1

27 2 0
                                    

28 Şubat saat 16.30, koridorda oturuyorum. Nasıl tepki versem nasıl hissetsem bilemiyorum. Yaşam çok ağır. Umarım koridorunda beklediğim bu akıl hastanesi yaşamın ağırlığının altında ezilmememe yardımcı olur. Başka çarem yok, gerçekten yok. Buraya yatış sebebimin adına majör depresyon diyorlar. Dile kolay. Bana kalırsa ölümden beter. Zira boğuluyor gibi hissetmemi, kafamın içindeki hiç susmayan düşünceleri, ezilen ruhumun çırpınışını bir tek ben biliyorum. Böyle yaşamak ölmekten daha zor. Ki denedim, inanın ölmeyi denedim ama Damla ya bu sonuçta bunu bile beceremedi. Peki Damla başka neleri beceremiyor? Damla yaşamayı beceremiyor. Kendini sevmeyi beceremiyor. Ailesinin istediği gibi bir evlat olmayı beceremiyor. Sosyal anksiyetesini yenmeyi beceremiyor. Dersleri beceremiyor. İnsanlarla olması gereken iletişimini beceremiyor. Ölmeyi bile beceremiyor. Kendince becerdiği şeyler de var elbet. Fakat bu yaşamasına yardımcı olmuyor. İyi hissetmesine yardımcı olmuyor. Çünkü Damla artık ilgisi olduğu şeyleri yapmakta bile zorlanıyor. Damla sadece gözlerini kapattığında huzuru hissetmek istiyor. Psikiyatristler ona iyi olacağını söylüyor. Ama Damla'nın inancı gün geçtikçe azalıyor. Belki bana kızarsınız, bu ne umutsuzluk diye. Ama bir laf vardır ya hani "Yaşamayan bilemez." İşte tam olarak bu sözü söylemek isterim size. Benim kendimi anlatmam sizin de beni anlamanız pek mümkün değil. Lakin benim yaşadıklarımı yaşayan çok insan var. İşte bu yazdıklarım ya birilerine umut olacak ya da kim bilir Damla siz bunu okurken hayatta olmayacak.

graphomaniaWhere stories live. Discover now