chan'ı itmek, Minho'dan uzaklaştırmak ve "O benim arkadaşım, ona sarılamazsın!" diye haykırmak istemiştim. Ancak coşkuyla ona sarılan Chan'a yüzünde kocaman bir gülümseyle karşılık vermişti Minho. İşte o an, Chan'ın Minho'yu çoktan benden almaya başladığını anlamıştım. Oyunlarda ilk beni seçiyordu, oyun oynamak için benim evime geliyordu ve bizde kalıyordu annesiyle misafirliğe geldiği günlerin akşamı. Ama Chan da bunlara sahip olabilmek için hiçte uzaklarda değildi.

İlkokulun bittiği yaz, anneannemin aniden hastalanması sonucu apar topar Gimpo'ya gitmemiz gerekmişti. Anneannemi çok severdim o yaşıma kadar. Ancak o yazdan sonra, dürüst olmak gerekirse sonrasında yaşananlar yüzünden hep onu suçladım içten içten. Eğer o aniden hastalanmasa, durumu giderek kötüleşmese ve biz de Gimpo'da kalmak zorunda olmasaydık, geri döndüğümde göreceklerim korkutmazdı beni bu kadar.

Tatilin ilk haftası, odamda pencere ve balkon kapısı sonuna kadar açık, sıcaktan bunalmış şekilde odamda yatıyordum. Mutfaktan gelen telefon sesiyle annemin aramayı cevaplayan sesi odamdan az da olsa duyuluyordu ancak endişeyle 'Ne?' diye sorması, bütün evde belirgin bir şekilde duyulmuştu. Ardından hemen babamı aramış, babam işten izin alıp apar topar eve gelmişti. Ardından orada ne kadar kalacağımızı bilmeden, bir iki parça kıyafet doldurmuştu annem valizlere ve Gimpo'ya gitmiştik.

Gimpo'daki beşinci günümüzde, anneme bu sefer Seul'den bir telefon gelmişti. Minho'nun annesiydi arayan ve geçmiş olsun demek için aramıştı. Onlar konuşurken ben annemin yanına oturmuş, içim giderek bakıyordum telefona. "Hadi" diyordum. "Bitirin konuşmanızı ve telefonu verin bana da Minho ile konuşayım." Annem bir ara "Evet, evet Jeongin de çok özledi Minho'yu'' dediyse de ardından konu değişti, telefon yine bana verilmemişti.

Minho'nun annesinin dediği gibi Minho beni özledi mi bilinmez ama özlediyse bile benim yokluğumda kendini avutacak birini bulmuş, yerim dolmuştu. Okulların açılmasına bir hafta kala anneannemin durumu hala aynı şekilde kötü seyrediyordu, izni bitince Seul'e dönen babam, haftasonu gelmiş ve beraberinde beni de alarak eve dönmüştü. Annem ise, annesinin son günlerinde yanında kalmak istediğinden, kalmıştı o ölene kadar Gimpo'da.

Seul'e dönmenin bende yarattığı heyecanı ve Minho'yu aylar sonra görecek olmanın verdiği sevinci bu satırlar akarken sayfalarında, eminim hepiniz tahmin edebiliyorsunuzdur. Ancak ne kadar tahmin etseniz de heyecanımı, Seul'e gelince yaşadığım hayal kırıklığı ve hüznü hiçbiriniz tahmin edemezsiniz.

Arabamız evin bahçesine park ettiği an arabadan atlamış, babama "Ben Minho'lara gidiyorum!" dedikten sonra koşarak arka sokağımızdaki evlerine gitmiştim Minho ve ailesinin. Kapının açılmasını beklerken heyecandan olduğum yerde duramıyor, ileri geri sallanıp duruyordum. İçeri girinceyse, tüm o heyecanım çatırdayarak ufak parçalara ayrılmıştı. Dikkatli olun bu satırları okurken, aman batmasın parçalar sizin de ayağınıza. Zira kanaması hala geçmedi benim gönlümde.

Kapının sesiyle koridora çıkan Minho beni gördüğü gibi koşarak sarılmıştı bana. Geriye dönüp baktığımda, benim için en önemli anılar hep Minho ile olanlardır ve Minho'nun ev sahipliğini yaptığı anılarda en sevdiğimse bu anıdır. Minho'nun sıkıca sarılışı ve uzun süre bırakmayışı aramızda oluşan ve bırakın geçen günleri, her geçen saniyede yoğunluğunu arttıran özlemin en hakiki kanıtıydı. Bu noktada sizden de özür dilemem gerek yukarıdaki satırlarda Minho'nun özleminden şüphe duyduğumu söylediğim için. Ancak, anlarsınız ya, elimde değil ona karşı sahip olduğum kıskançlık ve yanında gördüm mü başkasını; konuşan, hareket eden ya da düşünen ben olamam. Bir başkası ele geçirir benliğimi. İşte bu anlardan biriydi yukarıda şahit olduğunuz. Yıllar sonra bile aklıma geldiğinde bende böylesine bir kıskançlık oluşturan an, Minho ile olan anılarımdan beni en çok yaralayan anıydı. Minho ile ayrılıp da kaldırdığımda ben başımı, yanımızda bitmişti bir çocuk daha.

"Hoş geldin Jeongin." dedi Chan. Yüzümden düşen bin parça oldu anında. Ve sonra bekledim, üçümüz birlikte oyun oynadığımız süre boyunca ben hep içten içe bekledim. Minho "Chan, ben Jeongin ile oynayacağım. Sen git" desin diye bekledim. Tıpkı ilk tanıştığımız gün yanına gelen o çocuğu kovduğu gibi Chan'ı da kovsun istedim. Babam gelip de akşam yemeği için beni alana kadar istedim. Evde yemeğimi yerken Chan'ın hala Minho ile olduğunu hatırladığım her an istedim.

O günden sonraysa hep bir Chan vardı yanımızda. Oyunlarda ilk Chan'ı seçtiği, onun evine gittiği ve onlarda kaldığı günlerin sayısı benimle olanlara yaklaşmaya başlamıştı. Ortaokula geçtiğimizde Minho ve Jeongin adında iki çok yakın arkadaş değildik artık. Minho, Chan ve Jeongin adında üç çok yakın arkadaştık.

secret secret 🦋 | jeongho ✓Where stories live. Discover now