156 17 6
                                    

-bölüm bir-

Giriş

-Lumos-

-1990, 15 Ağustos-

Sivri şapkalı, uzun mor cüppeli yaşlı kadın nefes nefese kalmış biçimde bir ağaca yaslanmıştı. Ondan daha da yaşlı olan ak sakallı ve ak saçlı, aynı şekilde uzun mavi bir cüppe giyen adam ise etrafına bakınıyor; aradığı şeyi veya kişiyi bulmak için çokça efor sarf ediyordu.

"Bizi böyle ıssız bir ormana getirmene sesimi çıkarmamış olabilirim Albus ancak en azından bana ne aradığımızı söyleyebilir misin lütfen?" Uzun zamandır bu kadar koşuşturmamış olan kadın, çattığı kaşlarıyla hala sessizce etrafta bir o yana bir bu yana yürüyen yaşlı adama bakıyordu. Çoğu zaman bu adamın yaptığı şeylere pek bir anlam veremezdi. Lakin şimdi ki durumlarını göz önünde bulundurursa, tarihin en iyi büyücüsünün artık iyice bunadığını düşünmeye başlıyordu.

Bir süre daha sonuna kadar açtığı gözleriyle gezinen adam, olduğu yerde donakalıp sessiz olması için kadına bir işaret yapmıştı. Kadınsa onun isteğinin aksine tam ağzını açacağı sırada işittiği inleme ve hırlama sesiyle sessizleşmiş, muhtemel bir kurt adamla karşı karşıya gelecekleri için hareketlenmek istemişti. Ancak bu isteği onun, Albus Dumbledore'un o sese yönelmesiyle son bulmuştu.

Merlin, diye geçirmişti içinden. İkimizi de öldürtmek istiyor.

"O burada," Dumbledore oldukça temkinli adımlar atarken Minerva McGonagall içinden sabır dileyip adamı takip etmişti. Adamın saatlerdir onları bu ormanda dolaştırma sebebini görmek için gerçekten sabırsızlanıyordu(!). "Küçük adımlarla Minerva, onu korkutmadan."

"Albus sen gerçekten-"

Hogwarts'ın Biçim Değiştirme profesörü ve müdür yardımcısı, karşılaştığı manzarayla adeta buz kesmiş, öylece kalakalmıştı. Kendini her zaman soğukkanlı ve ciddi olarak tanımlayan kadın bile gözlerinin dolmasına mani olamazken, Albus Dumbledore az daha ağlayacak gibiydi.

Küçük bir kız çocuğu. Belki dokuz belki de on yaşlarında. Acı içinde dönüşümünden çıktığı o saniyelerde çelimsiz bedeniyle, geçirdiği dönüşüm sonucu paramparça ettiği tavşanı elinde tutuyor, içli içli ağlıyordu. Ağzı yüzü tavşanın kanıyla kaplanmış, elleri küçük bedenin kanıyla kirlenmişti. Üstünde çok eski olduğu belli olan yırtık pırtık bir gecelik, vücudunda ve yüzünde ise derin veya hafif yaralar bulunuyordu.

Ayın sonunda battığı, havanın alacakaranlığa büründüğü o sessiz ormanda, iki yetişkin açık ve net bir şekilde kızın ne mırıldandığını duyabiliyordu. "Özür dilerim, özür dilerim, özür dilerim... Ben bir canavarım, bir canavar, canavar! Tanrım, bağışla beni, bağışla, bağışla, bağı-" Hıçkırıkları sözünü kesiyor, nefessiz kaldığı her vakti gözyaşları dolduruyordu. O kadar yorgun, o kadar zayıf duruyordu ki, Minerva o tavşanın bu küçük kızdan daha iyi bir hayat yaşadığını söyleyebilirdi.

"Minerva," Kadın, Dumbledore'un ona seslenmesiyle irkilirken, yaşlı adam gözlerini çocuktan ayırmadan devam etmişti. "Bu çocuğun bize ihtiyacı var."

Bu beş kelimelik cümle, Minerva için yetip de artmıştı bile. Belki hiç anne olamadığı belki de sadece içindeki merhamet duygusu ağır bastığı içindi; gizlendikleri yerden hiç tereddüt etmeden çıktığında alacağı sorumluluk için şimdiden hazırdı.

Ufak ufak aydınlanan havaya rağmen hala karanlık sayılabilen ormanda, kadının bir anda ortaya çıkması küçük kızı korkutmuş; kaçmak için hareketlenmesine neden olmuştu. Uzun zamandır insanlarla iletişime geçmediği gözlerindeki korkudan anlaşılıyordu. "Korkma çocuğum, korkma. Sana zarar vermeyeceğim."

Chocolate | Larissa Tilly LupinWhere stories live. Discover now