dokuz

164 21 17
                                    


Üstünü örtüp ona baktığımda her zamankinden farklı bir Hyunjin görüyordum, küçük, çaresiz ve yardıma muhtaç. Korkabileceğini düşündüğüm için gece lambasını açık bırakıp odadan çıktım. Çok ama çok garip bir gündü. Hyunjin hiç beklemediğim bir anda aradı desem yalan olur çünkü onu arabada gördüğümden beri telefon elimde aramasını bekliyordum. Fakat hiç beklemediğim şeyler söylediğini gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Olayları idrak etmem çok zor olsa da yanına gidebilmiştim ve yapmamız gereken şeyleri yapabilmiştik.

Artık her şeyin cevabını biliyordum. Pazar gecesi cinayeti defteri artık sonsuza kadar kapalı ve mühürlüydü.

Küçükken yaşadığı şeyler çok ağır ve çok kötüydü. Jeongin'in yaptıklarının da pek aşağı kalır yanı yoktu, ya beni hiç görmeseydi neler olurdu diye düşünmekten kendimi alıkoyamıyordum.

Eve yürürken Hyunjin'in elinden tutmak zorundaydım çünkü kendi başına yürüyebilecek gücü kalmamıştı. Eve gelince de benden onu yıkamamı istedi. Cidden artık on yaşlarındaki durgunluğuyla ve güçsüzlüğüyle tekrar birleşmiş gibiydi.

Birkaç saat önce;

"Beni yıkar mısın?" Kafamı ona çevirip salladım ve benden önce tuvalete girmesi için elimle yerini gösterdim. Küvetin içine girdikten sonra sessizce beni çağırdı. Utanabileceğini düşündüğüm için sırtının dönük olduğu tarafa oturdum ve sıcak suyla onu yıkamaya başladım. O kadar zayıflamıştı ki o an orada ona bir şeyler yedirmek istedim. "Ben bunları hakedecek ne yapmış olabilirim sence?" Sorusuna verecek cevabım vardı ama düğümlenen boğazım cevaplamamı engelliyordu.

"Sence her insan yaşadığı şeyleri hakettiği için mi yaşıyor? Tabii ki hiçbir şey yapmadın Hyunjin. Kendini suçlamak yapacağın en son şey olsun. Kolunu kaldırır mısın?" Kolunu kaldırdığında yaralarına baktım. Hepsi iyileşmişti fakat izleri kalmıştı. İstemsizce canının yanacağını düşündüğüm için bastırmadan temizlemeye çalıştım.

Bana bakıp buruk bir gülümsemeyle "Acımıyorlar merak etme" dedi. Ama ben yine de bastırmadan temizlemeye özen gösterdim.

"Şimdi ne yapacağım?"

"Şimdi sen yıkandıktan sonra güzel bir uyku çekeceksin. Yarın da ailene ve arkadaşlarına iyi olduğunu söylemen gerekiyor çünkü seni çok merak ettiler. Aslında polislere haber vermemiz lazım fakat bu gece yeterince yorgun olduğunu düşünüyorum." Kafasını kaldırmadan fısıldayarak sordu "Ailem genellikle evde olmuyor. Olmadıklarında senin yanına gelebilir miyim?" Saçlarına son kez tuttuğum suyu kapattıktan sonra cevapladım "İstediğin her zaman yanıma gelebilirsin."

                     

Bunca olaydan sonra şimdi içeride güvenli bir şekilde yatması içimi rahatlatmıştı. Verdiği usbnin içinde gerçekten adamı öldürdüğü video vardı fakat bunu vermeseydi bile benim elimde bir kanıt vardı. Adamı öldürdüğünü itiraf ettiğinde konuşmaları ses kaydı almıştım, o an her fırsatı değerlendirmem gerekiyordu. Daha fazla şey düşünürsem beynim patlayacak gibi hissettiğim için uyumaya karar verdim. Zorla da olsa aklımdaki binbir düşünceyle uyuyakaldım.

Yaklaşık birkaç saat sonra ağlama seslerine uyandım. Hızlıca sesin geldiği odaya gittiğimde Hyunjin yerde yüzünü kollarının arasına gömmüş şekilde oturuyordu. "Hyunjin?" Yere çöküp koluna dokunduğumda elimi itip bağırmaya başladı. "Git, git artık beni rahat bırak." Beni Jeongin sanmış olduğunu düşünerek kendimi ona tanıttım. "Hyunjin ben Chan. Biraz sakinleşmen lazım yüzünü kaldırır mısın?" Saçlarını okşamak için götürdüğüm elim kendini geriye itmesiyle havada kaldı. Bedeninin duvara hızlıca çarpmasıyla kafasını kaldırıp ağlamaya devam etti.

Karşısında oturup ellerimi yüzüne yerleştirdim. "Hyunjin bana bak." Bakmayınca ellerimle gözyaşlarını silip yüzünü yüzümün tam karşısına hizaladım. "Hyunjin bak bana, Chan'ım ben. Bak bana tanı beni, lütfen." Gözlerini açtıktan sonra gözyaşları yavaş akmaya başladı. Bir süre böyle kaldıktan sonra ensesinden tutup sarıldım.

Sarılmamız boyunca içimden geçirdiğim tek şey "acısı bana geçsin" olmuştu.

Onu böyle görmeye alışmak istemiyordum. Sakinleştiğinden emin olduğumda geri çekilip yüzüne baktım "Daha iyi misin?". Başını sallayıp burnunu çekti ve gülümseyeme çalışarak cevapladı "Evet, teşekkür ederim". Ayağa kalktıktan sonra ona dönüp uykusu kaçtıysa salona yanıma gelebileceğini söyledim ve atıştırmalık bir şeyler almak için mutfağa geçtim. Saat altı olmuştu, birkaç saat sonra yapmamız gereken birçok şey vardı.

Elimdekilerle salona geçtiğimde koltukta oturduğunu gördüm. Bedeni buradaydı ama ruhu o parkta kalmış gibiydi. Gözlerini diktiği yere gözlerini kırpmadan bakıyordu. Hazırladığım tostun ve kahvenin olduğu tepsiyi koltuğa dikkatlice bıraktıktan sonra önümüze koymamız için sehpa almaya gittim.

"Ben yemek istemiyorum." Tepsiyi sehpaya koyduktan sonra yanına oturup sordum "Neden?". Hala aynı yere bakarak cevapladı "Aç değilim." Dediği şeyden birkaç saniye sonra guruldayan karnı yalan söylediğini doğruladı. "Pek öyle görünmüyor, beğenmediysen başka bir şeyler hazırlayabilirim." Sonunda göz teması kurduğumuzda hayır anlamında başını salladı. "Cidden şuan yemek istem-" Cümlesini bitirmeden yerinden kalkıp koşmaya başladı.

Ne olduğunu anlamadığım için peşinden koştum. Kusmaya başladığında ıslattığım ellerimle saçlarını geriye yatırıp sırtını sıvazlamaya başladım. Yerinden kalktığında yüzünü yıkamasına yardım ettim ve belinden tutup salona doğru ilerledim. Onu koltuğa oturttuktan sonra konuşmaya başladı "Jeongin'in verdiği yemeklere bir şey katmış olabileceğini düşündüğüm için her yemek yedikten sonra kusmaya başladım. Şimdi ise yemek kokusu duymak bile midemi bulandırıyor."

Hiçbir sıkıntısı yetmiyormuş gibi şimdi de yeme bozukluğuna sahipti. Cidden onun bütün acılarının dinmesi için birçok şeyden vazgeçebilirdim.

"Şimdilik yemesi senin için daha rahat olacak şeyleri hazırlayalım. Kokusuz ve ağır olmayan bir şeyler yiyebilir misin sence?" Başını sallayıp "Denerim" dedi. Mutfaktan elimde bir kase gevrekle geldim ve ona uzattım. Elleri titreye titreye yemeğe çalıştığı için ona yardım edebileceğimi söyledim. Kaşığı ve kaseyi elinden alıp küçük küçük yedirmeye başladım. Olduğumuz durum dışarıdan bakılınca komik görünse de gerçekler çok üzücüydü. Utandığından yüzüme bile bakamıyordu ben ise karşımdaki küçük çocuktan gözümü ayıramıyordum.

Tamamını bitiremeden devam edemeyeceğini söyledi ben de geri çekilip elimdekini kenara koydum. "Ailem bu saatlerde uyanık oluyor, ben gideyim birazdan. Çok teşekkür ederim her şey için, sen olmasan ne yapardım bilemiyorum. Çok mahcup oldum ve hakkını nasıl ödeyeceğim bilmiyorum." Kafasını yerden kaldırmadan konuştuğundan dolayı dediği şeylerden dolayı yüzünü göremesem de sesinden ağladığını anlayabiliyordum. "Benim yerimde sen olsan sen de aynı şeyleri yapardın eminim. Hem bunları kafana takmana gerek yok, emim ol. Sen iyi olduğun sürece hiçbir şeyin önemi yok. Senden istediğim şeyleri yaptığın sürece hakkımı ödemiş olacaksın." Gözlerime bakıp "Tabii ne istersen yaparım." dedi. "Bana nasıl olduğunu haber vermeyi asla unutmayacaksın, çok az yesen de her öğününü atlamadan yemeye çalışacaksın ve istediğin her zaman yanıma gelebileceğini unutmayacaksın." Dediğim şeylere tebessüm edip kafasını salladı ve yerinden kalktı. Dün verdiğim üstleri değiştirip başka şeyler giymesini teklif etsem de kabul etmedi ama zorla da olsa ceket giymeye ikna ettim. Evden çıkarken dediklerimi unutmamasını tekrar hatırlatıp ceketinin düğmelerini kapattım.

Her hareketimde mahcup olduğunu belli eder davranışlar sergilediği gibi bu hareketimde de sergilemeyi ihmal etmedi ve el sallayıp arkasını döndü. Ben de hızlıca cama gidip onu gözden kaybolana kadar izleyeceğim yere kuruldum.

ben hem uzulup hem de boyle seyler yazmaya bayiliyorum immdaatt. neyse okuyanlari opuyorum😽✨

sunday night - hyunchanWhere stories live. Discover now