ne dersem diyeyim kelimelerim kifayetsiz kaldı⁸

486 67 142
                                    

İyi Okumalar


Bir şeylerin değişmesi için uğraşmak, bazen sadece zaman kaybından ibarettir.

Artık, beni de diğer kardeşlerimi gördükleri gibi görsünler diye uğraşmamakta karar kıldığım, ne yaparsam yapayım gözlerinde ki yerimin değişmeyeceğini anladığım o gün; bugündü.

Boğazımda ki yumru geçmek bilmezken karşımda sinirden deliye dönen abimi ve sus pus oturan ikiz kardeşimi izliyordum sadece. Ne diyebilirdim, ne dersem bir şeyler değişirdi ki? Gerçi, bir şeyler söylesem beni dinlerler miydi?

"Sana," dedi Taeyong abim sinirle soluyarak, "her an söylemek zorunda mıyım? Ha!" bana doğru gelmek istiyor, bir şeyler yapmak istiyor gibi duruyordu. "Ona zarar gelmemesi lazımdı." göğsümde ki ağrı git gide biraz daha büyürken gözlerimi kapattım. Ve o an anladım ki, ben onun için gerçekten hiç bir şey ifade etmiyorum.

"Abi," Donghyuck bir şeyler demek ister gibi ağzını bir kaç kez açıp kapadı, ancak ne o devamını getirdi ne de abim ondan bir şeyler demesini bekledi. Ama ben bekledim. Bir şeyler demesini, artık karşısında ezildiğimi görmesini istedim. Büyük bir çıkmazın içerisindeydim, ne tarafa dönersem döneyim bir çıkış yolu bulamıyordum. Ne yapmam lazımdı? Onun için daha ne yapmam gerekiyordu?

Odanın kapısı açıldığında içeriye önde doktor, onun arkasında da Jeno abim ve annem girmişti. Derin bir nefes aldım içime, 'sonunda,' dedim, 'sonunda kurtarıcım geldi, Jeno abim burada.' Ancak onun da yüzünde gördüğüm o ifade beni dumura uğrattı.

"Alçı kuruyunca çıkabilirsiniz, tekrardan geçmiş olsun. Ve Arinhe," doktor dizimde ki alçıyı kontrol edip yüzüme yaklaştı, pansuman yaptığı yüzümü de inceledikten sonra doğruldu olduğu yerde. "Fazla ayağa kalkma, bir aylık raporun var. Dizinde ki çatlak düzgün kaynamazsa sana sıkıntı çıkarabilir." usulca başımı sallayıp onayladım onu, doktor koyup giderken de başımı eğdim önüme doğru.

"Son bir kez," dedi Taeyong abim yine, "sadece son bir kez daha kanını verecektin ona. Dayanamadın değil mi? Yine duramadın," dolan gözlerimden bir yaş akıp giderken tek bir kelime söyleyemedim. Onun için yaptım, o daha fazla zarar görmesin diye ben kendimi feda ettim diyemedim.

"Şimdi ağrı kesiciler kullanacaksın, vitaminler alacaksın. Gerçekten, Arinhe," sinirden gülüyormuş gibi bir ses çıkardı ve o an ben söyleyeceği şeylerin beni kıracağını, yerle bir edeceğini anladım. "Bu kadar ahraz olmak zorunda mısın? Aptal mısın, gerizekalı mısın? Denileni bir kerede anlamıyor musun sen?" gözlerimi sıkı sıkıya kapatıp bir an önce bu anın bitmesini istedim. Son bulmasını istedim, beni daha fazla kırmasın istedim.

"Yeter, abi." Jeno abimin sesini duymak bile beni rahatlatmazken ardından dediği "liseye gidiyorlar  herkes hata yapar, üstüne daha fazla gitme." cümlesi başımı kaldırıp direk Donghyuck'a bakmama neden oldu. Söylememişti. Onlara onu korumak için bu halde olduğumu söylememişti. Bana bakan pişmanlık dolu gözleri gözlerimin daha fazla dolmasına neden oldu.

"İlgi çekmek için yapıyor, görmüyor musun? Sırf onunla sanki hiç yapmıyormuşuz gibi ilgilenmediğimiz için yapıyor." insanların sınırları vardı. Sus çizgileri, patlama noktaları ve sinir sistemlerinin çöktüğü anları vardı. Şimdiye kadar bunu bir kere bile yaşamamıştım. Mecbur olduğumu bana öyle bir hissettiriyordu ki bir kere bile baş kaldırmamış, ona karşı gelmemiştim.

"Ben hiç bir şey yapmadım," tek düze çıkan sesimle odada ki herkes bana bakarken annemin bile bana inanmayan bakışları içimde ki öfkeyi harlandırdı. "Donghyuck zorbalığa uğruyormuş, arkadaşı Renjun gelip bana haber verdi. Ben sadece onu korudum. Eğer ortada bir suçlu arıyorsanız kaçıp giden ve bu hale gelmeme sebep olan kardeşime sorabilirsiniz. Ama ben Renjun'a sormanızdan taraftarım." Donghyuck'un gözlerinin içine bakarak "çünkü ikiz kardeşim size tek kelime etmemekte oldukça kararlı." dediğimde zorlukla yutkunuşuna şahit oldum.

Odada oluşan sessizlik iç çekmeme neden olurken alçıya alınan bacağımı hareket ettirmeye çalıştım. Canım acıyordu, acıyordu acımasına ancak benim canımın yanmasını benden başka kimse umursamıyordu. Jeno abim bile, ne olursa olsun ilk önce bana soran ve benim ağzımdan dinleyen Jeno abim bile yargısız infaz etmişti.

"Kurumuş bu," dedim bacaklarımı yataktan sarkıtırken, duvara yaslanan koltuk deyneğine uzanıp yere yasladım ve ondan destek alarak ayağa kalktım. "eve gidelim artık." Jeno abim bana doğru geldiğinde onu umursamadan adımlarımı attım ve ilerlemeye başladım.

Tek başına idare etmeye alışıktım. Küçükken Donghyuck ve ben aynı anda düşsek bile ilk yanına gidilen hep o olurdu. Onun yaraları sarılıncaya kadar ise ben acıya alışırdım. Acım geçmezdi ama ben alışırdım, hep alıştım. Sonrasında yanıma gelirlerdi, 'iyi misin?' diye sorarlardı ve ben de hep olumlu yanıt verirdim. İyiyim, kötü olmamam lazım çünkü.

Odadan çıkıp koridorda ilerlemeye başladığım sırada ana giriş kapısından giren Minhyung abimle göz göze geldik. Onun da olanlardan haberinin olduğuna emindim, ona kim haber verdiyse eğer 'Arinhe okulda kavga etmiş, hastahanede.' dediğine de emindim.

Ama o bana doğru gelip "Arin, iyi misin abicim? Neden tek başına çıktın?" diye sorduğunda sadece gözlerine baktım. "İyiyim," dedim gülmeye çalışarak, "Ne zaman kötü oldum ki?" yanından geçip kapının önüne park ettiği arabaya doğru ilerlerken arkamdan geldi, kapıyı benim için açıp binmeme yardımcı oldu. Diğerlerini beklerken de, eve giderken de ağzımı açıp tek kelime bile etmedim. Yanımda oturan Donghyuck'un bana dönen bakışlarının da farkındaydım üstelik.

Eve geldiğimizde Jeno abim benden önce davranıp kapımı açtı, yine ses çıkarmadan tek başıma eve doğru yürüdüm. Birisinin bile bana bir şey demesine, benim için bir şeyler yapmasına ihtiyacım yoktu çünkü gerçekten artık hiç bir şey umurumda değildi.

Ben o hastahane odasında, ne dersem diyeyim kelimelerimin kifayetsiz kaldığını bir kez daha anlamıştım zaten. Gerisine ne gerek vardı ki?

Odama gitmek için merdivenleri çıkmaya başladığım sırada Minhyung abim beni bir anda kucağına alarak çıkmaya başladı merdivenleri, yine sesimi çıkarmadım. Odama geldiğimde ise "dolabımdan şortumu verir misin abi?" diye sorduğumda ikiletmeden dediğimi yaptı. "Yat dinlen, hâlâ ağrın vardır senin." dedi, saçlarımı öptü ve odadan çıkıp gitti.

Üzerimde ki okul formasını yırtarcasına çıkarıp bir yerlere fırlattıktan sonra üstümü giyinip zorlukla ayağa kalkarak kapımı kilitledim. Yatağıma geri gelip alçıya dikkat ederek yattığımda yine ben ve genelde beni dinleyen tek şey olan beyaz tavanımla baş başa kaldım.

Ağlamadım, göz yaşı dökmedim veya titreyen ellerimin titremesi son bulsun diye yorganı sıkmadım, kafamın içinde ki sesler sussun diye kendimi kasmadım.

O an sadece öylece uzandım. Çünkü anlamıştım, ben ve benim yaptığım her şey onlar için zaman kaybından ibaretti.

Tıpkı benim için de kendimin zaman kaybından ibaret olduğu gibi.

-♡-
*
*
*
*

Arka arkaya bölüm beklemiyordunuz değil mi ;)

Bu ficin de kısa süreceğini söylemiştim size, yani en fazla yirmiyi görür yukarısı olur mu bilemem. Zaten sonu için kafamda oturan bir takım şeyler var. Elimden geldiğince hızlı yazmaya çalışıyorum bölümleri.

Eminim ki bu bölüm Taeyong, Jeno ve Donghyuck'a sövdünüz dkcmvkskckv

Bende sövdüm ehe

Neyse öhöm

Umarım bölüm hoşunuza gider yıldızlarım 💫💫

Oy verip yorum yapmayı unutmayın lütfen 🌙🌙

Sizleri çok çok çok seviyorum 💞

Kendinize iyi bakın 💗

-jae🤍

Tohu-bohu °nct ✔Where stories live. Discover now