bölüm yedi; bir siyah kuğu kadar ihtişamlı

383 55 45
                                    

roseanne park, hem nefret ettiğim hemde uğruna dünyayı yok edebileceğim bir kadındı. gecelerim ağlayarak onun adını zikretmekle geçiyor, beni kolları arasında uyutmasını istiyordum. ama bir yandan da boğazına sarılmak, defalarca kez o güzel yüzüne yumruğumu geçirmek istiyordum.

beni ikilemlere sürüklüyordu, yaptığım yanlışları düşünemeyecek kıvama geliyordum.

tıpkı şimdi ki gibi.

üniversitenin içine girmiş, siyahlar içinde, ayağımda ki topuklu çizmeler ses çıkartırken dersimin olacağı sınıfa gidiyordum. başım dik, omuzlarım arka da ve kendimden emin duruşum insanları hem etkiliyor hemde korkutuyordu.

yanından geçtiğim kızların bana olan hayran bakışlarına rağmen, ben bir tek onun bana olan bakışlarını önemsiyordum. bu yüzden ifadesiz yüzüme rağmen gözlerim her tarafta onu arıyordu.

sonunda sınıfın önünde kaşları çatık bir şekilde bayan kang ile konuştuğunu görünce duraksadım. sıkıntılı bir nefes verip gözlerini kaçırdığında beni görmüş oldu.

bir siyah kuğu kadar ihtişamlıydı, kısa kestirdiği sarı saçları ve maskülen görüntüsü ile herkesin dikkatini çekiyordu. beni baştan aşağı süzüp tekrar önüne döndüğünde bende onlara doğru ilerliyordum.

önüme çıkan aptal platin saçlı bir kıza kadar.

dudaklarında ki pembe boya, abartılı makyajı ve barbie bebek görüntüsü ile karşımda dikilirken ellerini boynuma sarmış, bedenlerimizi birleştirmişti.

"manoban, seni yatağıma davet ettiğimi hatırlıyorum. ama sanırım çok meşgulsün, yoksa neden benim gibi birinin yatağına gelmek istemezsin ki?"

ellerimi beline koymuş onu zorla da olsa kendimden uzaklaştırmıştım, üzerimizde olan onca göze rağmen onun sinirle buraya baktığını hissedebiliyordum.

"eun, bende sana kadınlara ilgi duymadığımı söylediğimi hatırlıyorum."

söylediklerimle sahte bir kahkaha atıp siyah ceketimin yakalarını çekiştirdi. "ama dün evine giren kadın, bu söylediklerini boşa çıkarıyor. sahi, birkaç bağırış duydum. sanırım alttaydın, ki ilişkimizde üstte olacağını düşünmüştüm."

ısırdığı alt dudağına iğrenerek bakarken bir iki adım geriledim ve ona sinirli bir bakış attım, dün kapıyı çalan demek ki o'ydu.

"seni öyle bir inletirim ki, kimin üstte olacağını en iyi şekilde gösteririm. ama dediğim gibi, kadınlara ilgi duymuyorum."

yanakları kızarmış bana ters bir bakış atarak yanımdan geçip gitmişti, söylediklerim külliyen yalandı. ben kadınlardan feci halde etkileniyordum, ne kadar bisexsual olsam da kadınlara daha çok ilgi duyuyordum. bir diğer yalan ise üstte olmamdı, hadi ama.. park roseanne'a ilgi duyarken üstte olmam biraz imkansız kaçıyor.

sıkıntılı bir nefes vermiş sınıfıma girecekken tuvaletlerin olduğu yere giden bayan park'a takıldı gözlerim. elleri ceplerinde, sakin adımlarla ilerliyordu. sanki bir kol beni çekiştirirken, bende onun arkasından ilerlemeye başlamıştım.

öğretmenlerin tuvaleti yerine kız öğrencilerin tuvaletine girdiğinde duraksadım, geldiğimi biliyordu..

yutkunup peşi sıra içeri girince onun duvara yaslanmış kapıya baktığını görmüştüm. ikimiz arasında kısa bir bakışma geçerken, onun için geldiğimi düşünmesin diye lavaboya ilerlemiş ellerime hafifçe su vurmuştum.

histerik gülüşü kulaklarımı doldururken aynada ki aksine baktım, gözünün çevresinde ki siyah dumanlı makyajı onu daha da keskin gösterirken sırtını duvardan ayırıp birkaç adım bana yaklaşmıştı.

bedenlerimizi birleştirip ellerini iki yanımdan lavaboya yaslanmış ve dudaklarını kulağımın hemen altına yaslamıştı. nefesi kaskatı kesilmemi sağlarken, dudakları tenime ufak öpücükler kondurmaya başlamıştı.

"kadınlardan etkilenmiyorsun ha?"

ıslak bir hal almaya başlayan öpücüklerine dilini de kattığında titrek bir nefes verip elini sıkmıştım "lisa, şu an sadece birkaç öpüşümle bile titriyorsun. bir de daha ilerisini düşünsene, ellerimin en mahrem yerlerinde dolaştığını, dudaklarımızın bir savaş içerisinde olduğunu... gerçekten de etkilenmiyor musun kadınlardan?"

yutkunup kalçamı ona yasladım ve bayık bakan gözlerimizi ayna da buluşturdum. ıslak kırmızı dudakları bana en büyük günahımı tattırırken, dünki olan kavgamızı hatırlıyordum. ironik bir şekilde dün onu dövmek istesem de, şimdi dudakları altında ağlamak istiyordum.

"d-ders" dedim titreyen sesimle "geç kalıyoruz."

derin bir nefes verip son derin bir öpücük kondurup geri çekildi "sen kadınlardan değil, benden etkileniyorsun manoban. ve bunu kabullensen iyi olur."

son kez bana bakıp giderken titreyen ellerimi sertçe sıktım. ama hemen ardından aklıma gelenlerle onun arkasından hızla dışarı çıktım. hatta koşar adımlarla onun yanından da geçip hemen sınıfa girdim.

eğer ki ondan sonra sınıfa girseydim beni kesinlikle derse almazdı, hatta derse almamakla da kalmaz sınıfta bile bırakabilirdi. park chaeyoung'dı bu, işi asla belli olmazdı.

boş yerlerden birine oturup çantam da ki tablet ve defteri çıkarttım, chaeyoung sınıfa girince mecburen saygı gereği ayağa kalksak da hemen oturmuştuk.

ders boyu anlattığı şeyleri pek dinleyememiş, bacak aramda ki sızının geçmesini dilemiştim. ama hayır, o karşımda dudaklarını yalayıp bana ve açıkta ki boynuma bakarken bu gerçekten de çok zordu.

park chaeyoung, benim ölümüm olacaktı.
ve lanet olan şey şu ki, ben asla yanılmazdım.

(❁ᴗ͈ ˬ ᴗ͈)ᶻᶻᶻ✧

uf
uf
ben hic begenmedim
her an silebilirim
sil knk gibi on mesaj gelirse silerim
CUNKU UZULURUM BENIM DE BIR KALBIM VAR
bu arada chae sadece ogretmen ve kimse onun chaeyoung adini bilmiyor, bir tek lisa biliyor.

lalisa for roseanne | chaelisaWhere stories live. Discover now