test results

806 62 429
                                    

Yeşil gözler işittiği boğuk uğultularla aralandı. Yorgundu, çok yorgun. Vücudunu hareket ettiremiyordu. Bakışları tavanla buluşurken uğultular kesildi. Ardından adının fısıldanması...

"Eren?"

Hafifçe başını kaldırdı, hissettiği keskin acıyla yüzünü ekşitti. Bedenini yattığı hastane yatağında doğrultmaya çalıştı. Hemen bir çift el buna yardımcı olmuştu. Sırtı yatak başlığıyla buluşur buluşmaz bakışlarını odada gezdirdi. Tüm arkadaşları oradaydı. Ymir bile...

Armin hızla ellerini kavradı, telaşla sordu:

"Eren? Nasıl hissediyorsun? Ağrın var mı?"

Genç adam kafasını sağa sola salladı. Tekrardan gözleri etrafı taramaya başladı. Onun derdi başkaydı. İstediği kişiyi bir türlü görememişti ve bu endişesini daha da arttırıyordu.

"Mikasa nerede? Nasıl? İyi mi? Ona bir şey mi oldu? Neden burada değil?!"

Çatlamış sesi odada yankılanırken ortama ölüm sessizliği çöktü. Hiçbirinin ağzını bıçak açmıyordu. Bakışlarını kaçırıyor, gözlerine hücum eden hüznü gizleyemiyorlardı. Hepsinin de kafasının içinde yaklaşık bir saat önce yaşanan kavganın görüntüleri dolanıyordu...

"Derhal defol buradan Mikasa! Eren'den de Historia'dan da uzak dur!"

"Ama Grisha amca-"

"Saçma sapan aşk sözleri edeceksen hiç nefesini tüketme derim! O ikisi evlenecek ve huzurlu bir yuva kuracaklar! Bir kere olsun oğlumun mutluluğuna engel olma! Eğer onu gerçekten seviyorsan, özgür olmasına izin ver! Rahat bırak!"

"Ama biz birbirimizi seviyoruz! Eren beni seviyor! Historia'yı değil-"

"Ee? N'olmuş o zaman? Kendini vazgeçilmez mi sanıyorsun?! Elbet bir gün kendini çocuğuna ve evliliğine adadığında o da sevecek karısını! Bunun önündeki tek engel sensin! Görüşmemeniz için de her şeyi yaparım!"

Her bir kelime genç kadının kalbine cam kırıkları gibi  batarken sustu. Daha fazla konuşamadı. Harabeye dönmüş bedenini ağır ağır ilerletti. Sanki kılıç üzerinde yürüyordu. Ayakları da, kalbi de, aklı da sadece burada kalmak istiyordu. Fakat yapamazdı. Evren buna izin vermiyordu. Sıcak gözyaşları ve donuk bakışlarıyla ilerlemeye devam etti. Arkadaşlarının seslerini duyuyor ama ne dediklerini anlamıyordu. Bileğini tutan elin sahibinin kim olduğuna bile bakmadan hızla kendine doğru çekip kendini kurtardı. Yeniden engellenmeye çalışıldı, tekrar kaçtı. Geride sadece ne zaman düştüğünü bilmediği kırmızı atkısını ve gözyaşlarını bırakarak her şeyi, herkesi terk etti. Buna mecburdu. Çaresizdi... Ölmek istedi, fakat hayatta kalmak zorundaydı. "Belki bir gün kavuşuruz." dedi hıçkırıklarının arasından...

"Size, Mikasa nerede, diye sordum! Nerede o?! İyi mi, bir şey mi oldu?! CEVAP VERİNSENİZE!"

Reiner elindeki kırmızı atkıyı Eren'e uzattı. Yatağın kenarına oturup destek olmak istercesine karşısındaki genç adamın omzunu sıkıca kavradı.

"Üzgünüm dostum, engelleyemedik..."

"NEYİ?! N'OLUYOR?! MİKASA'YA BİR ŞEY Mİ OLDU?! SİKEYİM DOĞRU DÜZGÜN Bİ AÇIKLAMA YAPINSANIZA!"

Jean derin bir nefes aldı ve Reiner'ın yanına doğru ilerledi. Diliyle dudaklarını ıslattı ve her şeyi baştan sona anlattı. Eren kaşları çatılı bir şekilde dinledi her şeyi. Öfke tüm vücudunu ele geçirmişti.

"VE SİZ DE MİKASA'NIN GİTMESİNE İZİN VERDİNİZ HA! ONCA HAKARETE MARUZ KALIRKEN SESİNİZİ BİLE ÇIKARMADINIZ!"

"..."

back to black  |  eremika ✔Where stories live. Discover now