veda havası

398 47 47
                                    

tw: intihar
***

"Yine harikaydınız tebrik ederim."

"Teşekkür ederim rahip."

Omzumu sıkarak ilerleyen rahibin ardından bir süre öylece bakarken derin bir nefes verdim. Bir pazar klasiği olarak kiliseye gelen bütün insanlar ve rahip yavaş yavaş buradan ayrılırken orada öylece dikilmeye devam ettim. Sadece kilisede ilahiler söylerken kaçabildiğim o boşluğa düşme hissine kapılmıştım çoktan.

"Harikaydınız, iyi günler diliyorum."

Bir süre sonra ben de ilerleyen kalabalığın arasına karışarak yanımdan geçen insanların güzel cümlelerine içten bir şekilde teşekkür etmeye çalışıyordum. Bu olabildiğine zor bir eylemdi benim için çünkü duygular ve fikirler nasıl saf bir şekilde gösterilebilirdi bilmiyorum. Tüm bunların hâlâ saflığını koruyor olduğundan da şüpheliydim.
Dünya denilen bu gezegende hiçbir şey hiçbir zaman eskisi gibi saf olmayacaktı bana göre ki bu çok da bariz bir durumdu. Öyle saatlerce düşünüp ulaşabileceğiniz bir şey değil, şöyle bir iki dakika insanlığı seyredince kolaylıkla ulaşabileceğiniz bir şeydi.

Tüm bu kiliseye gelen insanların da çoğu sadece vicdan rahatlatmak adına buradaydı ki ben de öyleydim. Sanılmasın ki öyle çok dini layıkıyla yerine getirecek kadar bağlıydım. Aslında hepimiz yaptıklarımızı bir çıkar uğruna yapıyorduk. İnsanlık böyle bencil bir mahlukat işte. Sadece kazandığına ve keyfine bakar geri kalan her şeyi göz ardı ederdi.

Herkes gideceği yönde dağılmaya başladığında yine olduğum yerde durdum ve nereye gideceğimi düşündüm. Nereye gitmek isterdim? Nereye gitmem doğru olurdu?
Hiçbir yere ait olmayan biriydim ve her yere aitmişçesine yaşamaktan yavaş yavaş hiçliğe ait olmuştum.

Sürekli olarak bir şey düşündüğüm ama hiçbir zaman ne düşündüğümü tam olarak anlamadığım uzun bir yürüyüşün ardından bir gölün kenarına üst düzeyde konforlu bir yatakta yatıyormuşçasına yayılmışken yüzüme gelen rahatsız edici güneşin kesilmesi ile gözlerimi açtım. Yanıma oturmuş eli ile yüzüme gelen güneşi engelleyen gence bunu neden yaptığını anlamak istercesine bakıyordum. Siması hiç tanıdık gelmiyordu ki zaten tanıyacakmışçasına onu incelemem de bir hayli komikti çünkü zihnimi hiçbir zaman birilerinin siması veya ismiyle gereksiz yere doldurmamıştım. Evet, ne düşündüğümü bile anlayamadığım o düşünceler değil de insan ve insana dair şeyler gereksizdi bana göre.

"Rahatsız olmuş gibi duruyordu yüzün, o yüzden."

Sorumun yanıtını almak oldukça kolay olmuştu. Uzandığım yerde ayaklanıp onun gibi oturdum bende. Hafiften gözlerinin üstüne dökülen koyu kahverengi saçlara, benden daha yapılı bir bedene, bir kedinin gözlerini andıran gözlere, biçimli dudaklara sahipti.
Doğruyu söylemek gerekirse güzel bir çocuktu.

"Teşekkür ederim, sanırım?"

Kıkırdadığında ne olduğunu anlayamamıştım. Bu yüzden sesimi çıkarmadan ona bakmaya devam ettiğimde yine durumu benim için çok geçmeden izah etmişti.

"Tüm içtenliğini ilahilere harcıyor gibisin."

Kaşlarımı çatmıştım. Söylediklerinin doğru olması değil bunu birinin fark etmesi oldukça garip gelmişti. Çünkü kilisenin müzisyeninden başka bir şey değildim layıkıyla. Kimse adımı sanımı bile bilmezdi ki ne hissedip ne düşündüğümü bilebilsin.

"Bunu nereden bilebilirsin ki? Seni bir kez bile kilisede görmedim."

Görsem bile hatırlamayacağım gence bilmiş bir tavırla konuşup bakışlarımı ondan çektiğimde oturduğu yerde rahatça yayıldı. Hiçbir ses gelmediğinden ara sıra başımı çevirip ona bakmaktan kendimi alıkoyamamıştım. Öyle ki dudaklarına yayılan gülümsemenin de bu sayede farkındaydım.

varoluş sorunu | minsungWhere stories live. Discover now