5.bölüm

139 5 32
                                    

“sevgili, avcı, dost, düşmandaima bunlardan biri olacaksın

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

“sevgili, avcı, dost, düşman
daima bunlardan biri
olacaksın. ”
       
                             Miracle


Prens gittikçe sinirleniyordu. Yaşlı cadının onu oyuna getirmiş ihtimali onu deli ediyordu. Genç adam gözlerini kapatıp ayakları ile ritim tutmaya başladı. Tam o anda kapı açıldı. İçeri yaşlı cadının dayanılamaz kokusu girdi. Genç prens nefes almakta zorlandı. Yaşlı cadı içeri girip prensin önünde diz çöktü.
"Affınıza sığınırım prensim. Ancak beklemenize değecek hem iyi hem kötü haberle geldim. Prens devam etmesini eliyle işaret etti. Duydukları onu hem sevindirmiştir, hemde fazlası ile kızdırmıştı. En korktuğu ile en çok istediği oluyordu...

"Artık çıkmamız gerekiyor." taehyung'un söylediği söz ile ayaklandım. Elbisemi düzeltip kendime çeki düzen verdim. Buruk hissediyordum. Daha erken olması gereken bir olaydı, böyle hissetmem kendime kızmama neden oldu. Ülkemi işgal eden ülkeden ayrılmaya üzülüyordum. Ben nasıl bir Prenses'tim.

Taehyung son defa gelip elini belime koydu. Dudaklarıma uzun bir öpücük bahşetti. Gözlerimden akan yaşa engel olamadım. Taehyung onu baş parmağı ile nazikçe sildi. Bana sıkıca sarıldı. Başını boyun girintime gömüp derin nefesler aldı. Biliyordum Bu son birbirimizi görüşümüzdü. Oda bende Savaş'ta ve Aşk'ta hiç bir şeyin adil olmadığını biliyorduk...

Atlara lalisa benle binmek istesede jungkook ona ülke sınırları içerisinde bunun olmayacağını, güvenlik açısından ayrı binmemizi söyledi. Bir şey söylemeye hakkım yoktu.
Taehyung'un bembeyaz atına doğru adımladığımda elini bana uzattı. Her ne kadar normal bir hareket gibi gözüksede kısa bir süre olanlardan sonra bu şekilde düşünemiyordum.

1 saat sonra grace ülkesinin sınırlarına geldiğimizde her ne kadar tehlikeyi atlatmış gibi gözüksekde asıl tehlike orada başlıyordu. Kimse kendi prensine zarar vermeye cesaret edemez. Ancak diğer ülkelerde durum bu şekilde değildi.
Kısa süre sonra bir köy kasabasına geldik. Köydeki insanların bakışlarından fazlası ile rahatsız olmuştum.

3 gün aynı şekilde devam etti. Uyku için çekildiğimiz ıssız bölgelerde her ne kadar bende nöbete katılmaya ısrar etsemde beni kesinlikle aralarına katmadılar. Çoğunluğunu jungkook'un yaptığı uyku nöbetlerimiz, köy kasabalarından yemek isteyişimiz derken günler su gibi olmasada akıp geçti. Hicran gelip çattı. Ülkemin sınırlarına yakın bir yerde durduk.
İki kişi bizi atlarıyla hazır bir şekilde bekliyorlardı. Aralarından birinin yüzü çok tanıdık gelmişti. Ama nereden olduğunu çıkaramamıştım.

Bembeyaz melek gibi bir attan indim. Bakmaya cesaret edemediğim yüze, kısa bir baş selamı verdim. Ülkemin tarafına geçtim. Lalisa ise attan inmiş, jungkook'a bir şey söylemek istiyordu. Ancak dudaklarını kemirmesinden doğru kelimeleri bulamadığını anladım. Jungkook ise attan inip bir anda lalisa'ya sarılınca lalisa başta olmak üzere hepimiz şaşırmıştık.

"Eğer birini korumak istiyorsan karşı tarafa iyimser davran ucube karşındaki benden daha merhametsiz biri olabilir."
Lalisa kısaca kafa sallarken jungkook'dan uzaklaştı. Benim olduğum tarafa gelirken gözlerinin dolduğunu fark etmiştim.

"Bizi buraya kadar getirip, hayatınızı riske attınız. Sizlere minnettarım."
Ülkemin sınırlarında olduğum için her an birinin bizi görüp gelmesi bir olabilirdi.

Kısa bir baş selamı verdim. Bizim için gelen iki kişinin atlarından birine bindim. Arkamdan lalisa'da yandaki kişinin atına bindiğimde at hızla koşmaya başladı.

Gitme zamanı, bulutlar etrafa yayılıyor.
Artık benim için düşman'dan ibaretti. Avın'ı hazır olda bekleyen bir düşman...
Çünkü aşk'ta ve Savaş'ta hiç bir şey adil değildir.

Bu sefer ülkemin kaybetmesine izin vermeyeceğim. Ve bunları yapanlara cezalarını acımasızca çektireceğim.
Hepimiz için yapmak zorunda olduğum şeyi yapacağım. Özür dilerim her şey planımın bir parçası idi.

Saray'a girdiğim an kimseyi umursamayarak annemin yanına çıktım. Camın önüne oturmuş düşünceli bir şekilde kahvesini yudumluyordu.

"Anne" başını serice bana çevirdi. Gözlerimiz kesiştiği an ela gözleri irileşti.
"Jennie" ayağa kalktı. Her zamanki gibi asilce yanıma yaklaştı. Kolumu nazikçe tutup şaşkınlığını gösterdi. "Jennie nasıl? İyi misin sana bir şey yaptılar'mı? "
"İyiyiz anne ikimizede hiç bir şey yapmadılar" yaptığım imayı anladığında eski soğuk kanlılığına büründü. Bir "köle" ile olan arkdaşlığıma çok karşı idi. Ona göre lalisa benim için bir zırhtan ibaretti.

"Babam nasıl? Ülkemizin son durumu ne? Ülkemiz çok mu kötü durumda? "

"Sakın ol jennie baban vefat etti." bir anda söylediği cümle beynimde yankılanmaya başladı. Babam ölmüştü.

"Ülkeyi saran veba hastalığı sebebi ile çoğu kişi vefat etti. Çoğu kişinin içinde babanda vardı. Tahtta ben geçtim. Ancak halk büyük bir ayaklanma başlattı. Ülkede iç savaş çıktı. Hastalık ve iç savaşı toplarsak şu anlık 55'i çocuk 200 kaybımız var. " ela gözlerine bakmaya dayanamadım. Asla gözlerine uzun süre bakamazdım.

"Tahtta geçmen gerekiyor jennie. Benim durumum pek iyi değil. Halk'a yayılmadı, ancak hekimin söylediğine göre,kalbim fazlası ile zayıflamış.Hekim kendimi yormamak gerektiğini söyledi. Yarın bir tören düzenleyelim. Tacını giy ve tahtta otur. Baban sana güveniyordu jennie. Onun güvenini boşa çıkartma."
Babmın en başta halkımın bana olan güvenini boşa çıkartamazdım. Karşımdaki sevdiğim adam bile olsa...

"Tamam anne. Halka geldiğim duyurulsun. En kısa zamanda mümkünse bugün taç giyme törenim yapılsın. Kaybedecek bir dakikamız, yok." kafasını kısaca sallayıp odadan çıktı. Üzerime çok zor bir görev yüklenmişti. Şu anlık kral o değil idi. Ancak en kısa zamanda tahtta geçecekti. İşte o vakit ciddi anlamda, düşman olacaktık. Umarım şartları fazla zorlamaz, masumların ölümüne yol açan, katil bir kral olarak tarihe geçmezdi.

Üzerime giydirilen fazlası ile ihtişamlı elbise'ye baktım. Bu şekil ihtişamlı, görkemli şeylerden nefret eden biriydim.
"Hazırsınız kraliçem" ona bakıp tebessüm ettim. "Şu anlık kraliçe olduğum söylenemez madam."
Tebessüm ederek önden yürümeye başladım. Tören alanına geldiğimde, halkın çoğunun sarayı doldurduğuna şahit oldum. Onlara kısaca el sallayıp yemin verip taç giyeceğim alana doğru yürümeye başladım. Papa beni gördüğünde yaşlılığının izin verdiği şekilde eğildi. Bende selamına onunki kadar içten karşılık verdim. Tahtta oturan annem yanındaki baş yardımcısı ile gelmeye başladılar.

Papa sesini halka duyurmak amacı ile bağırdı. "SESSİZLİK." halk bir anda sessizleşti. Kimseden çıt çıkmıyordu. Annem baş yardıcının elimdeki sandığı açıp içinden dünyanın en değerli taşları ile bezenmiş tacı çıkarttı. Önünde hafiften eğildim. Görkemli tacı başıma sabitlediğinde dik durmaktan başka çarem yoktu. Yakınımda ile fısıldadı.
"İşte Kraliçe'lere bu kadar görkemli ve ağır taç takmalarının sebebi bu kızım. Kimsenin önünde eğilmesin ler kimsenin önünde mahcup düşmesinler diye.
Bundan sonra dik durmaktan başka şansın yok. Karşındaki en değer verdiğin kişi bile olsa o taç için, bu halk için, her şeyinden vazgeçmen gerekir. Her şeyin senin elinde olduğunu sanma. Ama her şeyi elinde tutmayı sakın bırakma. Sakın o değerli tacına aldanma kızım. Sakın ona güvenipte yanlış işler yapma. Çünkü onun hiç bir faydası olmayacak." halka dönerek başının üzerindeki tacı çıkarttı. Tacımı aldığı sandığa koyup, sandığı kapattı. İçimi bir ürperti kapladı.

"Ey Beatrice halkı. Kraliçenizi, hükümdarınızı selamlayın! " onla beraber bütün halk önümde eğildi.

"Ben Beatrice Kraliçe'si Kim Jennie. Bu tacı, ve bu ülkeyi ölene kadar koruyacağıma, Ve ülkemi bu hale getirenleri en ağır ceza ile cezalandıracağıma, canım ve ülkem adına yemin ediyorum..."

Bölümü beğenip oy vermeyi unutmayın. Sayın Beatrice sakinleri.

𝕸𝖎𝖗𝖆𝖈𝖑𝖊 • 𝔗𝔞𝔢𝔫𝔫𝔦𝔢Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin