seni tanımıyorum

287 21 47
                                    

Yusuf'tan

Çağlar, Zeki ve ben Hande'nin doğum gününe gelmiştik. Çağlar'ı yalnız bırakmamak için.

Pasta üflendikten sonra sıra hediyelere gelmişti. Hâlâ Hande ile bir türlü konuşamayan Çağlar için hediye vermek iyi bir bahaneydi.

Gürültü iyiden iyiye beni rahatsız etmeye başlayınca Zeki'yi bulunduğumuz masada bırakıp dışarı çıkacağımı haber verdim.

Kapıdan çıktığımda biraz ileride birinin kaldırıma oturduğunu gördüm. Kıyafetine bakılırsa bu bir kızdı ve partidendi.

Yanına sessizce biraz daha yaklaştığımda ağladığını fark ettim. Biraz onu güldürebilmek için konuştum. Bunu şu an neden yapıyordum?

"Sanırım bir külkedisi partiden kaçmış. Ne yazık saat daha 12 olmamış."

Kurduğum cümleyle irkilip gözlerini yukarı kaldırdı. Yüzü bir yerden tanıdık geliyordu ama çözememiştim.

Ağladığı için gözüne sürdüğü siyah şey gözlerinin etrafına dağılmıştı. Bana göz devirip tekrar önüne dönmüştü. Onunla daha yakından iletişim kurabilmek için onun gibi kaldırıma oturdum. Parfümle karışık bir içki kokusu hakimdi. Biraz içmiş olmalıydı.

"Merhaba rahatsız ediyorum ama tanışmak istedim. Ben Yusuf. Senin adın ne?"

Kafasını çevirip bana 'gitmedin mi sen' bakışını attıktan sonra gözleri kucağındaki ellerine döndü.

Sorduğum soruya cevap vermeyeceğini düşünürken konuştu.

"Ben bunları haketmemiştim. Ben aldatılmayı haketmemiştim. O, ona verdiğim sevgiyi haketmemişti."

Ne diyeceğimi bilemezken tekrar konuştu.

"Özür dilerim. Sana ne bunlardan."

"Hayır sadece ne diyeceğimi bilemedim."

Sorun yok dercesine elini salladı. Ve ayaklanmaya çalıştı. Onunla aynı anda ben de ayaklandım. Dengede durmakta zorlanıyorum. Ayağındaki topuklu ayakkabılar onu daha çok zorladığı aşikardı.

Nazikçe kolundan tuttuğumda itiraz etmeden konuştu.

"Gitmek istiyorum."

"Seni anlıyorum ama evini bilmiyorum seninle gelemem. Kafan da biraz iyi gibi tek başına gitmeni de istemem. Haber verebileceğimiz biri var mı?"

"Senden izin alacağımi kim söyledi? Gitmek istiyorum ve gidiyorum."

Kolumdan kurtulduğunda yavaş yavaş yalpalayarak yürüyordu. Henüz uzaklaşamadan kaldırımdaki telefon dikkatimi çekti. Onun olmalıydı. Elime alıp hafifçe boğazımı temizler gibi yaptım.

"Telefonunu almadan mı?"

Arkasını dönüp gerisin geri yanıma geldi. Elimdeki telefonu almaya çalıştığında geri çekerek konuştum.

"Kimi arıyoruz?"

"Kimseyi arayamazsın. Şifre var telefonda."

Onu dinlemeden telefonu açıp ekranını yüzüne tuttuğumda fazla ışıktan gözleri kısılmıştı. Yine de işimi görmüştü. Telefon açıldı. Sorumu tekrarladım.

"Kimi arıyoruz?"

"İnatçının tekisin."

"Doğrudur. Ya kimi arayacağımızı söyle ya da ben kafama göre arayayım mı?"

"Öf Elif'i ara 'Minik' diye kayıtlı."

Dediğini ikiletmeden rehbere girip Minik'i aradım. 3. defa çaldıktan sonra telefon açılmıştı.

"Merhaba siz Elif olmalısınız."

"..."

"Korkmayın ablanız yanımda."

"..."

"Hayır onu kaçırmaya da çalışmadım."

"..."

"Partinin yapıldığı kafenin önündeyiz."

"..."

"Bekliyoruz."

Telefonu kapattıktan sonra çok geçmeden kafeden biri çıkmıştı ve bize yaklaşıyordu.

"Aa siz Yusuf Yazıcı'sınız."

"Siz de Minik olmalısınız."

Gülerek konuştuktan sonra konuşmaya devam etti.

"Az önceki tavrımdan dolayı özür dilerim. Biraz endişelendim sadece."

"Sorun yok."

Elif ablasına doğru dönmüştü. Ardından ne olduğunu sorarcasına bana döndü. Kafamı sallayarak karşılık verdim.

"Ne oldu sana abla?"

"Elif evde konuşalım lütfen."

Kafasını sallayarak ablasını onaylayan Elif, ablasıyla beraber yürümeye başladılar.

"Külkedisi!"

Yine ne yapıyordum ben şu an?

Sadece seslendiği kişi değil Elif de arkasını dönmüştü. Garipsemiş olmalıydı. Biraz onlara doğru yürüyüp yakınlaştıktan sonra konuştum.

"Seni tanımıyorum ama emin ol kimse aldatılmayı haketmez. Sakın kendini suçlama."

Yaklaşık 1 saatte sipsak yazdim nasilim? inşallah güzel olmuştur duası enter

külkedisi Where stories live. Discover now