10

397 60 72
                                    


Kelimeler insanın kendisini ifade edebilmesi için ortaya çıkmış şeyler olsa da bazı durumlarda onlar bile yetersiz kalırdı. Benim için ise kelimeler hep yetersizdi. İçimde oyle şeyler olur, kendi kendime öyle şeyler düşünürdüm ki konuşamazdım. Karşı koltukta üzerindeki battaniyeyle oturan Jungwon'a soru soramamış olmamın sebebi de buydu. Öyle çok sorum, öyle yoğun duygularım vardı ki bu belirsizlik ve her yerime bulaşan sevgi çukurunda hareket edemez haldeydim. "Merak etmiyor musun?" Gözlerimi bana soran bakışlar atan okyanuslarına çıkarttım. Ediyordum hem de deli gibi ama sessiz kaldım çünkü ne soracağımı, onun kırılıp kırılmama ihtimalini ya da nasıl soracağımı bilmiyordum. Dedim ya çok düşünürdüm ben, dış dünyayı ve insanları unutacak kadar düşünürdüm onlar hakkında.

"Çok düşünüyorsun Sunoo." Yabancı değildim bu cümleye, annemde cok söylerdi bunu. "Üzgünüm ama..." Nefeslenme gereği duydum, sanki göğsümde bir ağırlık vardı. "Düşünmeden konuşursam yanlış bir şey söylemekten korkuyorum." Üzerindeki battaniyeyi iteledi ve ayaklarımın dibinde yere oturdu. "Bir kez olsun düşünmeden söylesek ya her şeyi. Birbirimize açsak içimizi olmaz mı?" Nefesim kesildi, karnım kasılır gibi oldu. Bana öyle duygulu bakarken yutkunamadım bile. "Neden bu haldesin?" Buruk bir gülümseme oluştu yüzünde. "Evden atıldım, babama karşı gelip Yeeun'ı istemediğimi söyledim. İkimiz içinde bir zulüme dönüştü çünkü bu. Yeeun bana karşı bir şey hissetmiyor ben de bir başkasını seviyorum. Lisenin ilk yılında kalbimi sınıf arkadaşıma kaptırdım, yönelimim konusunda onun sayesinde emin oldum ve kendimi keşfedip kabullenmemi de o sağladı. O bunların hiçbirini bilmiyor çünkü hiç söyleyemedim, ailem günlüğümü okuyup öğrenmese ve bana karşı tavırlarını değiştirmeselerdi belki çoktan açılmıştım ona ama olsun ben sevgimi hiç kaybetmedim. Sadece içimde yaşamak zorunda kaldım, hemde uzun bir süre ama artık buna gerek yok."  Bir başkası dediği kişi bendim. Liseye başladığından beri, üç senedir sevdiği kişi de öyle. Dona kaldım, sevdiğim kişinin bana üç yıldır böylesi hisler beslemesi ne diyeceğimi şaşırmama sebep oldu. Sadece fısıltı gibi iki kelime çıktı dudaklarımdan. "Neden ben?" Elleri yukarı doğru tırmandı ve benim ellerimi buldu. "Sevilmeyi en çok hakeden senken neden sen olmayasın?"  Gözlerim doldu, bunun için sormamıştım. "Neden ben, daha benim seni sevip sevmediğimi bilmiyorken neden ben? Kangmin'i de çağırabilirdin." Söylediği gibi ne cevapları ne de sorularım hakkında düşünmüyordum. "Benim sana ihtiyacım var çünkü." Onunda gözleri doldu, okyanuslarının dalgalanma sebebiydim.

Elimi bırakıp dizlerinin üzerinde yükseldi ve kollarını belime doladı. Bende hiç beklemeden ona sardım kollarımı. Gözümden bir damla yaş düşerken eş zamanlı olarak iki kelime söyledi, bana dünyaları veren iki kelime. "Seni seviyorum." Düşen o bir damlanın devamı gelmeye devam etti, kollarımın arasındaki bedenin sarılmasıyla ise okyanus gözlerin taştığını anladım.

Hiç beklemediğim bir an en huzurlu dakikalarım oldu, tanıdık olmayan bu evde birbirimize sarılıp uzun uzun ağladık. Yorgunluktandı bu göz yaşları. İkimizde ağlamayı bıraktığımızda kafasını kaldırıp ıslak yanaklarıyla baktı yüzüme. Benim gözlerimde onun her bir ayrıntısında dolaşıyorken bunu söylemeden duramadım. "Bende seni seviyorum." Yüzünde yayılan gülümsemenin ve beliren gamzesinin sebebi olmak içimde huzura sebep olurken kulağımıza ulaşan cümleyle ikimizde gülmeye başladık. "Hayatım bırak kapının kenarından bakayım bari ne yapıyor bunlar evimizin salonunda bu kadar saattir."

Ayaklanıp kapıya yaklaştıkça mutfaktan gelen sesleri daha net duyar olduk. "Sen şimdiki gençleri bilmezsin bak, bizim zamanımızdaki gibi değiller." Görüş açımıza giren Sicheng hyung elindeki portakalı soyarken bıkmış şekilde konuştu. "Saçmalama Yuta, seninle ilk tanıştığımızda neler yaptığınla ilgili konuşturma şimdi beni." "O defterleri niye açıyorsun ki yani." Mutfak kapısına geldiğimizde elime dolanan parmaklarla Jungwon'a döndüm. O ise mutfaktaki iki büyüğümüze bakıyordu. "Çocuklar , aranızdakileri çözdünüz sanırım. Çok sevindim." Sicheng hyung portakal dolu tabağı ileri doğru itip kalktı ve bıçağı tezgaha koydu. "Gelin bakalım portakal yerken konuşursunuz." Yuta hyung hemen Sicheng hyung'un yanına oturup yanağından öperken bizde karşılarına oturduk. O an aklıma gelen soruyla hemen dikkati kendime çektim. "Şey, aslında merak ettiğim bir şey var. Yuta hyungla ne zaman bu kadar yakınlaştınız siz? Bana çok yakın olduğunuzu söyledi de. " Jungwon ona yönelttiğim soruyla kahkaha attı. "Yuta hyung Riki'nin dayısı, onlara gittiğimde öğrendim bende. Okulda kimse bilmiyor ama haberin olsun." Şaşkınlıkla Yuta hyunga baktım. Riki'yi tanıyordum, bir alt sınıftaydı ve iyi biriydi. Yuta hyung bana gülümseyerek baktı ve "Sunoocum senden sır çıkmaz biliyorum." diyerek yanağımı sıktı.

Masada portakallarımızı yerken en samimi gülümsemelerimizi veriyorduk hepimiz. Normalde portakal sevmezdim, pekte önemsemedim o an sadece Sicheng hyungun uzattığı her portakalı bu anıyı asla unutmamak için yemekle yetindim. Böylece her portakal gördüğümde yüzümde samimi bir gülümseme oluşacaktı.

_______________

sasirdiniz demi?
MKADJIQHF
nasi buldunuz bolumu?
10 bolum olmus bi seyler olsun bari dedim
bi de Jungwon'un bakis acisindan hic gormedik biliyorsunuz o yuzden sanki bir anda bir seyler oluyormus gibi geliyo ya da hissettiremiyorum gibi geliyo bilmiyorum sizce oluyor mu?
neyse
alin buyrun canlarim
mei kacar~

ocean eyes - [sunwon] ✔Onde histórias criam vida. Descubra agora