kelebek etkisi parmak uçlarından kalbe kadar

98 11 29
                                    

"hey!"

  sunghoon yine camdan dışarı bakarak zihninin derinliklerine dalmış olan arkadaşının odağını kendine çevirmek adına biraz yüksek bir şekilde ona seslenmişti.

  arkadaşı ne kadar dalmış olsa da hiçbir şekilde irkilmeden yavaşça bakışlarını pencereyi ıslatan yağmur damlalarından çekti ve koltuğunda dönerek dirseklerini masasının üstüne yasladı. ardından ellerini birleştirdi ve dudaklarını da ellerine bastırdı. keskin çene hattı gergindi ve elleri yüzünün alt kısmını kapattığı için direk göze çarpan kartala benzer gözlerindeki bakışlar da aynı şekilde gergindi.

  sunghoon çoğu zaman yapması hoşuna gitmediği ama arkadaşı yüzünden çoğu zaman da yapmak zorunda kaldığı konuşmalardan birini yapmak adına derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı.

"jay-"

"bay park."

  sunghoon anında kesilen sesi yüzünden istemsizce kaşlarını çattı, bu beklemediği bir cevaptı bu sebeple idrak etmesi birkaç saniyesini almıştı. jay ise arkadaşının ne olduğunu anlamaya çalışan bakışlarına yardımcı olabilmek adına konuşmaya devam etti.

"şirket ortamında bana bay park diye seslenmeniz gerektiğini daha önce söylediğimi düşünüyorum bay park."

  ikisinin de soyadının park oluşu söylediği şeyleri biraz karışıkmış gibi gösterse de jay, sunghoon'un onun ne dediğini çok iyi anladığını biliyordu.

  sunghoon derin bir nefes aldı ve boğazını temizledikten sonra konuşmaya başladı.

"haklısınız bay park, kabalığımı affedin lütfen."

  jay oturduğu siyah deri koltuğunda geriye doğru yaslandı ve sağ elini üstündeki siyah ceketinin cebine götürdü. sol eliyle sunghoon'a devam etmesini ifade eden bir el işareti yaptıktan sonra da masaya parmaklarını vurdurarak rastgele bir ritmi tutmaya başladı.

  sunghoon ise derin bir nefesi bir kez daha ciğerlerine çekti ve elindeki dosyanın içerisindeki kağıtlara bakarak konuşmaya devam etti.

"açıkçası söylenecek pek de bir şey kalmadı. dediğim gibi bugün bay lee ile yaptığınız görüşme fazlasıyla etkiliydi. LH şirketi çıkaracağımız yeni ürün için iş birliği yapmayı kabul etti. evrakları imzalanmış bir şekilde yarın size teslim edeceğim. ayrıca bay sim bir görüşme talebinde bulundu, kabul etmemi ister misiniz?"

  jay parmaklarıyla ritim tutmayı bırakıp elini alnına götürdü ve bir süre ovaladı, o sırada sağ eli hala cebindeydi. hafif terlemişti ama çıkarmak istemiyordu elini cebinden. bakışlarını masasında gezdirdi, tek tek kalemlerine baktı, yutkundu, eliyle biraz daha ritim tuttu ve sonra yeniden yutkundu, ardından elini yeniden alnına götürdü ve ovaladı. sunghoon ise onu izledi ve izledi, sesini çıkarmadı.

  jay sunghoon'un sorduğu soruyu hatırladı bir anda, aklı başka yerlerdeydi, odaklanamıyordu, odaklanmak istemiyordu. sol eli yine alnını ovaladı ve o sırada da konuşmaya başladı.

"talebini reddet, şuan onun pozitifliği ile uğraşabilecek durumda değilim."

  sunghoon bu cevap karşısında istemsizce gülümsedi. ne olursa olsun jay park, jay park'tı. yüzündeki hafif gülümsemeyle konuşmaya devam etti.

"siz nasıl isterseniz bay park. ayrıca yarın üretim departmanı ile öğleden sonra saat ikide bir toplantınız var."

"ondan önce herhangi bir program var mı?"

  sunghoon cevabı biliyor olsa da elindeki dosyayı yeniden kontrol etti ve cevap verdi.

"hayır, yok efendim."

"güzel."

  jay, derin bir nefes aldı ve gözlerini kapattı.

  o sırada ise sunghoon yeniden konuşmaya başladı.

"ayrıca bayan park, yarın akşam için size bir görüşme ayarlamış."

  jay hızlı ve sinirli bir şekilde gözlerini açtığında sunghoon elindeki dosyayı kapatıp göğsüne yasladı ve devam etti.

"tabii ki de reddettim."

  gururlu bir şekilde söyledikleriyle jay rahat bir şekilde istemsizce tutmuş olduğu nefesini geri verdi ve gülümsedi. bazen gerçekten sunghoon'a sahip olduğu için kendini aşırı şanslı hissediyordu.

  koltuğuna geri yaslanırken konuşmaya başladı.

"söyleyeceğin başka bir şey var mı?"

  sunghoon kafasını iki yana salladı, jay de bunun üzerine cevap verdi.

"o zaman ayrılabilirsin."

  sunghoon derin bir nefes aldı ve jay'in önünde eğildikten sonra kapıya doğru ilerleyip odadan çıktı.

  sunghoon'un çıkmasıyla derin bir nefes aldı jay ve koltuğunu döndürerek bakışlarını yine cama çevirdikten sonra bacak bacak üstüne attı. koltuğun kenarına sol elinin dirseğini yaslarken kafasını da sol eline yasladı ve yaklaşık yirmi dakikadır cebinde olan sağ elini cebinden çıkardı ve avucuna baktı.

  pembe kiraz çiçeği şeklindeki ucuyla altın zincir güzel bir ahenk içerisindeydi. zarif ve tatlı bir kolyeydi elindeki. kolyeye attığı bakışlar bir anda aklını onu getirince içinde kıpırdanan şeylere engel olamadı.

  açıkçası sinir bozucuydu çünkü iki hafta öncesine kadar ilişki ne bilmeyen işkolik adamın tekiydi. bir anda ne olmuştu da kalbine hakim olmayı bırakmıştı anlam veremiyordu.

  sadece onun yüzünün hayali bile kalbini sıkıştırıp onu mutlu ederken bu hareketleri kendinde görmeye alışık olmadığı için rahatsızca oturduğu yerde kıpırdandı.

  avcunun içindeki kolyeye yeniden baktı ve avucunu sıkıca kapatıp salladı. ardından dudaklarını avucuna bastırdı ve kendi kendine mırıldandı.

"bunu yapabilirsin jay, sadece odun olma."

  kolyeyi geri cebine koydu ve kollarını göğsünde birleştirdikten sonra yağmuru izlemeye devam etti.

  hafif hafif yağıyordu ama dinmek de bilmiyordu.

  hava soğuk gözüküyordu, acaba şuan üşüyor mudur diye düşündü birden bire jay.

  sonra kafasını iki yana salladı, neler düşünüyordu, böyle şeyler düşünmek için zamanı var mıydı onun? sonra yarın yapmak için niyetlendiği şeyler aklına geldi, ona hediye vermek istiyordu ama üşüyor mu diye düşünmek garip geliyordu?

  kafasını iki yana salladı hızlıca, kesinlikle kafayı yiyordu, bunun başka bir açıklaması olamazdı.

  hediye vereceği anı hayal ediverdi bir anda.

  onun gülümsediğini düşündükçe karnındaki kelebeklerin hareketi iki kat daha artıyordu. bu bir girdap mıydı çünkü bir çıkış yolu yoktu ve içine çekildikçe çekilmek dışında da başka bir seçeneği yok gibi gözüküyordu. gerçi jay bundan memnundu da, kafasını karıştırıyordu bu doğruydu çünkü küçüklüğünden beri yaşadığı her şeyin sonucunda birer birer duygularını kendisi köreltmişti. şimdi bir anda yaşadığı bu şeyler onun kafasını fazlaca karıştırıyordu ama bir yandan da bu hisler ve sadece hayalindeki o kadının düşüncesi bile onu kadar mutlu ediyordu ki, bunların önüne bir engel koymayı tamamıyla reddediyordu.

  derin bir nefes aldı ve gözlerini kapatarak kadınını hayallerine getirdi. bir insan her şeyiyle nasıl mükemmel olabilirdi?

  onunla konuşmak için yanıp bitiyordu ama bir yandan da konuşsa sanki onu kirletecekmiş gibi hissediyordu, bu sebeple geride tutuyordu kendisini. onun etrafındaki ona zarar verebilecek her şeyi ortadan kaldırabilirdi ama ya kendisi zarar veren olursa diye düşününce de kafayı yemek için olan sebepleri bir anda artmaya başlıyordu.

  yeniden derin bir nefes aldı, bu sıralar çok sık derin nefesler alıp veriyordu. kendisi farkında değildi tabii ama bu derin nefesler aşık birinin iç çekişleriydi.

kütük ile içindeki yarıktan sızarak yeşeren çiçeğin hikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin